7 Kasım 2015 Cumartesi

Pratik Denizcilik Bilgileri-YENİ SEZON!

Kış sezonuna girdiğimiz şu son günlerde, hepimizin içini karartan kasvetli ve depresif havadan biraz olsun kurtulmak için PDB serisi- YENİ SEZON çalışmalarına ağırlık verdik! )))
Konumuz piyanlar...


15 Ekim 2015 Perşembe

Lotus ile eğitim

Lotus ile eğitim;

Şimdi konuya şöyle başlayalım... Deniz ile uzaktan yakından bir alakanız yok fakat iyi bir öğrenciyseniz Lotus ile Dr Mehmet Erem kaptanımızdan alacağınız eğitimler sizi iyi bir denizci yapmaya yetecektir...

Ben bir sahil kasabasında doğdum ; okuduğum ilk okul'un penceresinden dışarı baktığımda o hep oradaydı... Tek silindir pancar'ın eşsiz kulak tırmalıyışını an be an günün her saatinde beynime işledim... Liman'ın dalga kıranlarının üzerinde koşturdum yıllarca... Bize denizi öğreten olmadı. Amcamın bir kayığı vardı , ahtopot'a giderdi ; heveslenir yanında giderdik ama hep bir mide bulantısı hep bir kusma... Büyüdüğümüzde zıpkın ile avlanmaya başladık... Botumuz oldu inceden denizi koklamaya esasen o günlerde başadım. Ben aşklarımı , hüzünlerimi sevinçlerimi hep upuzun kumsalımızda yaşadım... Deniz bana hep yakındı...

2009 yılında 4 metrelik bir kayık ile asıl deniz serüvenimiz başladı. Öyle çok şey bildiğimi sanırken aslında daha yolun başında olduğumu Lotus ile anladım...

Mehmet Erem hocamızdan aldığımız dört günlük eğitimde  ; navigasyon , tekne yaşamı , gemici bağları , liman giriş çıkış yanaşma ve limandan ayrılma , ışıklar , flamalar , motor  ve daha birçok konu hakkında bilmediğim şeyleri öğrendim... Bildiğim sandığım izbarço'nun aslında ''zorbarço'' olduğunu öğrendim bir defa... Paylaşmayı öğrendim , gitmediğim bilmediğim akdenizde ki koyların ne kadar güzel olduğunu , yunan adasında uyanmayı ve hatta kocaman bir orkinos tutmayı öğrendim...

Umarım yine bu eşsiz fırsatı yakalar ve Lotus'un güvertesi de olma şansı yakalarım...

Emeklerin ve öğretilerin için ne kadar teşekkür etsek azdır...
        
        O yüzden bir kez daha Teşekkürler MEHMET EREM... 

28 Ağustos 2015 Cuma

Bir Eğitim Seferi Anıları-Sevgili Harun'un kaleminden


Bodrum Gündoğan’dan çıkışlı 3 günlük seyrimiz 8 Ağustos günü başladı. Ekip Mehmet Erem kaptanımız, Meltem, Yasin, Özgür ve ben Harun toplam 5 kişiyiz. Gündoğan’dan çıkıp Fener Adası’nda kısa bir serinleme molası ile kuzey batıya doğru Lipsi’ye dümen tutuyoruz. Rüzgar tam kafadan ve çok az 5-10 knot arası geliyor. Motorla seyrimiz Lipsi’ye kadar devam ediyor. Saat 18 gibi Lipsi ana limana giriyoruz. Biraz dolaştıktan sonra birlikte yemeklerimizi malum sıvılarla beraber midemize indiriyoruz. Mehmet kaptan burada mı yoksa ıssız bir yerde mi uyanmak istersiniz diye sorunca birlikte ıssız sakin yer seçeneğini istiyoruz ve hazırlanıp gece seyrimize başlıyoruz saat 23.30, hemen karşımızda olan Lipsi limana girerken iskelemizde kalan adacıklara doğru dümen tutuyoruz. Mehmet kaptan seyrimizin bir buçuk saat süreceğini söylüyor. Karanlıkta göz gözü görmez bir halde adacıkların arasından slalomla fenerlerimizle etrafa bakarak geçiyoruz. Bağlanacağımız yer on metre civarında yüksekliği olan duvar gibi düz kayalıklardan oluşan bir yer. Yasin ve ben botla sahile çıkıyoruz ve iskele ve sançak kıç için ayrı ayrı kayalara koltuklarımızı bağlıyoruz. Deniz

de yakamozların ışık şovu var. Lotus’un demirini atıp döşedikten sonra bizde elimizdeki halatları onlara veriyoruz ve bağlanıp bir oh çekiyoruz. Dalgalar teknenin iskele ve sancağına 8-10mt uzakta olan kayalarda gecenin sessizliğine izin vermeden ardı ardına patlıyorlar. Stresimizi atmak için bir şeyler yudumlayıp gökyüzündeki yıldızlar geçidini izliyoruz. Bizim için hepsi gelmiş tam üstümüzdeler. Özgür baş üstünde yıldızlara bakarak uyuyor. Mehmet kaptanım havuzlukta diğerlerimiz kamaralarımızda uykuya geçiyoruz. Sabah uyanınca nasıl bir yere bağlandığımıza hayretler içerisinde şaşkın gözlerle bakıyoruz.
Kahvaltıdan sonra Mehmet kaptanımız sizi mağaraya götüreyim mi diyor. Hemen dalış gözlüklerini yanımıza alıp botla Lotus tan ayrılıyoruz. Hemen bir mil sonra bir mağaradan botla geçiyoruz ve sonrası dalış yapacağımız yere geliyoruz. Hepimiz bottayız Meltem botta kalıyor, biz suya giriyoruz. Dalış yapacağımız yerden mağaradan geçip başka bir yere çıkacakmışız. Üç metre uzunluğunda olan mağaradan dipten yüzerek geçiyoruz ve su üstüne çıkıyoruz, manzara şahane bir gölün içindeyiz. Yasin’le ben kayaların üzerinde yol bulup arka taraftan çıkıyoruz ve yüzerek Lotusa dönüyoruz. Ekip de botla gelmiş hepimiz tekrar Lotus dayız. Hazırlıkları yapıp kıç halatlarımızı aldıktan sonra demirimizi de çekiyor ve Lipsi’ye geri dönüyoruz. Limandan su ve içecek ikmali yaptıktan sonra iskeleden Leros’a gitmek için avara oluyoruz. Hava sakin yelken motor derken Mehmet kaptanın attığı oltaya bir Barakuda takılıyor, 3 saatlik seyirle Leros Xerocampos’dayız. Dip erişte olduğundan koyda tonozlar var. Biz de sahile yakın bir tonoza bağlanıyoruz, dip üç metre. Yol yorgunluğunu atmak için su koyunca beyazlaşan sıvı, beyaz peynir ve kavun. Ben buna muhteşem üçlü diyorum. Lotus’un havuzluğunda muhteşem manzara eşliğinde hepsinin tadı daha bir lezzetli. Barakudayı da yanımıza alıp sahile kaptanın restoranına gidiyoruz. Kaptan barakudayı fileto yapıp yağda pişiriyor, ahtapot ızgara, kalamar, karides ve bir kaç meze ve uzoyla birlikte biraz sonra hepsi geliyor. Hepsi çok taze ve lezzetliydi. Afiyet ve muhabbetle bir güzel yedikten sonra teknemize geçiyoruz. Ben de o gece dışarıda yatanlara katılıyorum uyku tulumumu alıp havuzluğa kıvrılıyorum.

Gökyüzü inanılmaz güzel yıldızlar parıldıyor üstümde onlara bakarken dalıp gitmişim. Sabah horoz sesleriyle uyandım kimseyi uyandırmadan yüzümü yıkamadan usulca atladım denize koyun çıkışına doğru gidip geldim, yarım saat kadar yüzmüşüm döndüğümde tüm ekip uyanmıştı. Mehmet kaptanla bota bindik ve sahile çıktık. Nereye gitmişti acaba arabasıyla bağırarak önümüzden geçen zarzavatcı. Az önce tıpkı bizim ülkemizdekiler gibi bağırıyordu tomato patato marul. Bunların kullandıkları uluslar arası bir makamları var bence. Neyse adanın içerlerine doğru yürüyoruz bir bakkaldan ekmeklerimizi alırken bağırarak geliyor bizim zarzavatçı. Kasketi, kareli uzun gömleği ve ağzının yan tarafındaki cigarasıyla aynı bizim zarzavatçı Emin dayı. Gardaş memleket nire diyorum anlamıyor tabi neyse two kilogram tomato deyince anlayıveriyor. Hemen kahvaltı için Lotus’a dönüyoruz. Rotamız önce Leros’dan güneydoğuya  Kalimsos’u sancağımızda bırakarak arasından geçmek sonrası doğuya memlekete doğru bir seyir.

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Lotus'ta değişiklikler

Son aylarda Lotus'un envanterine yeni katılımlar oldu
1-Ultra Çapa. Sonunda baş çapamızı galvaniz Ultra 27 kg ile değiştirdik. Firma elinde kalan son galvanizlerden birisini bize ayırmıştı zaten. Ancak bütçeyi denkleştirdik. Delta boşa çıktı. Bakalım şimdiki proje onu, başüstü yuvasına ve makaralarına nasıl yerleştireceğimizle ilgili. Fırdöndü olarak orjinal fırdöndü yerine uzun fırdöndü olarak bilinen tip. Bir tane de yüzen halattan sabit kasa yaptım üzerine, bu kadar para verdikten sonra sağda solda takmaya gönlümüz el vermez.


İlk tecrübelerimize göre Delta'ya göre daha güvenli, o kesin. Zaman bu karardaki haklılığımızı ortaya çıkartacaktır.
2-Çekmek yedeklemek ve kıç koltuğu olarak kullanmak amacıyla, 4 kollu 20 mm polietilen yüzer halat buldum sonunda. Uzun zamandır peşindeydim. Roda etmesi sevimsiz ama onun haricinde çok pratik ve güçlü bir halat. Turuncu rengi sayesinde kolaylıkla farkediliyor. Yüzer olması sebebiyle yelken manevralarında da iş görebilir.
3-PLB. Personal Locating Beacon. Kış fuarından beri peşinde koştuğumuz AIS üzerinden sinyal veren EasyRescue Pro temin ettik. MMSI kaydı gerektirmeyen, kişisel yer belirleyici olarak da kullanılabilen, herhangi bir montun veya can yeleğinin cebine yerleştirilecek kadar küçük bir ünite. Manuel olarak, su ile temasta veya on-off butonu ile aktive ediliyor. AIS üzerinden telsiz yayını ile 96 saat sinyal vermeye devam ediyor.  Herhangi bir bakıma gerek yok. Ancak 5 yılda bir pilini kontrol etmek gerekiyor.
4-Uzun zamandır daha büyük boy bir kamış ve makine sistemine geçmek istiyordum. Ancak kullandığım Omoto KAM 500-II'den de çok memnun olduğum için bir üçüncüyü almaya elim varmıyordu. Aradığım fırsat makine ile kamışın açık denizde suya düşürmemle karşıma çıktı! Yine Omoto KAm serisinden ancak bir büyük boy Poseidon S-3 çıkrık makineyi çok hesaplı bulmuştum zaten. Üzerine 0,45 örgü dyneema misinadan 500 metre ve çok uygun bir kamış ile sistem yine tamamlandı. Hatta ilk denememizde de boş çekmedik. ))
5-Ön tuvalet elektrikli motoru hava yapıyordu. Motoru söküp impellerini değiştirmem sonucu değiştirmedi. Meğer alüminyum yanağında yer etmiş, aralık kalmış. Çaresiz motoru komple değiştirdik. Sorun çözüldü. Aynı seansta Sergün sağolsun ön tuvalet duşunu da değiştirdi.
6-Gözümde büyüyordu, artık iplikleri neredeyse tama yakın kopmuş dümen deri kılıfının dikişlerini yenilemeye başladım. Çift iğne ile çapraz dikiş tekniği kullandığım için yavaş ilerliyor ama güzel oluyor. Güneşte iyice açılmış, ek yerleri için, deriyi iyice ıslatıp gerdiriyor, olması gereken yere (ek yerinin üst üste bindiği yere gelene kadar) çekiştirdikten sonra, üzerini kalın iple sıkıştırarak kurumaya bırakıyorum. Yeni deri almamıza gerek kalmadan orjinalinden daha iyi bir sonuç elde edeceğiz galiba ))
7-Bir adet el iskandili ve sualtı dürbünü satın aldım. Dürbün denilen suya girmeden suyun altını incelemeye yarayan sistemlere ayna denirdi eskiden. Bunların  birçok modeli mevcut. Gece aydınlatması olandan, her iki tarafında kulpu olan demonte vaziyette saklanabilenlere kadar... Ben en basit modelini tercih ettim.
8-Bodrum'da sadece  Geriş köyünde yapılan ahşap balık sepeti (pinter) sipariş vermiştim. Mehmet Emin sağolsun, köyde artık tek kalan son ahşap sepetçiyi buldu. Hasan Hoca artık kimseye öğretemediğinden, gençlerin ilgilenmediğinden şikayet etmiş uzun uzun. Arabayla gelirken sepeti de getirdi. Ahşap sepetin metal sepete üstünlüğü paslanmıyor olması. Daha uzun dayanıyor. Ancak suya kendiliğinden batmadığı için altına ağırlık bağlamak şart. Ahşap olarak yabani zeytin veya yaban mersini dalları kullanılıyor. Metal sepetlere göre daha başarılı olduğunu söyleyebilirim. Saklanmasına özen göstermek  gerekli.

31 Temmuz 2015 Cuma

Lotus Bodrum'da

İlkbahar ve yazın çoğunu geçirdiğimiz ve iyi tatlı birçok anımızı da geride bırakarak ama mutlaka geri geleceğimizin sözünü verdiğimiz Sığacık'tan ve orada yaşayan, destek olan, komşuluk yapan dostlarımızdan hüzünle ayrılarak yeni limanlara yelken açtık. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.

Şimdilik rotamız güney.
Ağustos ayında Bodrum ve civarında olacağız.
Kışı nerede geçireceğimiz sorusunun cevabı ise daha da uzak )))

23 Temmuz 2015 Perşembe

Elektronik Montajı

Geçen sene birçoğunu ebay'den topladığım Raymarine elektroniklerin montajı için haftasonu Lotus'taydık.
Yemek hazırlama programı gibi olacak, elimizdeki malzemeler:

1-Raymarine E-80 monitor, haritalar
2-Raymarine Radome 2kW 18'' radar, kablosu ve direk montajı için braketi
3-Raymarine 120 GPS anteni, kablosu
4-Digital Yacht AIS Receiver

Sistem toplama olduğu için uyumsuzluk olacağını düşünerek öncesinde kurup, çalışıp çalışmadığını kontrol ettik. Doğrusu Erol Ağabey ve Cem Hızlan olmasaydı, zaten böyle bir işe girişmezdim. Bu arada her ikisi de durmaksızın "neden böyle şeylerle uğraşıyorsun?" diye sorup duruyorlar ama... ))

Kurulum manueli bazı yönlerden eksik.  Raymarine E80 Installation Manual
Örneğin GPS anten kablosunu, monitor arkasındaki Seatalk'a bağlamak için teknik desteğe ihtiyacımız oldu. Raymarine'den Esinc'e teşekkürlerimizle.

E80 seçmemin önemli sebeplerinden biri, software upgrade ederek, yeni nesil dijital radarlara geçmek mümkün. Ben dokunmatik ekranları tekne ortamında çok güvenilir bulmuyorum, nedense. Ekranı zaten dışarı değil içeri koymak konusundaki tutuculuğum had safhada. Bunun önemli sebebi esasen hırsızlık. Kokpite yerleştirilen bir monitorün bizimki gibi sıkça alargada kalan bir teknede dikkat çekeceği kesin gibi.
Özellikli durumlarda cep telefonları kokpitte bakmak için bence yeterli. Cep telefonu kapsama alanı dışında da zaten açık denizde olacağımız için içeri girip çıkmak çok sorun yaratmayacaktır diye düşündüm.
Doğrusu monitor de harita masasına yakıştı hani ))
Bu tarz bir montajda en zor kısım, eğer işin teknik tarafı halledildiyse, kabloları geçirmek. Çok vakit alıyor, ne kadar tekneye hakim olunsa dahi sürprizlerle karşılaşmak mümkün.
Konektörleri olmayan, çıplak uçlu kabloları geçirmek nispeten kolay, hele de önceden yerleştirilmiş kılavuzlar varsa. Radar kablosunu kesip eklemek mümkün olmadığı için, ucundaki konektörle geçirmekte çok zorlandık.
Monitör ve AIS'in beslemesini aynı sigortadan aldık. GPS anteni ve Radome radarlarda 12V zaten kendi kablosundan, dolayısıyla E80'in sigortasından sağlanıyor. Dijital radarların sarfiyatı çok daha az ama şimdilik çok elektrik yakmaya razıyız ))

AIS antenini rüzgar jeneratörüne monte ettik. Telsiz anteninden splitter ile değil ama ayrı bir anten ile çalıştırmayı tercih ettik. Bu aynı zamanda direkteki ana VHF antenine birşey olduğunda yedek anten görevi de görebilecek.
AIS monitore NMEA0183 kablo ile bağlanıyor. Onun bağlantısı da standart kitapçıklarda bulunmuyor.
AIS ayarlarında baud rate'i de ayarlamak önemli. 34800'e kurmak gerekiyor.
AIS'i çalıştırmak kolay oldu. GPS'te de çok zorlanmadık. Ancak ne kadar uğraştıysak radarı çalıştıramadık. Kablo bağlantıları aşağıdaki gibi. Raymarine ürettiği radar ve monitor uyumlulukları için aşağıdaki gibi bir tablo yayınlamış.
Şimdilik uğraşlarımız devam ediyor, E80'i upgrade ederek sorunu çözeceğimizi düşünüyoruz...
En çok da neden en başından beri Raymarine servisinden yardım istemediğimizi sorguluyoruz aslında. Teknenin herşeyini ben yapacağım inadı yüzünden hem para, hem enerji hem de vakit kayboluyor ama sanırım böylesi çok daha zevkli )))

22 Haziran 2015 Pazartesi

Basınçlı Yıkama

Basınçlı su ile tekne yıkama büyük kolaylık sağlayan bir uygulama. İlk markasına ithafen Karşer (Karcher) olarak bilinen bu aletlerin kullanımına dair dikkat edilmesi gereken birkaç hususu hatırlamakta yarar var:
1-Mutlaka ayakkabı veya ucu kapalı sabo giymeli. Yakın mesafeden temasta, basınçlı su ciddi acıtıyor.
2-Makineyi off konumuna getirip. Elektriği bağlayın. Elektrik bağlantısının ıslanmayacak tipte olması önemli.
3-Su bağlantısını yapmadan makineyi çalıştırmak hava yapmasına sebep oluyor. Önce suyu bağlayıp, açıp sonra çalıştırmak şart.
4-Uzun süreli kapatmalarda (>1-2 dk) tabancadan değil, makine üzerindeki butondan off konumuna getirin. Bu tip makinelerde en sık ortaya çıkan arıza içindeki o-ringlerin basınç altında deforme olması, bozulması.
5-Tikler basınçlı suyla çok güzelleşiyor ancak sika ve derzler ciddi zarar görüyor.
6-Keza elektrik ve elektroniklerle temas da önemli. Kapaklarını  kapatmak hayati.

3 Haziran 2015 Çarşamba

Videolarımız

Son dönem yaptığımız seyir ve eğitimlerden derlenmiş görseller...
Ercan Tanrıkut ve Burak Günbal'a teşekkürler


1-3 Mayıs Sığacık-Samos Eğitim Seferi


28 Mayıs-1 Haziran Sığacık-Sakız Seferi



Lotus Teaser-New Adventures


Yine Yeniden Lotus Seyri


26 Mayıs 2015 Salı

Kurtarma Çalışmaları

1saat boyunca, husursuzca yatakta dönüp durduktan sonra kalktım.
Çocuklar olan bitenden habersiz mutlu mesut uyuyorlar.
Benim kalkmama Tamer de kalktı. "Seni bırakayım" dedi. Arabaya bindik, önce Alaçatı.
Dün geceki havadan eser yok, deniz çarşaf gibi. Daha önemlisi, Lotus bütün heybetiyle ayakta. Sular iyice çekilmiş, neredeyse 1 metre suda, salma ve dümen palası en az 50-60 cm kuma gömülmüş vaziyette.
Korktuğum başıma gelmedi, neyse ki... Lotus tüm gece onu döven dalgalara dayanmış.
Güzel kızım benim, ne badireler atlattık beraber.
Dur bakalım buradan nasıl çıkacağız diye söyleniyorum kendi kendime.
Çeşme limanında, kendisi de dalgıç olan Kurmay Erbaş'ı aradım. Çok yardımcı oldu. Bana bu iş için tavsiye ettiği kişi gündüz turda olacakmış. Ancak akşam 18.00 gibi gelecekmiş. "Ben de gelip bir göreyim tekneyi" dedi. Öğleyin buluşmak için sözleşip ayrıldık.
Tamer beni Alaçatı'ya getirdi. Bu arada yolda Evren'leri aradım. Bu akşam İzmir'de kalacak biryere ihtiyacımız var, sağolsun hemen atlayıp geldiler. Rıza Usta, Mahir Ağabey ve Engin Kozcu'dan bölgede bu işi yapabilecek kişilerle ilgili bilgi alıyorum. Bu arada Erol Ağabey ve Ömer İstanbul'dan kalkıp arabayla geleceklerini yolda olduklarını söylediler. Çok sevindim. Tümay, Çanakkale'den bir römorkörün Mersin'e doğru gittiğini, gerekirse Alaçatı'ya döndürebileceğini, benden haber beklediğini söyledi. Rahatladım.
Nurettin Ağabey'ler öğleyin geldiler. Bu arada etrafta birçok fikirler uçuşuyor. Teknesinin motoruna birazcık güvenen herkesin söylediği şey aynı, "leblebi gibi söküp alırım ben onu oradan". Sakin kalıp doğru kişiyi seçmek önemli.
Bugün hava güzel. İki güne kadar sert bir güneyli hava var. Bugün en geç yarın çıkartmamız lazım kayığı, saplandığı yerden. Özetle akşama kadar beklemeyip, öğleden sonra Dalyanköy barınağından bulduğumuz Volkan Kaptan ile prensipte anlaşıp, kurtarma işlemine başlamaya karar verdik.
Tekne yaklaşık 20 metre, ahşap bir balıkçı kayığından bozma. 700 HP motoru, büyük bir pervanesi ve ırgatı var. Kendi halatını ve sapanlarını getirecek. Daha önemlisi kendisi dalgıç, "teknenin altını  kontrol etmeden, karaman vurmamak, kontrollü çekmek" lazım deyince ikna oldum. El sıkıştık.
Kurtaran tekne Çeşme kanalından gelene kadar, Erol Ağabey ve Ömer de yetişti.
Tekne açıkta duruyor. Bir dalgıç uzun bir 3 kollu halatı Lotus'a getirdi. Teknenin altına baktı. Pruva babalara bir sapan vurup, yavaş yavaş asıldılar. Lotus açığa doğru döndü Direği de açık denize doğru yattı. Bu arada dümen palasının ucu hasar gördü ama hiç önemli değil.
Tekne yaklaşık 4-5 metre gittikten sonra yine saplandı. Yer yer sığlıklar değişiyor.  Altımızdaki dalgıç kontrollü olarak talimat veriyor açıktaki tekneye.
Lotus'un baş babalarındaki halat bir sonraki asılmada koptu. Kurtaran tekne tarafına attıkları izbarçodan koptuğunu sonradan öğrendik. Bu tür çekme işlerinde standart ameliye güvertedeki yardımcının halatın boşunu devamlı alıp, elinde tutması uygun. Eğer bağ yapılırsa kopma gayet olası. Keza bizim tekneye verdiği çımada da kasa vardı.
Direğin tepesinden aldığımız mandar halatını uzatıp, dışarıdaki bir başka balıkçı teknesine verdik. Lotus'u iyice yana yatırarak asılmaya devam ettik. Bizim makine de çalışıyor, altımızdan ciddi kum atıyor. Kum zeminlerde bu sıkça yapılan bir iş... Bir ara büyük tekne de içeriye girerek kumda geniş bir kanal açtı.
Bu sırada pervanesine dün geceden bizim attığımız çapanın takılmamış olması büyük mucize!
Bazı durumlarda özellikle sert rüzgar varsa, kurtaran teknenin başından açığa atılan bir ağır demiri vira etmek de yardımcı olabiliyor.
Özetle tekne önceleri yavaş sonra kurtulduktan sonra hızla saplandığı yerden derin suya kavuştu. Alkışlar ve ıslıklar arasında bağlı olduğumuz halatları çözerek avara olduk.
Salimen marinaya giriş yaptık...

Çekme ve kurtarma işlemleri ile ilgili çıkarttığımız dersleri şöyle sıralayabiliriz:

1-Öncelikle bir yere oturunca oradan kurtulmak için mümkün olduğu kadar erken müdahale etmek gerektiğini düşünüyorum. Her geçen zaman kurtarılmayı güçleştiriyor. 

2-Hep dediğimiz gibi ağır devirli, büyük pervaneli, torku yüksek motoru olan ataletli tekneler çekme, yedekleme ve kurtarma işinde dıştan takma makinelere göre daha başarılı. Marina botları ki bir tanesi 75HP idi, krom ayağını koparttı. 

3-Çeken teknenin saç olması avantaj ama şart değil. Bu aşamada belki de daha önemli olan kurtaran kaptanın tecrübesi, bilgisi ve yöreye hakimiyeti. Bunlarda eksikliği olan kaptanın yarardan fazla zararı olabilir. Saat 04.30'a kadar bizi kurtarmak için uğraşan yöre dalgıcı Osman, bizi çekemediği gibi kendi kayığının batmasına da engel olamadı...

4-Benim en çok zorlandığım kısım zaten bu oldu. Hiçbirini tanımadığım kişilerden, "merak etme, bu bizim işimiz tereyağından kıl çeker gibi alırız" lafını birden fazla duyunca insan, ister istemez sinir olmaya başlıyor.

5-Fiyatla ilgili önceden konuşup anlaşmak önemli. Bunun tercihen-eğer mümkünse-yüzyüze, hatta yazılı yapmakta yarar var. Şahit olması da bir diğer önemli husus...

6-Oturmada belki de ilk yapılacak iş, içeri girip saplamaların ve dümen kovanının durumunu kontrol etmek. Eğer zaten su yapıyorsa, hazırlık yapmadan dışarı almamak lazım. 

7-Çeki halatını çekme yönüne göre, yükü dağıtacak şekilde birden fazla yere sabitlemek şart. Bu iş için en uygunu birden fazla koçboynuzuna sabitlenmiş bir sapan kullanmak. Koçboynuzuna volta edilen kasalar, (birer kalın halatla mesela cenova ıskotaları gibi) güvertedeki vinçlere de sabitlenebilir. Eğer sapan için uzun bir halat varsa koçboynuzlarına sadece bir tur voltaladıktan sonra hiç kilit yapmadan vince alınabilir. 

8-Bence eğer direk güverteyi geçip, omurgadaki ıskaçaya inmiyorsa, direği bağlama unsuru olarak kullanmamak lazım.

9-Esnemesi olan 3 kollu halatlar kullanmak uygun. Genelde bunu zaten çeken tekne getiriyor. İlk verilen 28'lik polietilen halat olta misinası gibi koptu. Kendi babalarına bağ yapmalarından kaynaklanmış. İkinci halat 32 lik idi ve bağ yapmayıp vincin tamburuna sardılar. Bizi dışarı o halat ile aldılar. Halatların uçlarının kasa dikişi olması şart!

10-Rüzgar yoksa iş daha kolay, ama tekneyi yüzdürecek dalga olması bir diğer avantaj. Hangisi daha iyi emin değilim. Rüzgar yelken açarak tekneyi yatırmak açısından anlamlı olabilir ama kendi tecrübelerime göre yelken açmanın oluşturacağı çaparize dikkat etmeli. Eğer açılacaksa da iskotanın boşunu dibine kadar alıp yatırma momentini arttırmak önemli. Tabi rüzgarın karadan açığa doğru estiği durumları kast etmiyorum, bu gibi bir durum çok anlamlı ve yararlı olacaktır.

11-Teknenin içindeki ağırlıkları tamamen boşaltmak lazım. Su depoları ve tekne içindeki ağır malzemeler gibi... Demiri götürüp açığa atmak ve boşunu almak dolayısıyla iki açıdan da yararlı. Yeter ki çeken tekneye bir çapariz yaratmasın. Ertesi gün kumun dibindeki çapanın sırtında üç kanatlı pervanenin izini farkettiğimde bazı şeylerin ne kadar kolaylıkla rayından çıkabileceğini daha iyi anladım.

12-Teknenin kendi motorunu da çalıştırmak şart. Hem alttaki kumu kaldırıyor hem de çeken tekne 700HP makine olsa bile katkı sağlıyor.

13-Çekme kesinlikle ağır devirde başlatılmalı. Karaman vurmak tabir edilen, halatı boşaltıp birden yüklenmek çözüm değil. Bu aşamada çeken teknenin gezinmesini engellemek için Tümay'dan öğrendiğim bir teknik, çeken teknenin kendi ağır çapasını açığa atarak, sanki kıçtan kara bağlanıyormuş gibi kurtarılan kayığa yaklaşması çok yararlı olabilir. Hem uskurun döndürme momentini bertaraf ediyor, hem rüzgar varsa çeken teknenin rotasından çıkmasına engel oluyor hem de eğer başta birisi ağır ağır ırgatı vira ederse, ekstra güç sağlıyor.

14-Tekneyi yan yatırmak için biz direk tepesinden uzun bir halatı dışarıdaki bir başka küçük balıkçı kayığına verdik. Birisi tekneyi yan yatırırken diğeri dışarı doğru asıldı. 

15-Çekilecek mesafe uzunsa kesinlikle kafadan çekmek lazım.  Önden giden salma kumda bir kanal açarak dümen palasının zarar görmesine engel olabiliyor. 
Bu arada bir dalgıç devamlı olarak tekne altını kontrol etmeli. Hareketler çok yavaş ve kontrollü olmalı, zaman kısıtlaması olmamalı... 

16-Su çok sığ ise büyük pervaneli kayığı iyice yanaştırmak veya içeri hızla girip kumu dağıtması denenebilir. Son kertede biz böyle kurtulduk. 

17-Eğer tekne tahliye edilip terk edilecekse, mutlaka çapa atmak ve akü kutup başlarını çıkartmak lazım. Demir feneri yakmak ve tekne içinde tercihen bir küçük ışık bırakmak, içeride birisi var izlenimi yaratması açısından yararlı olur diye düşünüyorum... 

18-Sigortayı haberdar etmek ve güvenilir tanıdıklardan fikir almak, bu gibi durumlarda hayati önem arz ediyor. 


Aşağıdaki çizimlerde tekneye bağlanacak kurtarma halatlarındaki yükün nasıl dağıtılacağı anlatmaya çalıştık.


Kurtarmanın videosu burada. Ebru İşletici'nin kamerasından
https://vimeo.com/128870767

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Sakız-Alaçatı

KAZA!
Sabah kalktığımızda hava güzeldi. Bugün gerçi yağmur ihbarı var ama henüz iyi durum.
Arabalarımız var, teknede mükellef bir kahvaltı hazırlayıp adayı dolaşmaya çıkmayı planlıyoruz. Henüz gelen giden yok. Adanın özellikle güneyindeki köyler ortaçağdan kalma çok ilginç yerler olarak biliniyor. Mutlaka gezilesi yerler, Pirgi ve Mesta özellikle önemli.
Pirgi'de kahve Mesta'da kuzu çevirme yedik.
Adada çok sayıda Türk turist var. Bayramı fırsat bilip Çeşme'den gelmişler.
Dönüşte Sakız şehrine uğrayıp alışveriş yapmayı planlıyoruz. Bir market bulduk. Şarküteri tarafı iyiydi ama içki reyonu zayıftı. Vakitlice tekneye döndük.
Arabaları teslim edip, akşam yemeğini oralarda bir yerde yiyip, gece yola çıkmayı planlıyoruz.
Planlar limana bir port polis ekibinin gelmesiyle bozuldu. Girişi yapmamız için limana gelmemiz gerektiğini söylediler. Genel olarak kesin ama kibar konuştular.
Biz de alttan aldık. Sorun olmadı ama orada daha fazla kalmamıza da olanak kalmadı.
Avara olduğumuzda saat 17.30 gibiydi. Yol üstünde Alaçatı Marina var, vakitlice oraya varmak iyi bir fikir gibi düşündük. Başımıza ne belalar geleceğini önceden hiç düşünmemiştik.
Mendirekten çıkınca rüzgarı baş omuzluktan almaya başladık. Açı çok dar. Motorla destek oluyoruz, ana yelken açık. Kanalda dalga var, Özdeniz ekibi teknenin altının pis olması sebebiyle hırpalanıyorlar. Onlara yakın seyredince nispeten rahatladıklarını görünce biz de hızımızı düşürdük.
Seyahatin başında cep telefonum kırıldı. Navionics'i kullanamıyorum. Yedek el GPS'inin de bir sebeple haritaları o bölgeyi içermiyormuş. Tam da ihtiyaç olduğunda çalışmaz ya hiç bişey...
Alaçatı koyuna karanlıkta girdik. Bu arada rüzgar iyice sertleşti, dalga boyları büyüdü. Sanki hissetmişim gibi herkese can yeleği giydirdim.
Bilenler bilir Alaçatı koyu, birden sığlaşan kumluk zemini ile karışık bir girişi var. Daha önce gece de gündüz de defalarca girdim. Koyun tam ortasında saç bir şamandıra var. Koyun doğusunda 7-8 tane lateral şamandıra var. Hiçbirisi ışıklı değil. Koyun içinde dalga var, şamandıraları kaçırmaktan endişe ediyorum. Gözüm derinlikte, Tamer de teknenin burnunda şamandıra kolluyor. İlkini yakalasak gerisi kolay.
Derken koca tekneyi bir sörf tahtası gibi kaldıran bir dalgayla kumluğa oturduk. Hemen tornistan falan basmak hiçbir işe yaramadı. Tekneyi döven dalgalar her seferinde biraz daha da oturmamıza sebep oluyor. Zemin kumluk. İçerde çocuklar var.
Telsizle marina botlarından yardım istedik. Önce biraz çekmeye çalıştılar. Ama hem çok dalga var, hem de motorları bu iş için yeterli değil. Büyük olanın krom ayağı kopunca ameliyeye son verdik.
Botlarla çocukları, Cansu ve Nihal'i sahile çıkarttık. Güzelyalı'da evleri var. Çocukların bir arabayla eve ulaştıklarını duyunca biraz olsun rahatladık.
SG ile yaptığımız görüşmeden Alaçatı balıkçı barınağından bir dalgıcın cebini verdiler. Osman Reis ile konuştuk. Bu arada Sığacık'tan Nurettin İşletici ve Rıza Usta da arabaya atlayıp kalkıp gelmişler.
Burak Özdeniz salimen içeri bağlanınca o da kendi botuyla geldi. Bize derinlik ile ilgili detaylı bilgi veriyor.
Çapayı atıık, tekneyi yatırmak için yelkeni açtık, tüm su tanklarını boşalttık. Ama nafile!
Gece yarısı saat 03.00'e kadar uzun uzun uğraşmamıza rağmen Lotus'u çıkartamadık.
Herkes çok yoruldu, kurtarma ameliyesini ertesi güne bıraktık.
Osman'ın dalgıç teknesi stop etti. Makinayı çalıştıramıyor. Benim botla yardıma gittim. Çok fazla su almışlar. Aşağıda bir kaplamanın tamamen kestiğini, içeri su girdiğini miçozların yetişmediğini söyledi. Onları tahliye ettim. İki tane yan yana terkedilmiş kayık var artık, koyda...
Gerçi rüzgar kesildi ama hala dalga var, tekne içinde uyumak mümkün değil.
Tekne içindeki değerli eşyaları bir çantaya doldurdum. Akülerin kutup başlarını söktüm.Tüm şalterleri kapattım. İçerde bir tane fener açık bıraktım. Gurcataya da demir fenerini yaktım.
Gerçi kim gelip tekneye çarpar ki diz boyu suda?
Ve Lotus'u kaderine terkedip, yarın sabaha salimen çıkmasını ümit ederek, tahliye ettik.
Arabaya binip Güzelyalı'daki eve geçtik. Yatağa girdiğimizde saat 05.30'du.
Çağla uyandı ve "teknemize birşey olmadı di mi baba?" diye sorunca artık dayanamadım...


