16 Temmuz 2016 Cumartesi

Marmaro-Ouinussa

Garip rüyalar görerek sıkıntılı bir uyku sonrası, sabah kalktım. Etrafta pek kimseler yok. Sanırım herkes internetin tek çektiği kafeye gitmiş, gelişmeleri takip ediyorlar. Bakalım nasıl bir Türkiye'ye uyandık bu sabah!
Ben de giyinip çıktım. Durum oldukça ilginç... Darbe girişimi bastırılmış, ancak oldukça ciddi olaylar var. Meclisin bombalanması, askerlerin bazı yerlerde sivil halka ateş açması, ordunun ileri gelenlerinin tutuklanması, Cumhurbaşkanı'nın bizzat cep telefonundan yaptığı çağrı ile halkı sokağa demokrasiyi korumaya çağırması gibi daha önceden gördüğümüz/görmediğimiz tipte olayları ile ilginç bir gece olmuş!
Oradayken anlamamıştım, ancak belli ki Türkiye'de olsaydım da anlayamayacağım tipten bir girişimmiş bu!
Teknedeyken liman polisi gelip evrakları istedi. Ben de ofisine götürdüm. Transitlogu aldı, çıkarken gelmemizi istedi. Elektrik kartı 5 euro. Hepsini harcamamız mümkün değil. Suyu doldurup, güverteyi tazyikli su ile yıkadım. Ömer Deniz ve Kuzey yardım ettiler. Tertemiz oldu Lotus...
Kafede oturup birşeyler içtik. Sonrasında bakkal.
Bu seferde bir alışkanlığımız değişti galiba teknede. Hep yaptığımızdan farklı olarak 50'lik biralar yerine küçük (33'lük) olanları tercih ediyoruz. Sıcaktan daha az etkileniyor kutular, üstelik galiba bitirme endişesi ortadan kalktığı için de daha az tüketiliyor sanki... )))
Rüzgar yön değiştirmiş, bizi artık rıhtıma yaslıyor gibi. Çıkmamız ancak zor olmadı.
Marmaro'nun girişindeki adanın içinden dolaşıp doğuya doğru seyre devam. Koyun içi mültecilerden kalan patlak bot, can yeleği parçaları ve birtakım döküntülerle dolu. Aktif bir taşıma yok. Sanırım geçen kıştan kalma çoğu. Ancak görüntü iç burkucu...
Açıktan geçen büyük bir muhrip, endişelerimizi arttırıyor. Uzaktan bandırasını göremiyoruz. Acaba bilmediğimiz gelişmeler mi var?
Sakız kanalına girdiğimizde güneyli rüzgarlar şiddetini arttıracağını bekliyorduk zaten, şaşırmadık. Küçük bir cenova açıp, motor destekli seyre devam. Ouinoussa (Koyun) adası yerleşiminin önünden geçip doğusundaki dantel gibi koylara doğru rota tutuyoruz. Bu ada etrafı tehlikeli döküntülerle dolu. Birçok arkadaşımız tatsız hadiseler atlattılar. Azami dikkat ile önünden geçiyoruz.
Aslında lodos olduğu için kuzeyi de çok ilginç olabilir. Ancak sanıyorum o kumsallarda mülteci botlarından kalan çöpler çok daha fazla sayıda olacağından endişe ediyoruz. Sanki bunları görmezsek, bir gerçeği de görmemezlikten gelmiş olacağız. Kafayı kuma gömmekten ne farkı var? Ancak kendimden çok çocuklarla ilgili endişeliyim.
Koyun girişinde bir balık çiftliği var. Önünden devam edip içeri kıvrılıyoruz. Üst (kuzey ucu) bir kanal ile kuzey tarafına açılıyor. Ancak sanırım biz Lotus ile geçemeyiz, belki Tamer botla geçer...
Nispeten sevimli bir koyda demirliyoruz. Hava sıcak...
Tamer dalışa gidiyor. Telsiz yanında.
Bu sefer karaya çıkmadık, miskinlik yapıyoruz. Bugünlük ganimet fena değil, bir sinarit, birkaç sargoz ve barbun.
Demir alıp yerleşime doğru yollanıyoruz. Tam limanın önünde demirlemiş bir savaş gemisi var, Yunan Bayraklı haliyle...
Korkutucu görüntüsü ile tezat oluşturacak şekilde, güvertesinden bize el sallıyorlar. Aynı denizin farklı iki milletiyiz aslında... Politikacılar  ne kadar uğraşırsa uğraşsınlar bu gerçeği değiştiremeyecekler diye umuyorum.
Liman geniş, birkaç kıçtan kara olmuş tekne var, bolca da yanaşmış RİB. Bazı pedestallar görüyorum uzaktan ama çalışıp çalışmadıklarını öğrenmemiz için karaya çıkmamız gerekecek.
Liman girişine yakın olanlar tonoz almışlar gibi, pek güvenemiyorum. Zaten "bu tonozu alın" diyen bir görevli de yok etrafta. Daha ileri serbest olan bölgeye demir atıp, kıçtankara olmak için manevra yapıyoruz. Sahilde son anda beliren iki yunanlı yardımseverin yanlarımızdaki bot sahipleri olduğunu öğrenmemiz uzun sürmüyor. Karşılıklı teşekkürler ve iyi dileklerin arasında merakla dün geceki olayları soruyorlar... Biz bilemiyoruz ki!
Çocuklar hemen etrafı keşfe çıkıyorlar. Ben biraz tekneyi toparlıyorum. Etrafı kolaçan ediyorum. Bağlandığımız mendirek küçük bir balıkçı barınağının dış kenarı aslında. Ama derinlik sebebiyle içeri girmemiz mümkün değil, daha çok yöresel kayıklar için yapılmış gibi.
Onun önünde kocaman bir denizcilik enstitüsü var.
Sahildeki pedestaller iyi durumda ama elektrik almamız yine mümkün değil. Keza liman polisi ya da bir görevli de yok etrafta. Ne yapalım, idareli kullanamaya devam.
Tekne işleri bitince, diğerlerini bulmak için şehrin sokaklarına dalıyorum. Yazlık sinemada çocuklar için film var, fazla aramama gerek kalmıyor! En ön sıra bizimkiler tarafından işgal altında... )))
Çocuklar film seyrederken, yetişkinler şehri dolaşıp bize uygun bir taverna araştırmışlar. Perikles tarafından işletilen bir tanesine oturuyoruz.
Mezeler fena değil, ancak balığı biraz fazla pişirmiş. Yine de sevimli bir adamcağız. Kızı Atina Üniversitesi'nde Türkoloji okuyormuş.
Hesap isteyip erkenden kalktık. Köyün bakkalından bot alışverişi, yani oyuncak bot ))
Yattık uyuduk



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder