28 Eylül 2008 Pazar

İassos-Türkbükü

Tuzla-Iassos, Türkbükü
Gürcan Ağabey’in teknesi de oralarda, ertesi sabah saat 11.oo gibi sözleşmişiz. Çocukları Pars ve Ayaz’ı da alıp gelecek. 8-9 yaşlarında iki erkek çocuk, balık tutmak için yanıp tutuşuyorlar. Bir hafta önce Gürcan Ağabey’le beraber, Karaköy’e gittik, takım ve olta yapmak için eksiklerimizi tamamladık. Amaç yelkenle seyrederken arkadan atacağımız uygun takımlar yapmak. Bu tekniğe İngilizcede trolling veya trawling deniyor. Biz de sırtı, seğirtme, kaşık, uzun olta yöreye göre değişen farklı isimlendirmeler mevcut. Saat 9.00 gibi uyanınca, etrafı dolaşalım diye yürüyüşe çıktık. Restaurant’da bir hareket yok. Daha bayram başlamamış, Ramazan devam ediyor. Ama etrafta kahve, bakkal bişeyler bulmak mümkün. Balıkçılar kooperatifinin yanındaki kahveye oturduk. Tost yapıyorlarmış, çay da geldi, keyfimiz yerinde. Yanda bir çekek yeri var. Eski usul elektrik motoru ve kızakla çalışıyorlar. Yerde kalın çelik halatlar, kılavuz açılır-kapanır makaralar, zor iştir. Eskiden beri hoşuma gider seyretmesi. İşin erbabı bir tip vardır. O ayarlar her şeyi, diğerleri karıştığında arap saçına döner her şey. O da karıştırmaz kimseyi zaten. Bakkaldan ufak tefek alışveriş yaptık, 4 yaşında bir kız var, dünya tatlısı adı Meryem. Onunla sohbet ederken tam telefon çaldı, Gürcan Ağabey de geldi. Telefonda ona koya girmemesini söyledim. İçim şimdi rahat, hem o girmedi takılmayacak bir yere, hem de ben takılırsam eğer yedekte tekne var en nihayetinde… Neyse bir sorun olmadı, kollaya kollaya avara olduk. Yelkenle seyir, peşimizde oltalar, rota Iassos. Gürcan Ağabey’in ufaklıklar optimistçi, ciddi yelkenciler… ve de hırslılar. Haliyle küçük çapta bir yarış durumu oldu, güzel de rüzgar esiyor, yaklaşıp yaklaşıp arayı açıyoruz. Bağıra çağıra yol istiyorlar bizden, rüzgarüstü tekneyiz ya )))İassos Güllük Körfezi’nin kuzeydoğusunda küçük sakin bir koy. Girişinde sol taraf (Batı tarafı) işaretli birkaç şamadıra var. Gece girerken dikkat etmek lazım. Kuzeyli havalara kapalı. Girişinde sağda bir kule var, eski taş bir yapı. Sanki bir gözetleme kulesi. Bu tür koylara giren balığı takip etmek için kurulmuş dalyanlardaki takip kulelerine benzettim ben. Ama savunma amaçlı da olabilir tabi. Hemen arkasındaki sırtta zeytinler arasına serpiştirilmiş harabeler, güzel bir duygusu var… Hoşumuza gitti. Sahile yanaşmış büyük balıkçı kayıkları var, 1-2 de motor yat. Hemen yanlarına girdik. Bir iki tane şamandıra var, belli ki tonoz atılmış. Şamandıranın büyüklüğünden, ipinin kalınlığından ve sahilden bayağı açıkta olmasından büyük bir tonoz olduğu belli, bizi tutar… Muhtemel guletler veya benzer büyük motoryatlar için atılmış. Bu gibi limanlarda tonoz almak da, demir atmak da hoşuma gitmez. Tonoz alırsın; senin değil, ipi nasıl, zinciri nasıl bilmezsin… Yok sahibi gelir, -hep de gece gelir mübarek- o saatte tekrar çık başka yere git, sevimsizdir yani… Demir atsan başka dert. Tonoza takarsın, liman suyu zaten berbat, yok çek ırgatla, kurtar, kurtaramazsan dal et dalgıç çağır, sahilde toplanırlar her kafadan bir ses çıkar… Sevmem yani! Burada birkaç saat duracağız, yemek yeyip, 1-2 alışveriş. Sahibi gelirse de çıkarız nasılsa deyip tonozu aldık, upuzun koltuk sahile. Rüzgar da yandan bastırıyor, iyice germek lazım, Haldun’da sağolsun hep hızlı girer bu tür yerlere, baktım olacak gibi değil ip elimi kesmesin diye, ırgatın fenerine 14’lik koltuk halatını. Usulünce koyveriyorum. Bu işin ritmi önemli, yavaş koyverirsen tornistanda girerken, hele de rüzgar sağdan yükleniyorsa sorun olur. Bizim tekne tornistanda-diğer birçok tekne gibi- iskeleye çeker. Eğer kaloma yeteri kadar hızlı verilmezse tekne durur. Demirin zinciri yavaş bırakıldığında da aynı şey olur. Tekne durunca, dümenci tekrar tornistana asılır, daha yüksek devirde. Duran tekne dümen dinlemeyeceği için iskeleye kaçar, hele de sancaktan da gelen rüzgar birazcık sertse… İki tekne arasına kıçtan kara olunacağı zaman önemli bir sorundur bu.. Neyse biz hallettik. Çok dert olmadı.
Sağımızda, biraz ilerimizde, çiftliklerden balık taşıma işinde kullanılan bir balıkçı motoru var. Çipuraları ve levrekleri boylarına göre istifleyip, buz kutularına diziyorlar. Bir dolu adam var mahkeme duvarı gibi suratlar, mermer tezgahta çalışıyor… Eskiden beri nedense, balık ve balıkçılıkla uğraşan herkesin neşeli, hayat dolu tipler olduğunu düşünürdüm. Bunlar değildi. Çiftlik çipurasından olsa gerek! Sahilde su ve elektrik almak mümkün. Bizim akülerin biraz rengi atmış, hafif kararmışlar… Sahil kablosunu çıkardım, upuzun, döşedik kaldırıma, daha sokar sokmaz prize anında sigorta attı! Deniz suyunun girdiği de bozmadığı çok az şey var, elektrik prizi kesinlikle bunlardan biri değil. Sağolasın WD40! Sahil kablosunun ucunda, bendeki priz, vidalı değil. Plastik geçme bir sistem. Piyasada satılan prizlerin vidaları, hemen okside oluyor. Aç açabilirsen. Bu prizi bilmezken onun da kolayını bulmuştuk, prizi alıp civatacıya gider, prizi açmak için kullanılanın aynısından iki tane paslanmaz vida alırdım hemen. Sonra orjinallerini çıkartır, yerine bunları takardım. Bu sistem daha iyi, kendi ekseninde döndürünce zaten elektrik tellerine hemen ulaşıyorsun. Önce biraz zemine vuruyorsun, içindeki su boşalıyor, sonra dayıyorsun WD40’ı, koyuyorsun güneşe, 10 dakikaya hazır! Taktık, tamam. Geliyor ceryan.

