21 Temmuz 2009 Salı

Martı Marina-Orhaniye






LOTUS ekibi, Firuz-Ömer Kırcal, Nalan, Ömer Deniz ve Ben.
Evren Çeşme’den ertesi sabah gelecek.
Fakat asıl ekip bundan çok daha kalabalık. Bu seyahatin planları çok önceden yapıldı. HOOPER HUMPERDİNK ile Arzu, Leyla ve Erhan Abay, arkadaşları Emrah ve ailesi; TUTKUM ile Semiha, Bora ve Metin Berkem; SHE ile Nilgün ve Turhan Akman; Marmaris’ten deniz yoluyla gelen ELİF ile Elif, Alev ve Serdar İyibudar ile seyahate son dakikada katılan Erol Ağabey (Şar) ve zaten uzun zamandır o coğrafyada olan tüm tanıdıklar, başta Ateş Ağabey, Serpil Çidanlı, Emel ve Ufuk Çakmak, Utku Uçan, Lodos kafenin sahibi Salih ve Ayça Korsan ile tabi ki Selimiye’nin vazgeçilmezleri, Ayşe-Çeto ile Emre Korsan…
Yani “dev” bir GK etkinliği…
Hüsam sevgili ve “kocaman” ailesiyle Cumartesi günü karadan katılacak.
Aslında yola çıkarken ufak süprizler hazırladık her birine ama, henüz hiçbirinin haberi yok! Şimdilik ))
Biz LOTUS ile yapacağımız seyahatleri şöyle planlıyoruz. Her sene başında olduğu, Haldun ile olası seyirleri yaz başında kararlaştırıyor, ucuz uçak biletlerinden yararlanıyoruz. Teknenin tam olarak nerede olduğunu gerçi önceden bilemiyoruz ama, neredeyse Fethiye ile Gökova arasında tüm güzergahlara arabayla Dalaman’dan ulaşıldığı için biz de bu havalimanına uçuşlar ayarlıyoruz. Son dakika değişiklikleri tabi hiçbir zaman göz ardı edilmemeli, çünkü “deniz hali” bu… Belli olmaz!
Velhasıl, Salı sabahı erkenden, 1964 model, kırmızı bir Mustang ile Etiler’den başlayan yolculuğumuz, Marmaris’te son buldu. Otogarda, sağolsun Ömer’ler bizi karşıladılar. Onlar Datça’ya, 3-4 gün önce arabayla gelmişlerdi. Marmaris’te buluşup, hasret gidermemizi sıcaktan dolayı kısa kesip, hemen yola koyulduk. Daha yapılacak çok iş var…
İlk durak Marmaris Tansaş, tekne alışverişini buradan yapıp, eşyalarla beraber Orhaniye‘ye taşıyacağız, nasılsa arabamız oldukça büyük ))
İki tane hediyemiz var: Ateş Ağabey’e ne alalım diye çok düşündük. Sonunda, biraz da manidar olmakla beraber bir zeytin fidesi bulmaya karar verdik, yanlış anlaşılmasın, Ateş Ağabey’le aramızda hiçbir husumet yok… Zaten böyle bir adamla arasında husumet olanın aklına şaşarım o da ayrı konu...Haldun, yanındaki kuzeni Kadir, Serap, Nilay ve arkadaşı ile Hisarönü civarında turluyorlar, o gün içinde Martı Marinaya giriş yapıp bağlanacaklar. Yoldaki ıvır zıvırla uğraşınca marinaya girmemiz, akşamüstünü buldu. LOTUS henüz gelmemiş olduğu için, o kadar kişi, hepimiz, KEDİ’nin misafir kontenjanından marinaya duhul ettik. Haber çabuk yayılmış, üstünde dağcı kemerleri ve tırmanış takımlarıyla beraber bizi Ateş Ağabey karşıladı. Malum, kişilik itibarıyla her konuda “tedbirlidir”, ama tekne parkının dümdüz zemininde bize doğru, güvenlik ekipmanlarıyla koşarken görünce içim bir tuhaf oldu doğrusu!Seyahatin en “varlıklı” kişiliği, Ömer Paşa, kendisini hatırlatınca doğru Marina Restaurant’a yayıldık… ve birer-ikişer kalabalıklaştık.Havuzdan çıkarken toplam sayımız, 20’leri bulmuştu bile!
LOTUS, Nora pontonunda. HH de, bizim yanımıza geldi. SHE ve TUTKUM henüz Bencik’te. Onlar ertesi gün katılacaklar. Serdarlar koyun içinde, adanın kuytusunda demirdeler, onlarla da temas halindeyiz. Toparlanıp geleceklerini belirttiler. Bu arada eski dostlardan Nomad’ın kaptanı Levent ile de ayaküstü bir sohbet ettik, marinanın bu en büyük teknesinin gerçekten ilginç bir hikayesi var. Norveç’te açıkdeniz araştırma gemisi olarak inşa edilen bu devasa kırmızı “kayık”, nasıl olur da bir lüks yat için bir “bystander” olur? Bu sorunun cevabını belki de en iyisi Levent’in kendi ağzından aktarmak lazım…Haldunları yolcu ettikten sonra tekneye yerleştik, baş kamaranın yatağında beni küçük bir sürpriz bekliyordu: Bir açık deniz offshore ceket ve tulumu! En afilisinden. Tekne ortağım bu sene de beni ihmal etmemiş, paraya kıymış anlaşılan!Her seferinde olduğu gibi o kadar eşyanın nasıl olup da 32 feet tekneye bu kadar kolaylıkla sığdığını şaşırarak gözlemledim. Sonunda netayız!
Bu arada birer ikişer diğer korsanlar da geldiler, akşamki seremoninin detaylarını konuşuyoruz. Esas oğlan şimdilik yok!
Amaç belli: GK Komodoru Turhan Ağabeyin de önerisiyle Bozburun ve Selimiye’yi birer korsan kalesi ve mabedi olarak ilan etmek. Bunun gibi 3 farklı yeri daha (şimdilik) seçip onlara da birer korsan sancağı yollanmasını kararlaştırılmıştık. Bunun için bir akşam yemeği yapacağız, en uygun yer tabi ki de Bozburun. Ama tekneyle oraya gitmemiz mümkün değil. Ateş Ağabey motoruyla önden gitti bile. Lodos Kafede gerekli hazırlıkları yapıyor, Salih Korsan da sağolsun kırmadı, akşamın o saatinden sonra o kadar korsanı ağırlamayı kabul etti. Biz Ömerler ve Serdarlarla beraber toplam 9 kişiyiz, yazıyla dokuz! Dolayısıyla Ömer’in arabasına sığacağız mecbur. Erhan’lar kendi arabalarıyla geliyorlar… Sorun olmadı, geç de olsa bir şekilde Bozburun’a, korsanların müstakbel kalesine hasıl olduk.Upuzun bir masaya yan yana dizilip, çocukları da uyuttuktan sonra, Salih ve Ayça Korsan’ın ellerinden, harika hazırlanmış karides soslu, mezgitleri ve bilumum mezelerin gereğini usulunce yerine getirdikten sonra, Bozburun’u bir korsan kalesi olduğunun göstergesi olan büyük boy sancağı Ateş Korsan’a törenle teslim ettik. Hayırlı uğurlu olsun.
Gece geç saatlere kadar neşeyle ve özlemle sohbetin sonunu getiremedik… Konular birbirini kovaladı. Geri kalanları sonraki günlere bırakmak lazım, sanırım, çünki çok geç oldu!Yine arabalarımızla aynı yoldan dönerek, Martı Marina’ya geldik. Yattık uyuduk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder