9 Ağustos 2016 Salı

Samos-Arkhi

Sabah tersine dönmüş rüzgar ile uyandık. Oldukça hafif esiyor. Hemen açığımızda, ilk demirlediğimizde çok endişelenen Alman çiftin teknesinden oldukça uzağız. Sorun yok...
Denize girdik, Ömer Deniz de istedi... O da benimle yüzüyor.
Suda oyalanırken, palet ve şnorkel ile dalan 2 kişi gördük. Önce uzak, sonra gittikçe yakınlaştılar. Neredeyse bizim tekneye çıkacak kadar gelip, "Mehmet sen misin?" diye sorunca irkildim!
Atilla imiş. Oğulları, kız kardeşi İdil ve annesiyle beraber karadan tatil amacıyla gelmişler Samos'a. Dün çok beğendiğimiz yerde kalıyorlarmış, 10-15 odalı bir apart otel olduğunu söylediler. Davet ettiler. Kahvaltıdan sonra buluşacağız.
Keyfimiz yerinde, bu sabah için vaktimiz var. Dün yaptığımız yol sayesinde, rotayı 15-20 mil kısalttık. Bugün akşam Marathi veya Arkhi planlıyoruz.
Teknede hızlıca birşeyler yedik, bu arada arkadaşımız İdil yüzerek geldi. En son Samos'a seneler önce beraber geldiğimizi hatırladık ve çok güldük. Dünya ne kadar küçük ve hayat ne kadar tesadüflerle dolu!
Botla sahile çıktık. Küçük bir kumsal var, çocukların keyfi yerinde. Atilla'nın büyük oğlu Barbaros bot ile dolaşmak istedi. Çok hoşuna gitti. Sık sık tekneye gidip-gelmesi amacıyla, unuttuğumuz bir şeyleri getirmek gibi bahaneler üretiyoruz... ))
Ömer Deniz henüz o aşamada değil, ama Barbaros'tan ilham aldığı kesin. Bir de şu kaytanı çekmek kısmı olmasa )))
Sabah kahvesi, bol sohbet ve yolluk bir adet soğuk beyaz şarap sonrasında demir alıp çıkmak için vedalaştık. İskeleye dizilmiş bize el sallarken, kim bilir bir daha ne zaman nerede görüşebileceğimizi düşündüm kendi kendime.
Rüzgar oturdu, dağdan inen sağanaklar Fourni kanalı içinde deniz kaldırıyor.
Önce camadanlı ana yelken sonra camadanlı cenova ile 170 rotasında koydan çıktık. Kanaldan gelen dalgalar zaman zaman 4 metre sınırını zorluyor.
Otopilotu devreden çıkarttım elde tutuyorum. Ama geniş apaz olduğu için zorlanmayacağız çok fazla. Yunusları farketmemiz ile ekibin keyfi yerine geliyor. Bize moral veriyorlar...
Dalgaların içinde fındık kabuğu gibi sallanan on dört tonluk tekne ile aynı denizde rahatça yüzen yunuslara baktığımda insanlık olarak belki o kadar da gelişmiş olmadığımızı düşünüyorum kendimce!
Yaklaşık 1 saat kadar sonra kanalın getirdiği ağır denizler azaldı, Fourni'yi bordaladık. Bu sefer gitmek yine nasip olamadı. Bir dahakine...
Arkhi uzaktan belirdi ancak, rota düzeltmesi yapınca cenova çalışmıyor. Ayı bacağına döndüm. Henüz daha 2,5-3 saat daha yolumuz var. Gönder donattım. Seyir rahatladı.
Önce tavla oynadık, sonra bira, sonra elimde pasta cila ile kromları parlattım. Kokpit tiklerini fırçaladım, güverteyi yıkadım. Tekne kendine geldi.
Kuzeyden Arkhi ile Marathi arasındaki boğaza gireceğiz. Denizler azaldı. Birçok tekne var etrafta. Marathi'nin içi tıklım tıklım dolu. Bodrum'dan tekne kiralamış arkadaşlarımızla buluşacağız ancak yer bulamayınca Arkhi'ye geçmeye karar verdik. Muhtemel ana liman Port Augusta'da da yer yoktur düşüncesiyle, hemen güneyindeki koya girdik. Aslında iki koydan oluşuyor, kuzeyindekinin dibinde bir taverna ve küçük iskelesi var. Botu bağlamak için uygun. Birkaç tane de tonoz şamandırası var. Sadece en dipteki boştu, derinlik sebebiyle almaya cesaret edemedim.
Kıçtankara olmak için hazırlık yaptık. Irgat takıldı. Selenoidlerin bulunduğu kutuyu açıp, temassızlığı buldum. Oynayınca düzeldi. Kayalara kadar yanaşıp, koltuğu bağladım. Su harika. Hemen deniz sefası!
Bu sırada yanımıza gelen zodyaktaki bir türk yardıma ihtiyacımız olup olmadığını sordu. Dışardaki guletten gelmiş. Böyle kaptanlarımız da var. Teşekkür ettik. Selametler diledik, karşılıklı...
Deniz sefası sonrası teknede biraz oyalanıp, botla karaya çıktık. Tavernanın da aslında iyi olduğunu duymuştum ama Arkhi ana limana kadar 10 dk'lık bir yürüyüş yolu var, yürümeye karar verdik. İyi ki de böyle yapmışız, liman içindeki bir havuzda gece ışıklandırılan bir model tekne limanı yapmışlar, dekoratif. Çok hoş. Ömer Deniz ve Çağla bayıldılar...
Ancak ben cüzdanımı teknede unuttuğumu farkettim. Yürüyerek geri gittim, tekneye vardığımda harita masası üzerinde unuttuğumu görünce sevindim, en azından yolda düşürmemişim.
O yolu tekrar yürümeye üşenip, bir de Çağla'nın uyuma ihtimaline önlem amacıyla botla gitmeye karar verdim. Burna çıktığımda biraz deniz yedim kafadan ama, sanıyorum gece dönüşünde azalır...
Botu rıhtımda büyükçe bir RIB üzerine bağladım. Geldiğimde yemekler ısmarlanmıştı bile.
Ahtapot ızgara, kalamar, kabak köftesi, patates kızartması, salata ve uzo ile gayet başarılı bir yemekti. Servis fena değildi, belki model gemileri göreceğiz diye en dışarı oturduğumuz içindir. Bilemiyorum.
Botla dönüşümüz düşündüğümden kolay oldu. Yattık uyuduk.