20 Mayıs 2015 Çarşamba

Nergis-Sakız Adası

Dün geceye kıyasla bu gece daha ılımandı. Sahilden 220V almamamıza rağmen üşümedik pek. Tabi tüm gece Webasto çalıştı durdu hep. Normalde Webasto pek de az çekmiyor, özellikle ilk çalıştırmada ama rüzgar gayet iyi şarj durumumuz fena değil.
Dün geceyi Atilla Ağabey'in tek demirinde borda bordaya geçirdik. Alargada kalınan bu gibi durumlarda ikinci bir demir atmak iyi bir fikir değil. İki teknenin zincirlerinin karışması çözülmesi bayağı berbat bir sorun.
Koyda bizden başka kimsecikler yok.
Sabah Tamer erkenden hazırlanıp dalmaya gitti. Botu alıp tek başına gitti. Cep telefonu yanında.
Herkes kalkınca kahvaltıya giriştik. Sucuklu yumurta, söğüş domates salatalık, bilumum reçel, sarelle ve çay ana menü. Yanında ufak tefekler...
Ben de teknede ufak tefek işlerle ilgileniyorum. Telefon sesiyle irkildim. Koya giren bir tekne var. Meğer Özdeniz'ler sabah erkenden kalkıp yol yapıp bizi Nergis'te yakalamışlar. Ne hoş süpriz. Yanyana bordaladık. Çocuklar buluşunca çok sevindiler.
Hemen dünden ertelediğimiz 23 Nisan bayram kutlaması ve çimariva düzeneğine geçtik. Flamalar uc uca eklendi ve tören kıtası eşliğinde direğe toka edildi.
Bu arada Tamer de döndü... Eli boş değil, porsiyonluk bir "deniz" çipurası ve boylu bir melanur bugünkü nevalemiz. ))
Burak kendi botuyla çocukları kumsala çıkarttı. Önceleri sırf erkek organizasyonu gibi düşünüldü. Ama Çağla kendini çok soyutlanmış hissedince "duygu sömüren" bakışlarına daha fazla direnemedim, ben de bizim botla onu götürdüm. Kumsal zift dolu. Çocukların ayakkabıları berbat.
Kumsalı büyük bir hayal kırıklığı olarak arkamızda bırakarak, ve ziftlere fazla bulaşmadan botla tekneye döndük. Benzinle temizlik faslı bayağı başarılı oldu gibi...
Çok da fazla oyalanmadan batıya, Sakız'a doğru yola çıkmak istiyoruz. Burak'lar da bizimle beraber gelip, akşamı Alaçatı Marina'da geçirmek istediklerini söylediler. Ne güzel... )))
Çağla teknesiyle şimdilik ayrılıp, Nergis'ten çıktık.
Balık çiftlikleri üst üste. Tehlikeli şamandıralarına fazla yaklaşmadan, çiftlikleri sancağımızda bırakıp açık denizden gelen meltemin de etkisiyle motor yelken batıya seyrediyoruz. Bir telefon...
-"Biz karar değiştirdik, sizinle Sakız'a gelebilir miyiz?"
-"Tabi gelebilirsiniz, çok iyi olur"
Sakız'da ana limana girmeyi düşünmüyoruz. Emborios çok güneyde ve akşam güneyli esecek, solugan rahat bırakmaz. Arada Kataraktis ve Ermioni var. İkincisi daha yakın ve korunaklı gibi duruyor. Oraya rota tuttuk. Boğazın içinde sert rüzgar ile uçarak limana vardık. Cep telefonum ekranı kırıldığı için Navionics'i kullanamıyorum. Diğer el GPS'i içindeki haritalar da nedense bu bölgede tam değil. Ne kadar uğraştıysam beceremedim. Kaba hesap bizi üzerine düşürdüğünü düşündüğüm mendireği, şeklen benzetemediğim için kısa bir kararsızlık sonrası giriş fenerini zar zor buldurduk.
Demirdeki sorun sebebiyle zorda kalmadıkça demir atmak istemiyorum pek. Uygun bir yer bulup bordaladık. Burak'lar da bizim üzerimize yanaştılar.
Etrafta pek kimseler yok gibi. Yunanistan'a hoşgeldin kokteyli 3 yıldızlı metaxa'dan. ))
Burak bir rent a car firması bularak merkezden iki adet arabanın getirtilmesini sağladı. Tanesi günlük 35 euro. Yarın akşam yine buradan vereceğiz. Bugün etrafta açık olan hiç bir yer yok...
Laghada'ya gitmeye karar verdik. 20 km kadar.
Bugün olduğunu düşündüğümüz kiliseler arası havai fişek savaşı iki hafta önceymiş meğerse... Paskalya dönemine denk geliyor. Bu sefer kaçırdık. Artık bir dahakine.
Şehrin içinden geçerek kuzeye doğru yollandık, iki araba. Laghada'ya karanlık bastıktan hemen sonra girdik. Henüz sezon başlamamış ama yine de 23 Nisan bayramı dolayısıyla olsa gerek çok miktarda türk turist var. Bir tanesine oturduk. Bence aralarında çok da fark yok.
İyi servis, iyi yemekler makul hesap 7 yetişkin 4 çocuk 135 Euro.
Kalamar tava, ahtapot izgara, bizim balıklar, kişi başı birer barbun, patlıcan-kabak tava, bir dolu uzo için bence mantıklı. Arabaya binip teknemize döndük. Yunan Adaları'nın iyi tarafı dönüşte çevirme yok.
Ertesi gün adayı dolaşacağız, yattık uyuduk

19 Mayıs 2015 Salı

Sığacık-Nergis

Gece çok soğuktu. Bir ara kalkıp Webasto bile çalıştırdım. Aslında hava kapalı veya yağmurlu değil ama çok soğuk esiyor. Gün içinde güneşle beraber ısınacak diye umuyoruz, moralimizi bozmuyoruz.
Herkes kalkınca kahvaltıya gittik. Köşedeki fırında çay ve bilumum börek çörek. Hesap her zamanki gibi makul. Seviyorum ben bu Sığacık'ı.
Dönüşte alışveriş, tekneye yerleştirme sonrasında her zamanki gibi Lotus'ta "bekleyen işler" uzun listesine saldırdım. Geçtiğimiz hafta sökemediğimiz Rutland'ın ayağını sağolsun Atilla Ağabey atölyede gebertmiş. Onu monte edeceğiz. Bu sayede ortalıkta yer kaplayan bir dolu ıvır zıvırdan kurtulacağız. Kızlı erkekli çalışarak lehundayı diktik. İlk gözlemime göre çalışıyor. Süperrr!
Bu seyahatte çok ihtiyacımız olacak çünkü çoluk çocuk, hiç elektrik olmayan yerlere gideceğiz.
Bu arada hala nereye gideceğimiz belli değil.
Atilla Ağabey'ler de marinaya geldiler. Nuri Ağabey'in yelkenleri yok. Uzun bir yol yapmak istemiyor. Belki tek tekne geliriz dediler. Eğer bize de uyarsa Nergis için ne düşünürsünüz diye sordular. Bayılırız diye cevap verdik.
Özdeniz ekibi de yeni aldıkları tekneyle seyre çıkmak istiyorlar. Bugün değil ama belki yarın sizi yakalarız diye cevapladılar. Gamze ve Ada'nın olması da ayrıca sevindirici. Çocuklar daha sabahtan çok iyi anlaştılar.
Biz önden çıktık. Hafif bir rüzgar var. Anayelkeni açamadım.
İlk durak Kokar. En dibe girip demir atma girişimimiz ırgatla ilgili sorunlar sebebiyle ertelendi. Hemen arkamızdaki Atilla ağabeyler demirledi. Biz üstlerine bağlandık.
Sohbet muhabbet ve ufak tefek işlerden sonra ayrılıp Nergis'e doğru rota tuttuk.
Teke burnunu dönünce denizler kafadan gelmeye başladı. Çocuklar uyandı herkes kokpitte. Soğuk esiyor. İlk defa Lotus'ta sprey hood olmasını istedim.
Oltalar suda ama gelen giden yok. Balık işini ertesi sabaha Tamer'in dalış organizasyonuna havale edeceğiz mecbur. Tamer iyi apneisttir ama dur bakalım kısmette ne var?
Demirimizi geçen sefer galvaniz Ultra ile değiştirmiştik. Çok iyi tutuyor ama maalesef ırgattaki şeytan kilidi (ayırıcı) ile ilgili bir mesele var. Eski zincir Sığacık koyunun dibindeki tonozda. Yeni zincir de  dolanıp duruyor. Neyse çözeceğiz bir şekilde.
Akşam yemeği Çağla teknesinde. Çağla bir amatör tarafından Türkiye'de imal edilmiş ilk ve tek aluminyum tekne. Bir cerrah titizliği ile planlanmış ve imal edilmiş mükemmel bir işçilik eseri. Üstelik ben zaten "objektif" bakamıyorum Çağla'ya )))
Özetle hepimiz çok beğeniyoruz, hem Çağla'yı hem sahiplerini.
Bizi çok iyi ağırladılar bir ara 11 yetişkindik salonunda, gayet de güzel sığıştık.
Yattık uyuduk

