30 Ağustos 2008 Cumartesi

BODRUM-ASTİPALİA/2008-IX

EMBORİOS-VATHİ
Emborios’da nihayet sabah uyanınca ilk iş kendimi suya atma rutinine dönebildim. Hava sıcak, güneş ısıtıyor, rüzgar ortalığı inim inim inletmiyor.
Bu arada evvelki gece İdil beni direğe çekmişti, hem cenovanın fırdöndüsünü, hem de balon indirmiştim. Fırdöndüde hasar yok, kilidi açılmış, cenova onun için çıkmış. Balon mandarinda da snap shackle açılmış fırtına floğu ondan denize inişe geçivermiş. Balonu tutan snop shackle’den açılacağını hiç tahmin etmemiştim, keşke mandara direkt izborçolasaymışım.
Dolayısıyla bugün fazla işimiz yok. Dün direğin tepesindeyken düşürdüğüm, sevdiğim ve çok kullandığım minik bir pensesi olan çakı gibi bir şey vardı. Dalıp onu aradım bir süre. Sonra karaya çıktık yüzerek. Kumsalda oturduk, yattık, miniminnacık bir kayık limancığı var ona baktık ne şirin diye.
Tonoz bağladığımız lokantaya kahvaltıya gidene kadar öğlen olduğu için, öğlen yemeği yemeye karar verdik. Arka masamızda oldukça yaşlı üç kadın yemeğe geldi. Birisi gitti denize girdi sonra bizle muhabbete girişti. 50 senedir Kanada’da yaşıyormuş, yazları doğduğu, gençliğinin geçtiği yerlere geliyormuş. Hala hayat dolu, İdil yaşının 60 olduğunu tahmin ettiğini söylediğinde kadın bayağı sevindi. Bence 70 yaşlarında olmalı idi halbuki.
13-13.30 gibi çıktık, adanın kuzeyinden birkaç yerde daha yüzüp meşhur Almyres’i gösterip İdil’e sonra da Kalymnos Vathi’ye demirlemeyi planlıyoruz.
Genelde yelken seyriyle sevgili Xerokampos’a doğru çıkıp, uzaktan Hayk’ın arazisini İdil’e gösterip, güneye dönüp Vathi’ye doğru seyrettik. Rüzgar çok hafif 3-4 kuvvetlerinde, hava sıcak, Astypalia’dan sonra cennet gibi.
Vathi’ye varmamız akşamı buldu, baştan kara güzel bağlandık, adını hatırlayamadığım lokantanın sahibi balıkçı halatlarımızı aldı, yardımcı oldu.
Akabinde, deniz, duş, yürüyüş. Yukardaki şapellere çıktık, vadinin içlerindeki köye ve çiftlik evlerine doğru yürüdük. Çok keyifli, her şey güzel.
Akşam halatlarımızı alan adamın lokantasına gittik. Zaten orayı gitmeyi düşündüğümüzden ama. Kapısında “fresh fish, not from the fish farm” diye yazılı diye.
Genç bir oğlan servis yapıyor, Alman çocuk ama Yunanca da konuşuyor. İngilizcesi gayet iyi. Meğerse biraz evvel görüp de çok beğendiğimiz, işte yelkencilik dediğiniz 21 feet Beneteau ile geziyorlarmış. Hem de 4 kişi. Yunanlı babası, Alman annesi ve kız kardeşi ile. Treyler ile tekneyi Ege’ye getirip her yaz buralarda dolaşıyorlarmış. Münih’de yaşıyorlar. Çocuk 16 yaşında ama inanılmaz akıllı, yaşına göre çok bilgili ve görgülü. 2 hafta sonra okulu açılacakmış, birkaç gündür bizim lokantada garsonluk yapıp harçlığını çıkartıyor. İdil de ben de çok sevdik çocuğu.
İleriki masada sürekli şen kahkaların yayıldığı bir masa var, 3 kız, 1 erkek Türkler. Vathi’nin girişinde Amerikan bayraklı dev bir motor yat var. Ondan gelmişler, çok gençler. 20’li yaşlarda, adam belki 30’ların başlarında. Kimbilir hangisinin babasının teknesi?
Bizim garson çocuk önce onlara servis yapmakta zorlanmış çünkü her yemeğe servis kaşığı gibi oralarda milletin alışık olmadığı isteklerde bulunmuşlar. Sonra uzolarla kafaları bulup sağlam bir bahşiş bırakınca bizim çocuğun sevgisini kazanmışlar.
Bazı insanlar evinde alışık olduğu adetleri gittiği yerlerde de empoze etmeye çalışıyor, bu kaşık olayı gibi, halbuki misafir umduğunu değil bulduğunu yer.