Vasilisli volkanı terk ettik, 3 otobüsüne kadar yalnız Vasilis. Biz tepeye Moni Agiou’ya. Manastırda kimseler yok, volkan ve deniz manzaraları var. Sonra toprak ve zor bir yoldan aşağıya indik, Ag Marina, bizim motor için zor bir yolculuk oldu. Hiç bir şey yoktu aşağıda, inilmesi hiç gerekmeyen bir yer. Çıkışta İdil’in 2-3 kere motordan inmesi gerekti.
Ordan çok güzel olduğunu düşündüğümüz tepe kasabası var, kraterin diğer ucundaki Nikea’ya yollandık. Artık harika demekten sıkıldım ama yok be kardeşim yani bu kadar da olmaz ki, al birini vur ötekine, buraya da gel de aşık olma. Anlatılamaz, görülmesi lazım. Volkan ve deniz manzaraları, Tilos’un görünüşü (geçen sene Tilos’a gitmiştik). Köy meydanında dondurma yedik, kahvenin sahibi yaşlı ama çok çapkın bir arkadaş, İdil’e usturuplu bir öpücük yollamış uzaktan. Karşıki kahveyle (zaten iki kahve var) sıkı rekabet halindeymişler.
Bir de görülmeğe değer bir volkan müzesi var, ona da gittik. Sonra denize girmeye aşağıya Avlaki’ye… Minnacık limanımsı bir şey. İki kayık zor girer. Biz gittiğimizde nüfus 3 kişiydi, umutsuz yere balık avlamaya çalışan sonra da aman nerde bu balıklar diye bakmak için olmalı arada sırada denize giren bir balıkçı, bir de bir köşede beton mendireğin üstünde güneşlenen sevimli bir çift. Biz de beton mendireğin üstune, eh artık bu kadar yol gelmişiz bir konuşlandık. Öyle ahım şahım bir yer değil yani, ama yavaş yavaş pek keyiflendik, yattık, sonra denize girdik, taşlık ve kayalık olduğu için çok balık var, ama bizim adamcağız bir tane bile tutamamış. Bayağı bir balıkları inceledik, yengeç aradık, keyif yaptık, komşularımızla selamlaştık. Sonra giyinip el sallayıp yeniden yola koyulduk. Klasik şekilde bizim oradaki plajın duşlarında meraklı insanların bakışları altında hızlı ve atik şekilde duşumuzu alıp, önce bir tekneye uğrayıp, ordan Mandraki’ye gazladık. Üç beş hediyelik bişiler alıp yemek yiyeceğiz.