Biraz ilerde Ceyar (aynen okunduğu gibi ama Babası kesinlikle Teksas'da petrolcü olan değil bu) Restaurant’a yerleştik. Köfteler fena değil, salata gayet iyi, keza patates tava da, tereyağında karides gayet iyi, kalamar tava hep olduğu gibi, iki kişi bira içti, diğerleri meşrubat 5 yetişkin iki genç, toplam 100 YTL verdik. Çok kötü değil… Gürcan ağabey ve çocuklar olta takımlarını yapmak için sabırsızlanıyorlar. Aslında sistem belli. Açıkdenize uygun bir kamış alıyorsunuz, buna uygun bir makine. Bu önemli Boğaz’da sahilden kullanılan makineler burada işe yaramaz. Kendinden freni olan, çıkrık makinelerden almak lazım. Yelkenle, en az 5-6 mille, bazen daha hızlı seyrediliyor. Makinenin alacağı ip kapasitesi belli, en az 300 mt olmalı. İster Rapala ister başka yapay bir yem olsun, fabrika değerleri sistemin teknenin en az 50-60 metre gerisinden geldiğinde etkili çalıştığını söylüyor. Balık yakalandığında, hele de yelken seyrindeyse tekneyi durdurana kadar bir o kadar daha lazım. Gerekirse dynema gibi taşıma kapasitesi yüksek-kendi ince, ama dayanıklı, zor kopan- 035mm, neredeyse 30-40 kg çekeri var- misina alıp, sonra da takımı hazırlıyorsun. Mantık şu. Balığa yaklaştıkça sistem zayıflamalı. Yani en dayanıklı yeri kamış ve makine, sonra misina, (örneğimizde dyneema), arada fırdöndüler ve en son beden… Eğer balık kopartacaksa ağzına en yakın misinayı koparmalı ki zarar en az olsun. Misal elinde kamış kırılırsa, tüm takımı bırakman gerekecek. Dolayısıyla sistem gittikçe incelecek. Biz 3 fırdöndü kullanıyoruz. Bilyalı, Mustard marka koyu renk olanlardan, tercihen klipsli. Ben iki ayrı sistem kullanıyorum, ara sular denilen koylar, kıyılara yakın yerlerde daha hafif bir sistem. Alba Star 3-4 numara kırmızı aksesuarlı kaşık, önüne kalamar görüntülü plastik 4-5 iğneli çapari sırtı, bir fırdöndüden sonra önüne 4-5 kulaç 0,45 fluorocarbon monofilament misina kullanıyorum. Kaşık veya kalamar görüntüsü veren yalancı yemlerin dezavantajı kendilerinin dalma özelliği yok, halbuki Rapala gibi sahte yemler kendilerinden dalıyorlar. Dalmasını sağlamak için 3-4 bazen daha fazla 200-250 gram kıstırmaç kurşun kullanmak gerekiyor. Bu ciddi ağırlıklar söz konusu olunca ben kurşunları dizmek için çelik tel kullanmayı tercih ediyorum. Her iki ucuna halka yapıp, metal baskı ile sabitliyorum. Bu telin uzunluğu kamıştan kısa olmalı, oltayı toplama sırasında kamış üstüne sararken kolaylık sağlıyor, yoksa tel bir yerden dönünce bükülüyor, uzun süre de düzelmiyor, öyle kalıyor.Gürcan ağabeye aynen tarif ettiğim gibi iki takım yaptım. Mevsim uygun, birşeyler almak gayet mümkün. Balık yakalamanın ilk kuralı oltayı suya atmak. Atmazsanız yakalayamazsınız, bu kesin…

Bu tür detaylarla uğraşırken saat 16.00’yı bulduk. Güzel rüzgar esiyor, batı-karayel gibi. Didim kıyılarına tek seferde çıkmak mümkün değil. Güllük Körfezi’nin altındaki Türkbükü, Gündoğan arasında bir seçim yapacağız, Yalıkavak biraz daha uzak. Türbükü ağır bastı. Bayram daha başlamamış, güzel bir sonbahar günü. Nitekim Türkbükü gayet hoş, Hiç yazın olduğu gibi değil. Yine de girişte alargada büyük 3-4 motoryat var, bir de upuzun bir direk. En az 4 gurcata. Nedense eskiden beri tekne direklerinin uzunluklarını gurcata hesabına göre yapma alışkanlığım var. Sözügeçen tekne en az 30 metrelik bişey! Tabii ki lacivert bordalı… Bilmem anlatabiliyor muyum? Türkbükü mendireğinin içinde yer bulmak sözkonusu değil. Mendireğin dışında, kıçtankara büyük motoryatlar arasına baştan demir kıçtan kara olduk. Hava karanlık, yine tutturamadım mesafeyi. Zincir bitti! Biz de 80 metre zincir var, bir de tekne 10 metre, koltuk halatları 5 metre, biz neresinden baksanız bundan en az 5-6 metre daha uzağız rıhtımdan. Böyle bir durumda yapılacak iki şey var. Birisi tekrar döşediğiniz tüm zinciri alıp dışarı çıkmak, ve tekrar atmak. Diğeri ise-bizim de yaptığımız gibi- olduğumuz yer (ki iki büyük motoryatın arasındayız) rüzgar kalmış, pek sağa-sola gitmiyoruz, zaten usturmaçalar da var, rüzgarüstü tekneye önceden hazırladığım koltuk halatını bağladım, baktım yaslanmıyor, doğru öne Haldun’un yanına gittim. Zincir en sonda vidalı bir kilitle tekneye sabit bağlanıyor, onu söktük. Birçok kaptan bunu tekneye bağlarken nedense penseyle iyice sıkıştırır. Bence hiç gerek yok. Zincir zaten en sona gelmedikçe bu kilide hiç yüklenmez. Zaten kavaletadan geçiyor. Zincirlikte birkaç metre zincir varsa bile bu kilide yük binmez. Halbuki bizimki gibi bir durumda bu kilidi çabucak elle açmak çok kolaylıktır. Kilidi söktük, hemen (14' lük 3 kollu 15-20 metrelik yeter) bir halat izbarço bağladık ucuna, fora… Biraz önce bağladığım rüzgarüstü halatı boşladım, elle tutarak rıhtıma kadar geldik. Usulünce kıçtan bağladık tekneyi!
Yanımızda bir gemici var. İyi bir karakter, bize yeni yaptığı çorbadan ikram etti. Kibarca istemediğimizi söyledik, normal değil ama, gerçekten o gün çok fazla yemiştik. Nalan 5 aylık hamile, O bile istemedi! Yoksa eminim çocukçağızın çorbası gayet başarılıydı. Alacaklarımız var. Sorduk manavı bulduk gayet uygun fiyatlar, hemen her şey mevcut. Market fakat pahalı. Çok abartmadan mütevazı bir alışveriş yaptık. Akşam, koya yayın yapan 1-2 de olsa yeteri kadar ses üreten bar ve "sakin" olmayan müşterilerin önünden sahilde yürüyüş yaptık , dönüşte çorbacıda mola verdik. O da mevsim durağanlığından nasibini almış, çorba soğuktu.

Bütün gece esti. Plan Kuzeye doğru çıkarak, Lotus’u Kuşadası veya İzmir civarına bırakmak. İzmir’den dönüş uçağımız var. 7-8 günde nasılsa yaparız diye düşünüyoruz. 7 günde 100 NM, iddialı bir seyir değil. Eskisi gibi, kısa zamanda çok uzun mesafeler planlamıyoruz artık. Yaşlanıyor muyuz ne?
Eğer hava uygun olursa Güllük’ten çıkıp direkt Lipsi’ye veya Leros’un Kuzeyine rota tutacağız. Yaklaşık 30 NM kadar yol. Gece rüzgarı gözlemek için 1-2 kez kalktım, Haldun’da en az bir o kadar kalktı. En son, saat 4’te kararı sabaha ertelemeye karar verdik. Uyuduk.