2 Temmuz 2010 Cuma

Bencik-Orhaniye (Martı Marina)

Arılar istila etmeden, daha denize girip yüzümüzü yıkamadan demir alıp, Bencik'ten ayrıldık.
Ayrılmadan önce mutlaka yapılması gereken iş, tabi ki kalkar kalkmaz sepete bakmak! Bazen unuturum lanet olasıca şeyi. Neyse bu sefer olmadı. Çektik paslı tel parçasını güverteye ve bingooo! Yaklaşık 15 tane sokkan teşrif etmiş, buyurmuşlar. Usulünce "sokulmadan" çıkarttık hayvanları. Bir sonraki menüyü bekleyecekler mecbur...
Bu akşam ekibin son kalan kısmı, Ankara'dan arabayla gelecek... Onları Martı Marina'dan almayı planladık.
Istanbulluoğulları ve Müyesser Özdemir'in de katılımıyla istiap haddini biraz aşıp, teknede toplam 12 kişi olacağız... Salondaki masayı indirince orada güzel bir yatak ortaya çıkıyor. Birkaç kişi dışarda yatar diye düşünüyoruz. Normalde sığışmamız lazım, zaten yabancı yok, ama yine de ilk defa tekneye gelen ekibi rahat ettirmemiz lazım, yoksa bir daha gelmezler ))
Kargı adası olarak bilinen, Selimiye Koyuna dönmeden köşedeki küçük koyda demirleyip, suya coztladık. Sonradan buraya damlayan günübirlik teknedeki çığırtkandan isminin Maden olduğunu öğrendiğimiz bu koyu, denize girmek için oldum olası sevmişimdir...
Güzel bir kahvaltının ardından deniz sefası ve kumsaldaki makroskopik kirliliğe yönelik, "çöp toplama" aksiyonuna, teknenin bordasını temizleyerek devam ettik...
Günümüz çok hamarat başladı bakalım nasıl devam edecek? )))
Gerçi Ayhan'ın arabada sorun çıkmış, sabah düşündükleri kadar erken çıkamamışlar ama yine de çok geç olmadan Marina'ya girmeyi istiyorum. Levent (Baktır) ile konuştum, birkaç ufak elektrik işi için birisini ayarlayacağını söyledi.
Velhasıl Marina'da geçici teknelerin yanaştığı bir yere kıçtankara ettik. Çöpleri boşaltmamızı takiben, ekip havuza seyrederken ben Nomad'a yolandım. Ayhan, sağolsun büyük iş çıkartarak hem teybi taktı-artık hem IPod hem USB'den müzik çalabilen bu aparatlara teyp mi demek emin değilim?- hem de buzdolabının timer'ına bağlı röleyi yaptı. İkisi de tıkır tıkır...
Bu arada Levent ile Rüya'nın yeni teknelerini ziyaret ettim, acayip iş çıkartmışlar. 1970 model saç bir tekene eskisini alıp bu hale getirmek ancak Levent'in işi...
Bizim tekneyi de gördü-gezdi beğendi. Bir iki husus konusunda onun da fikirlerini aldım.
Teknenin sintinesi şusu busu derken, saat bayağı ilerledi, daha fazla oyalanmadan havuz kenarına yayılmış ekibe dahil oldum. Su çok iyi geldi... Pıtınını ile biraz oynaştım, TV'deki maça bakarak biraz atıştırdık hep beraber.
Akşam Mistral'de yemekteyiz. Anlaşılan Istanbullular düşündüklerinden çok geç çıkabildiler, ancak gece yarısı burada olacaklar.
Pontonlarda dolaşıp teknelere baktık. Nalan ile -yeni bir tekne almış olmamıza rağmen- vazgeçmediğimiz bir alışkanlığımız bu bizim... Olayı yeni ayakkabı almış birisinin vitrinlere bakmaya devam etmesi gibi değerlendirmemek lazım, teknecilik farklı bir uğraş. Kaldı ki özellikle uzakyolcuların teknelerinde hiç akla gelmeyecek çok pratik uygulamalar gözlemlemek mümkün... Martı Marina bu açıdan ve coğrafyası dolayısıyla zaten hep sevdiğimiz bir yer!
Gecenin geç saatinde ekip geldi. Kokpitte biraz hasret giderdikten sonra, yapılan plana göre, herkes köşesine çekildi.
Huzurla uyuduk...