18 Temmuz 2016 Pazartesi

Laghada-Chios-Çeşme

Uykumdan bangır bangır devam eden müzik sesiyle, irkilerek kalktım. Artık nasıl bir rüya görüyorduysam, neredeyse yataktan düşüyordum. Gümbürtüye Nalan ve Tamer de kalktılar.
Önceleri romantik başlayan müzik artık gecenin 4'ü olmasına rağmen, ritminde en ufak bir azalma olmaksızın devam ediyordu. Kafamı heçten uzatıp baktığımda, saatler önce tıklım tıklım olan dans pistinde şuursuzca sallanmaya devam eden sadece birkaç figür kalmış olmasına rağmen müzisyenlerin bitirmeye niyetlerinin hiç olmadığını şaşkınlıkla farkettik. Bu eziyet daha ne kadar böyle devam edebilirdi ki?
Hızlı bir kararla, gece de olsa demir alıp ayrılmaya karar vermekte fazla tereddüt etmedik.
Motoru çalıştırdım, seyir ve güverte ışıklarını yaktım, koltuk halatlarını düzenleyerek, pasarellayı içeri aldım. Başüstünden attığımız sepeti son dakikada hatırlamamız, olası bir çaparizi engelledi. Net bir manevrayla ayrıldık.
Koyun çıkışında kafa karıştıran balık çiftliğinin tüm ışıklarını sancakta bıraktık. O karanlıkta adanın boğazına girmeye gözüm yemedi. Sakız kanalında karşıdan gelen hafif bir rüzgar var. Burnu dönmeden önce geri dönüp baktığımızda müziğin hala devam ettiğini şaşkınlıkla izledik.
Sanırım bir süre rembetiko dinleyemeyeceğim, bünyem kaldırmaz...
Güneye indikçe hava iyice kaldı. Motorla ana limana doğru seyrediyoruz. Anadolu kıyısından doğmakta olan güneşin ilk ışıkları geliyor.
Mendireği bordaladığımızda gün neredeyse ışımış gibiydi. Hala fazla rüzgar yok. Geniş liman. Demir atmakla uğraşmadık, in cin top oynayan kordon boyundaki cadde üzeri kafelerden birinin önüne bordaladık. Sakız'da en dikkat edilmesi gereken husus belli aralarla konmuş otomobil lastiklerinin tekne bordasını boyamaması. Onun haricinde yanaşma-ayrılması gayet kolay...
Yattım uyudum...
Birkaç saatlik uykudan uyandığımızda ilk iş liman polisi ve gümrüğe giderek çıkış işlemlerini yapmak. Evrakları alıp Nalan ile ikimiz yola koyulduk. Bizim kayık limanın en güneyinde duruyor, dolayısıyla tüm kıyıyı yürümemiz gerekti.
Önce liman polisi, sonra gümrük ve sonra pasaport derken işlemler kolayca halloldu. Çıkışları almış halde yine yürüyerek tekneye gelirken, yolda bizimkileri gördük. Kağıt üstünde güya çıkış yapmış olmalarına rağmen, adayı sanki daha da bir benimsemiş tarzda mükellef bir kahvaltı masasında yemek yerken bulduk onları... Biz de oturduk.
Teknenin ufak tefek eksiklerini yakında bir marketten tamamlayıp avara olduk. Çıkışta kanal 12'den ayrıldığımızı limana bildirdik.
Güzel bir rüzgar ve rahat bir seyirle Çeşme'yi bulduk. Marinanın girişindeki mazot istasyonunda kimseler yok. Kendimiz yanaştık. Rüzgar liman içinde sert esiyor ancak rahatız.
Tamer ile evrakları toplayıp bir acentadan da 65 TL'ye transitlog edinip liman başkanlığına gittik. İlk iş aramızda devlet memuru olup olmadığı soruldu, meğer darbe girişimi sonrası çıkartılan ilk uygulama devlet memurlarının ülke dışına çıkma yasağıymış.
İyi de biz içeri giriyoruz... )))
Neyse fazla zorlanmadan gümrüğe, sonra pasaport polisine sonra da karantinaya girip çıktıktan sonra işlemleri bitirdik.
Bu arada rüzgar sertleşmiş, kayık rıhtımdan iyice uzaklaşmış, hala sancak gurcatada taşıdığımız yunan bayrağı yüzünden liman görevlisinden azar işitmiş vaziyette tekneye ve ekibine geri döndük.
Limandan kolaylıkla çıktık. Mendil kadar bir anayelken ve cenova ile Boğaz Adası içinden geçerek Karaabdullah Koyu'na dümen tuttuk.
Kayınbirader Mustafa ve ailesi ile burada buluşacağız. Fun Beach önlerine demir atarak, alargada duran diğer tekneler gibi Lotus'u rüzgara bıraktık. Botla karaya çıktık.
Plaj aktiviteleri, özlem giderme, midye dolma muhabbeti, erken doğumgünü kutlaması sonrası yine bota binerek tekneye geri geldik.
Artık gece olmuştu.
Demir alıp tehlikeli sığlıklar arasından açıkdenize çıkarak Nergiz'e dümen tuttuk. Mersin koyu'ndaki balık çiftliklerinden açık geçerek, girişi tamamen karanlık hiç işaretlenmemiş koyu zar zor bulduk.
5 metreye funda demir. Uyuduğumuzda saat 02.00 idi...