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Teos Marina-Sakız Adası

22 Nisan 2015
Aslında seyahatimiz çok güzel başlamıştı. Ekip kuvvetli. Çocuklar ve bizden başka, Lotus ekibinin vazgeçilmez karakteri Nihal bizimle uçakla geldi. Uzun zamandır beraber seyahat etmek istediğimiz Tamer, Cansu ve Kuzey ile ilk defa tekneye gidiyoruz. Hem onları ağırlamak hem de tekneye gitmek için sabırsızlanıyoruz. Uzun bir kış oldu, gerçi ben arada birkaç kez kaçamak yapıp, bir-iki eğitim seferi yaptım ama ailecek geçen yazdan beri tekneye gelmemiştik. Özlemişiz ))
2 hafta önce gittiğim karaya çekme ve tamir bakım seferinden beri fazla birşey değişmiş değil. Tekne son koyduğumuz yerde, tonozunda sakin ve vakur sallanıyor.
Havalimanından bizi almaya gelen Fatih'in arabadan marinanın girişinde indik. Ekibin yarısı çocuk parkına yollandı. Ömer Deniz benimle tekneye gelmek istedi, doğrusu onun gibi bir yardımcıya hiç kimse hayır demez! Beraberce kayığı bağlı olduğu yerden almaya gittik. Bu akşam marinada kalacağız.
Bot tek seferde çalıştı, sorun yok. Hava rüzgarsız, kolaylıkla çözdük.
Pontonda dostlar karşıladı bizleri, İşletici ailesi, Sedat Öztekin ve Burak Özdemir palamarımızı aldılar.  
Sonrasında tekneye yerleşip, odalarımızı seçip yemeğe geçtik. Malum lokasyon dere kenarındaki balıkçılardan Mesut. Yine muhteşem lezzetler ve mütevazi sunum.
Tamer'ler karayoluyla gece geç gelecekler, tekneye erken geçip herkes odasına çekildi. Hava rüzgarlı ve soğuk. Elektrikli ısıtıcıları yaktım. İlk günden üşümeyelim.
Nitekim ekibin geri kalanının ulaşması gece yarısını buldu. Sorun yok, hep beraber yerleştik.
Hava soğuk ama kuru. En azından yağmur yok.

3 Nisan 2015 Cuma

Teos Karaparkı Bakımları-2015

Teos Marina'nın yaptığı kampanyadan yararlanmak için geçtiğimiz haftalarda Lotus'u Orhaniye'den alıp kuzeye çıkartmıştık.15 gün alargada kaldıktan sonra sağolsun Erol Ağabey'in karaya almasıyla kara parkı çalışmalarımız başladı. En son 3 yıl önce Yalova'da almıştık. Geçtiimiz yaz bir kez dalarak temizlemiştik, düşündüğümden iyi çıktı aslında-daha fena olduğu zamanlar hatırlıyorum-  ))
Sanıyorum yine asıl belirleyici teknenin ne sıklıkla denize çıktığı ve bağlı olduğu yerdeki suyun temizliği. Esasen Orhaniye bu konuda güneydeki en temiz koylardan biri sayılmaz ama...

1-Önce zımpara. Birçok yerde çukurluklar oluşmuş, bayağı derine iniyor. Makine ile zımpara sonrası, epoksi yoklama macun. Yine zımpara ve astar.
2-Zehirli olarak yine Dema Kimya'nın ürettiği SP zehirliyi kullandık. 4 galon astar fazla geldi. Tanesi 12 TL, 25 kg'luk büyük boy kutu, tüm boya toplam 580TL'ye maloldu.
3-Normalde bu tür işlemlerde önce tekne üstünü ve bordasını yıkamak iyi oluyor. Sonra bant çekip altını boyamak bizim örnekte vakitsizlik sebebiyle tersine döndü. Epoksi macun ancak 24 saate kuruduğu için ilk gün yıkama işleriyle uğraşmadık. Tüm haftasonu oldukça yağmurluydu. Doğrusu Mehmet Emin Usta ve Erol Ağabey'in yardımları olmasaydı bu kadar sürede bu kadar işi yapamazdık. Sağolsunlar
4- Macun kururken güverte tiklerine yoğunlaştık. Hepsini sökmek yerine sorunlu olan 1-2 yere yoğunlaştık. Birkaç adet ahşabı söküp sikaflex 291(kahverengi) ile  zemine yapıştırdık. Özellikle kapak gibi esneyen bölümlerde tikler daha kolay açma yapıyor. Bu tür yerlerde kesinlikle epoksi yapıştırıcılar kullanmamak lazım.
5-Sika kullanırken uygun primerini kullanmak önemli. Yüzey hazırlığı ve uygun ürünü seçmek için http://tur.sika.com/tr/solutions_products/documents/brochures.html
6-Biz bu arada vanalara giriştik. Geçen sefer sintinede en dipte bulunan vanaları bronz olanlarla değiştirmiştim. Geriye sadece tuvaletler ve mutfak kalmıştı. Toplam 11 adet kadar vana. Sığacık civarında pek bir marin malzeme dükkanı yok. Marina içindeki Tekne Dükkanı ve hemen karşısındaki Olta Balıkçısı yegane alternatifler. Seferihisar kavşağında birkaç büyük yapı malzemesi bulunuyor ama pek marin çeşit yok.
7-Vanaları ve sintine bağlantı kovanlarını nıormal şekilde sökmek  pek mümkün değil. Erol ağabey avuç içi taşlama ile hepsini parçaladı. Eski mastikleri iyice kazıyıp, yüzeyi selülozik tiner ile hazırladık.
8-Duş giderlerinde ve mutfak evye çıkışında yanılmışım. Hortumlar 1 parmak ama fransız redüksiyon kullanmış  yaparken, nedense? Özetle truhul deliklerini de panç ile genişletmek zorunda kaldık. Akşam olmadan sikaflex 291 ile kovanları bağladık. Bunların 24 saat kuruması gerekiyor. Takarken dikkat edilecek nokta içeriden somunun sıkılması, bir kişi de dışardan kovanı uygun iki ağızlı anahtar ile tutuyor. Kovanı döndürmemek mastiğin güçlü tutması açısından şart.
9-Pis su tankı çıkışları haricinde tüm vanaları ve kovanları paslanmaz yaptım. Pis su vanalarını plastik yaptım. Bunlar bozulsa bile (en sık olarak kolları zarar görüyor), su içinde vanayı değiştirmek gayet kolay. Gerçi kovan sağlamsa, pirinç veya metal vanayı, su içinde sökmek de çok zor değil. Bu aşamada önemli husus teflon bantın düzgün kullanılması. Piyasada bu tür metal vana-kovan dişlerine uygun anaerobik sabitleyiciler de mevcut. Bu ürünlerle hem mukavemet hem sızdırmazlık sağlamak mümkün. Biz Technada kullandık. http://www.tecnade.com.tr/#!sizdirmazlik/c1xa5
10-Havanın yağmurlu gitmesini fırsat bilerek tekne içine girdik. Yan duvarlarda kalkmış verniği kazıyarak mat vernik süreceğiz. İstediğimiz ürünü bulamayınca o duvarlara cam cila uygulamaya karar verdik! Kazıma ise her zamanki gibi ısı tabancası ve üçgen raspa ile. Ağacın suyuna gitmeye ve ahşabı yakmamaya dikkat etmek gerekiyor. El alışınca gayet başarılı ve hızlı bir yöntem.
11-Kıç aynadaki hasarları yaz sonunda macunlamıştık. Zımparalayıp, tesviye yoklama macun, kuruma, son kat ince zımpara sonrası sprey boya ile boyadık. Gayet başarılı oldu.
12-Zinciri markaladık.
13-Bu arada pervaneyi temizleyip, zımparaladık. Pervaneyi makine ile taşlamamak lazım. Astarıyla beraber İnternational Trilux sürdük. Bence ne sürülürse sürülsün pervane konusunda tek bir başarılı yöntem yok. Biz elimizde var diye Trilux sürdük. Olmasaydı hayatta gidip o parayı vermezdim!
14-Pervane tutyası. Altındaki civataya 243 Loctite uyguladık.
15-Borda ve güverte pasta cila polişi. Krom parlatma.
16-Bu arada rüzgar jeneratörünü söktük. Aküleri şokladık. Pis su tankını söktük taktık. Vanaların bağlantılarını yaptım. Beğenmediğim hortumları değiştirdim. Fırını söktük taktık. Evye altı dolapların kapakları çıkarttık, taktık. Perdeleri söktük. Kornişlerini aluminyum, bağlantılarını sarı yapmış fransız. Haliyle ciddi elektroliz olmuş, kornişlerin uçları neredeyse erimiş. Hepsini söktüm attım. Botun basamağını ayarladık. Boyadık.
Özetle Pazar günü lift çalışmadığı için, karaya çıktığının 4. günü yani Cumartesi saat 17.00'de Lotus denize inmeye hazırdı.
Doğrusu zor oldu, bayağı yorulduk. Ama son gün denizde bembeyaz kızımızın yalnız ve vakur salınımını uzaktan seyrederken, ne yalan söyleyeyim, sanki bana gülümsüyor gibi geldi... ))

22 Mart 2015 Pazar

VANALAR

VANALAR
Teknelerde, özellikle de su seviyesinin altındaki tüm tesisat giriş ve çıkışları birer vana ile ilişkilendirilmelidir. Eski jargonda kingston valfinden alıntılanarak kinistin valfi olarak bilinen bu düzenek eğer yanlış malzeme seçilir ve doğru inşa edilmez veya değiştirilmez ise kısa sürede bozulmasına, su kaçırmasına hatta teknenin batmasına bile sebep olabilir, ihmal edilmemesi gereken önemli bir konudur.

