5 Haziran 2004 Cumartesi

Kalamış-Marmara Adası/2004

Haldun, Cenk, Kadir ve Ben

Bu Lotus ile ilk uzun seyrimiz.
Çok heyecanlıyız.
05.30’da palamar çözdük. Sivriada’yı iskelede bırakarak güneydoğuya akıyoruz. Rüzgar hiç yok, motordayız. Rota 230, hızımız 6 millerde. El GPS’ini ilk defa denedik. İyi çalışıyor. Otomatik Pilottayız. Erol Ağabey yeni tamir etti sağolsun, bu alet çok yararlı bir şey. Özellikle çarşaf gibi denizde böyle dümdüz dümen tutmak bayağı bir iş hani!
Gemi seyir rotasının güneyindeyiz. Pusulada bu rotada 2-3E bir sapma var.
Yunuslar seyrimize eşlik ediyor. Pervaneden gelen vuruntu artınca devri düşürdük, hızımız da azaldı ama sorun değil.
16.30 gibi Asmalı Adasını bordaladık. Üzerinde kimseler yok, sadece yalnız bir fener. Görüntüsü etkileyici. Adanın kuzeyine bakan bir kumsalda durduk. Lodos hakim. Ama deniz temiz değil hiç, çok deniz anası var acaba yunuslarla alakası var mı diye düşünüyoruz…Tornistan ile koydan çıkarken motor uyarıları çaldı. Şarj olmuyor, motor kapağını açtık, alternatör bağlı olduğu yerden çıkmış, kayışlar iş görmüyor, dolayısıyla şarj etmiyor. Uyarı o! Kastırarak tekrar gerdik. Az devirle, en yakındaki liman, Asmalı’ya girdik.
Asmalı’da herkes Sürmeneli. Küçük bir barınak ve sahilde bir kahvehane, bir bakkaldan oluşan birkaç dükkan var. Normalde fazla bir mekanik destek bulunacak bir yer değil aslında ama acemi şansı herhalde, bir tornacı ustası Naim Usta, yaz tatili için köye gelmiş! Kısa sürede kaynak yaptı ancak bu alternatörün motorun orijinal parçası olmadığını söyledi ve göstererek açıkladı.
Küçük barınakta, bizden başka bir yelkenli daha var. Bruce Farr dizayn 64 feet bir cutter! Özel yapım! Klaus ve Barbara, emekliliklerini yapan Alman bir çift. Teknelerini 2 yıl önce İsveç’te yaptırıp bütün Kuzey Denizi, Atlantiği ve Akdeniz’i dolaşarak Istanbul’a kadar geldiklerini, şimdi dönüş yolunda olduklarını söylediler.
Haldun’la böyle bir tekneye sahip olmak için adamın nasıl bir işi olduğunu kendi aramızda fısıldaşırken, o belki de tahmin etmiş olacak ki, kendiliğinden “Para basıyordum, ben” dedi...
İçtiğim şarap burnumdan geldi...
Kahkahalarımız yavaşlayıp ve kendimize geldikten sonra, açıkladı. Matbaaların kullandığı kağıt hammaddesinin ana üretcisiymiş uzun yıllardır. Genelde Almanlarda bu tarz ince bir “sense of humor” olmaz ama işte istisnaları da yok değil! Mendirekten topladığımız midyeleri “para babalarına” yollayınca, yan tekneden de bize kaliteli bir şarap geldi… Afiyetle yedik-içtik.
Yattık uyuduk...