Piyasada vana ve bağlantı elemanı (rekor, kovan veya dirsek) olarak kullanılabilecek 4 farklı malzeme var.

Klasik olanı pirinç vanalar. Küresel vanaların küresi paslanmaz çelik, yatağı plastik, gövdesi nikel kaplı pirinç ve kolu da saç. Oldukça ucuz (1'' olanı 22 TL) ve kolaylıkla her yerde bulunabiliyor. Ancak deniz suyu kullanımında zamanla sorunlar ortaya çıkabiliyor. Elektroliz sebebiyle sarı malzeme içerisindeki çinkonun eriyip, bakırın açığa çıkması sonucu vana veya bağlantıların çalışması daha önemlisi koparak su almaya sebep olması söz konusu. Buna engel olmak amaçlı vanaları anodlara bağlamak ve tekneyi galvanik izolatör ile özellikle sahilden elektrik alma durumunda izole etmek çok önemli. 
Çinko eridiğinde bakırın ortaya çıkması gövdenin kırmızılaşması veya yeşil-beyaz küflerle kendini gösterebilir. 5 yıldan uzun süren pirinç vana ve kovanların her karaya çıktığında elle kontrol edilmesi tavsiye olunuyor. Birçok üretici 10 yılı geçmiş tüm pirinç vana ve bağlantıların, iyi görünümde olsalar bile değişmesini önermekte. Vana kontrolü karada yapılır!
Deniz suyuna bağlı bahsi geçen elektrolize engel olmak için Avrupa normlarında DZR (Diszincefied ) tabir edilen bir malzeme mevcut. Ülkemizde halen üretimde standart olarak kullanılmıyor.
Bunun yerine daha sıklıkla kullanılan, uzun yıllar teknelerde altın standart malzeme olan bronz. Bronz dökümü standartları oldukça hassas olduğu için, ülkemizde sadece marka olmuş tekne malzemecilerinde satılan ürünler tavsiye ediliyor. Zaten piyasada marka olmamış bronz vana bulmak da pek mümkün değil. Eski adıyla West Marine’de satılan Grocco ürünler dünyada en çok satılan bronz vana markalarından birisi, ancak oldukça pahalı (1'' vana 120TL). Kötü tarafı standart diş olmayan, Amerikan normuna uygun NPT dişe sahip olmaları.
Bunlardan başka paslanmaz vanalar tabi ki de var. Bunlar kabaca 304 ve 316 olarak üretiliyor. Piyasada iki tip 304 var. Bir tanesi oldukça güvenilir olmakla beraber diğeri için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Üzerinde normlar ve standartlar ile ilgili pek bir ibare yok.
316 ise gayet kabul görmüş vanalar. Bu tiplerde sorun bağlantı kovanlarında. Bu bağlantıların 316 olanları neredeyse vana fiyatına (110 TL).
Paslanmaz vanalarla ilgili bir husus, pirinç vanalarda olduğu kadar zengin bir ara eleman (rekor, kovan, nipel vb gibi) olmaması. Pirinç vanalarda bir hatta iki boy küçük rekor temin etmek mümkün iken, paslanmaz ürünlerde bu çok mümkün değil maalesef. En azından şimdilik.
Kaide itibarıyla deniz suyuyla temasta olan iki farklı metali birbiriyle ilişkilendirmemek gerekir.
4. ve son gurup malzeme ise plastik tabir edilen vanalar. Marin normlarda üretim yapan sektörün lider firması True Design. Bununla beraber plastik ürünler gittikçe artmakta buna bağlı olarak fiyatlar da ucuzluyor (60 TL ye kadar düşmüş durumda). Plastik vanalar, esasen orjinalde Marelon adlı malzemeden mamul oldukça güvenilir, hafif ve en önemlisi elektrolizden hiç etkilenmiyorlar. Aluminyum gibi gövde elektrolizinin hayati önem taşıdığı teknelerde neredeyse vazgeçilmez. Ahşap tekneler için tartışma sürüyor ancak yakın zamanda fiberglas seri üretim teknelerin tüm vanaları plastik olursa şaşırmamak lazım. Avantajlı tarafı bağlantı kovanı veya rekor olarak herhangi bir başka malzemeyi kullanmak mümkündür. Orijinal True Design plastik vanalar pek ucuz değil  (1'' vana 110TL) ama, piyasada marin standartlara uygun daha hesaplı örnekler mevcut.
True Design vanalarda, bir elektrik düzeneği ile vanaların açık veya kapalı olduğunu monitorize etmek mümkün olabilir.
Vanaların malzemesi ne olursa olsun, senede 3-4’er kere açılıp kapanmalıdır. Vana içerisinde oluşan kekamoz  veya elektrolizle ortaya çıkan paslanma sebebiyle vananın kilitlenmesi söz konusu olabilir.
Küresel vanayı, raftan alıp, çalışıp çalışmadığına bakarken parmak kaptırmak ve yaralanmalara sebep olmak gayet mümkün. DİKKAT!



9 Mart 2015 Pazartesi

Servis Botu ve Kullanımı

SERVİS BOTU veya DİNGİ
Bir yelkenli teknenin en büyük yardımcılarından birisi dingisi veya botudur. (Resim-71)
Açıkta demirde kalındığında sahile gidip gelmeyi, öte-beri taşımayı sağlar. İkinci demiri atmak, sahilden koltuk almak gibi zor manevralarda en büyük yardımcıdır. Teknenin karaya oturduğu ya da terki durumunda kurtarıcıdır.
Günümüzde dingiler veya botlar, yumuşak sistemlerden imal edilmektedirler. Yumuşak dingilerin, sert ahşaptan veya plastikten olanların tersine saklama kolaylığı vardır. Kolaylıkla demonte edilip uzun süreli, örneğin kış döneminde, depoda veya portuçta saklanmaları mümkündür. Yumuşak olukları için tekneye sürtünerek zarar vermezler. Daha dengelidirler ve daha hafiftirler. 2,5 metreye kadar olanlarını tek başına güverteye almak mümkündür. Güvertede baş üstünde veya yer müsaitse bumba altında ters kapak ederek taşınabilirler.
Plastik malzemeden üretilmiş şişme botların en büyük düşmanı sivri kaya veya iskele çivileriyle güneş ışığıdır.
Bununla beraber sert malzemeden mamul (ahşap veya fiber) botlar da mevcuttur. Bu tip olanlar, özellikle rüzgarlı havalarda şişme botlara kıyasla  kürek ile daha rahat kullanılırlar. Daha ağırdırlar, tekneye almak nispeten güçtür, sert küpeşteleri tekne bordasına zarar verebilir. Şişme botlara kıyasla daha dengesiz ancak daha yüksek taşıma kapasitesine sahiptirler.  

Bir botun en önemli elemanı küreği ve ıskarmozudur.

Günümüzde şişme botlar sert sabit taban (RIB), katlanır ahşap veya aluminyum taban veya ızgaralı modeller olarak üretilmektedirler.  Bunların en hafif olanı ızgaralı tabanlardır. Katlanmaları ve taşınmaları kolay belli bir boya kadar üretilirler. Katlanır tabanlar yine saklanmaları kolaydır ancak montajları ızgara tabanlara göre biraz daha zordur. Daha ağır ancak boy olarak daha büyük modellerde tercih edilirler. Tüp taşımak, ağır çapa taşımak ve kalabalık olarak bota binme durumlarında ızgara tabanlara göre daha stabildirler.
Botun Malzemeleri
Sert tabanlı botlar ise daha da büyük modellerde tercih edilir. Daha ağır ve pahalı modellerdir. Özellikle yüksek beygir gücü kullanımı söz konusu olan modeller için çok uygundur.
Botun kendisi ve yapısı kadar çokça tartışılan bir diğer husus nerede taşınacağıdır? Birçok tekneci sert hava ve dalgalı deniz haricinde botu arkadan çekmeyi tercih ederler. MOB veya suya herhangi birşey düşmesi durumunda acil kullanımı kolaydır, her yanaşma ve ayrılmada güverteye veya mataforaya almaya gerek kalmaz. Ancak bağı dikkatle yapılmalı, sık sık kontrol edilmelidir. Bir diğer yöntem motoru ayrıca alıp, botu başüstüne ters kapak etmektir. Genelde cenovaya çapariz etmesi haricinde hiçbir dezavantajı olmayan en güvenli taşıma yöntemi budur. Ancak oldukça meşakkatli bir işlemdir.
Bunu kolaylaştırmak için eğer düzenek uygunsa, botu güverteye ırgat veya varsa elektrikli vinç ile almak büyük kolaylıktır. 
Daha ağır motorlar ve botlar söz konusu olduğunda teknenin kıçında yer alan mataforalarla, botun askıya alınması kolaylaşır.
Servis botunun üzerine ingilizce Tender To kelimelerine ifade eden TT ile başlayacak şekilde teknenin isminin yazılması adettendir.

Dıştan Takma Motorlar

Botlarda genelde taşınması kolay, hafif, beygir gücü az, 2 veya 4 zamanlı benzinli motorlar kullanılır. Sığ sulara girmek çıkmak için, eğer özellikli bir dingi değilse kısa şaftlı olanlar tercih edilir. Daha ender olarak elektrikli motorlar kullanılır. Kendisi nispeten hafif olmakla beraber, ağır bir akü ve şarj sistemine ihtiyaç duyarlar.
2 zamanlı olan motorların benzinine 1/100 oranında bu işe uygun yağ karıştırılır.
Bu tip motorlar genel olarak Avrupa’da üretimi durdurulmuş olmakla beraber, 4 zamanlılara kıyasla daha hafif olması ve tuzlu suya daha dayanıklı olması sebebiyle tercih edilmektedirler.
Teknenin kıçında yer alan oynar askılı bir palanga düzeneği ile dıştan takmayı güverteye almak daha kolay olabilir.
Kısa ve düz deniz seyirlerinde, özellikle sabit taban botların aynalığında taşınmakla beraber, genelde motorun her seyir öncesi teknenin güvertesinde braketine alınıp sabitlenmesinde yarar vardır.
Aynı şekilde, bota takılan motorun bir ince veya tel ile botun aynasına sabitlenmesi önemlidir.
Her sezon sonu ana makine gibi, botun motorunun da bakımı yapılmalı, tatlı sudan geçirilmeli, karbüratördeki benzin bitene kadar çalıştırılmalıdır.
Bazı motorların benzin deposu üzerine monte iken, bazılarında ayrı bir depodan bağlantılar ile benzin alınır, bazılarında her ikisi de mümkün olabilir.
Genelde deniz suyu soğutmalı olan dıştan takma motorlar da her çalıştırmadan sonra su atımı kontrol edilmelidir.
Benzinle çalıştıklarından elektrik anahtarı çekilerek stop edilmesi mümkündür. Bu anahtarın özellikle tek başına yapılan seyirlerde, kullananın bileğine bağlanması adettendir. Denize düşme durumunda, anahtar yerinden çıkar ve motor stop eder.

1-Yedek benzin deposu
2-Benzin deposu dolum kapağı
3- Benzin deposu göstergesi
4-Benzin deposu hortumu
5-Hortum pompası
7-Akü
8-Kutup başı ve bağlantısı
9-Şaft
10-Kaldırma
11-Pervane
12-Su alma delikleri
13-Çalıştırma kaytanı
14-Vites kolu
15-Motor Braketi
16-Gaz kolu

17-Anahtar  ve stop butonu

17 Şubat 2015 Salı

VİNÇLER, PALANGALAR ve DONANIM

GÜVERTE DONANIMLARI 

Yelkenli bir teknede kullanılan hareketli donanım ve halatlar, bazı yardımcılar tarafından sabitlenir. Bunlar , kıstırmaçcem kilit ve stoperdir (Şekil-16). Koçboynuzu, şekil olarak ismine benzer yapıdadır, bir halatı ya da ıskotayı sabitlemede kullanılan en basit yardımcıdır.

Koçboynuzu
1-Yük altındaki halat önce T’nin düşey koluna volta edilir, gerektiği ölçüde diğer kollara da sarıldıktan sonra, kazık bağı ile düğümlenir.
2-İlk voltalara bağ atmamaya dikkat etmek gerekir, sıkışan halatı çözmek zor olur.
3-Aynı şekilde, halat bir şekilde boşaldıktan sonra koçbynuzu tamamen çözülerek işlem yenilenir.
 Eğer üzerinde yük olan beden eski voltaların üzerine bindirilirse açmak zor olur.
4-Koçboynuzuna gelen donanımın yönü sabitlemede çok önemli değildir. Ancak kıstırmaç veya cem kilitler, üzerlerine gelecek donanımın yönüne göre yerleştirilmiştir. Farklı bir halatı kullanmak mümkün değildir.
5-Kıstırmaç üzeri açık ya da köprülü olabilir, içinden geçen halatın çapına uygun tasarlanmıştır.
6-Cem kilit kıstırmaçtan daha değişik kalınlıklardaki halatı sabitleyebilir. Daha karışık bir yapısı vardır. Her ikisi de geliş yönüne uygun dişli yapıları sayesinde ipi sıkıştırır ve geri kaçırmazlar. 
7-Stoperler ise yine tek yönlü çalışırlar. Üzerlerine yerleştirilmiş bir kol ile istendiği zaman halat kilitlenir. (Resim-18)
Stoperin üzerindeki donanımda yük varken halata boş koymak sakatlıklara yol açar, halatı vince alıp boşlamak uygundur
8-Direk dibinden gelen donanım yönlendiricilerden geçtikten sonra, yan yana duran stoperlere gelir. Bunlara şekilsel benzemesi dolayısıya piyano adı verilir.
9-Birbirinden farklı amaçlara hizmet eden halatların farklı renklerde seçilmesinin amacı budur.
Kolu sıkışmış piyano veya cem kilitlerde laçka etmeden önce vinç ile bir miktar boş almak dişlinin çalışmasını sağlar.

VİNÇLER

Vince halat saat yönüne sarılır.
Vinç kolu tek zamanlı vinçlerde saat yönüne, iki zamanlı vinçlerde her iki yöne de hareket eder. Standart üretilmiş teknelerde ender olarak 3 zamanlı vinçler kullanılır, üzerlerindeki bir buton veya düzenek ile 3 devre geçirilir. 
Vinçteki herkesin eldiven kullanması şarttır!
Sarılan halat kolların üst üste binmemesine dikkat edilmelidir.
Tramolada yelken yük binmeden ıskotanın boşunu elle almak ve akabinde vince vurmak uygundur. Bu sürede dümenci ile vinçteki kişinin uyumu önemlidir. 
Halatın kalınlığı arttıkça, vinç üzerindeki sürtünme de artacağı için kontrol etmek kolaylaşır.
Kaide itibarıyla üzerinde yük varken, halatı en az 3 tur sarmak uygundur.
Halat kalınlığı çok az olduğunda gerekirse vincin tüm iç yüzeyi doldurulacak kadar sarılması gerekir.
Kaide itibarıyla bir halat bir başka vince alındığında, giriş yönüne azami dikkat emek gerekir. Özellikle vince aşağıdan değil ama yukarı seviyelerden ulaşan donanımlar, vinç tamburunu yukarı doğru rahatlıkla sıyırıp, düzeneğin dağılmasına daha önemlisi sakatlıklara yol açabilirler. 
Elektrikli vinç ile bir halatın boşunu alırken, donanımın serbest olduğuna dikkat etmek gerekir. Sabitlenmiş donanımı bir elektrikli vincin koparma süresi anlıktır!
Vinç üzerinde halat sıkıştığı zaman yapılması gereken, halatta boşluk yaratmaktır. Bunun için ikinci bir vinçten yararlanılabilir ya da donanımın çıması gevşetilmeye çalışılır.

Vinç kollarının işi bittiğinde kendi yuvalarında saklanmalıdır.
Vinç kolları ne kadar uzun olursa, yararlanılacak moment de o kadar artacağı için daha az güç harcayarak vinci kullanmak mümkün olur.
Ancak uzun olan kolun etraf yapılara takılması olasılığı da artar.
Bazı kolların yerlerinden çıkmaması için kilitleri olur. Özellikle büyük güçlerin söz konusu olduğu vinçler de metal kollar tercih edilir.
Çift elin kullanılabilmesi için bazı kolların tutamaklarında dönebilen topuzlar mevcuttur.
Seyir esnasında vinç kolları üzerinde bırakılmaz
MAKARA ve PALANGA DÜZENEKLERİ
Yelkenli teknelerde yükü bölmenin, dağıtmanın veya kolay kullanımının en yaygın yöntemlerinden birisi ise palangalar, hareketli ve sabit makaralardır.

Sabit makaralar gücü azaltmazlar, ancak çekiş açısını değiştirerek kullanım kolaylığı sağlarlar.

 Bir kişi kendi ağırlığından daha fazla güç uygulayamaz.
Hareketli düzeneğe değen halat miktarı kadar, yük azalır. Aynı düzeneği ters çevirerek, tirentinin hareketli makarada kalması sağlanarak gücü daha da azaltmak mümkündür.
 İster hareketli olsun isterse de sabit, tüm makara sistemlerinde bilyeli olanlarda sürtünme en az olduğu için çalışma da kolaylaşır. Yarış yelkenlilerinde makaraların bilyeli olmasının altında yatan sebep budur.



Soldan sağa: A-Sabit makara, B-Sübye donanım, C-Kabasorta palanga, D-Adi palanga, E-Top palangası
Palanga düzeneğindeki dil sayısı arttıkça güç azalır, ancak çekilen halat miktarı uzar. Bu sayede yapılan iş aynı kalır.
Makara sisteminde kullanılan dilin çapı, halatın 8 katıdır.
Dilin kalınlığı ise halatın kalınlığından yaklaşık %10-15 fazla olmalıdır. 
Daha az olduğunda halatta aşınma başlar.


Sabit makaralarda, makaraya gelen halat açısı arttığında bağlantı noktasına binen yük azalır. Halatlar arasındaki açı 0’a yaklaştıkça yük iyice artar 0 noktasında iki katına ulaşır.

DONANIM UYGULAMALARI ve YANLIŞLIKLAR
 
 

Pim yerine civata kullanılmaz