4 Temmuz 2010 Pazar

Datça-Palamutbükü



Kıçtankara olduğumuz ponton, özellikle şehrin ana caddesi olunca, sabaha kadar çeşitli diyaloglar ve fikir alışverişleri sebebiyle pek de kolay uyuyamadık doğrusu.
Bu tür yerlere baştankara giren, uzakyolcuları hep takdir etmişimdir...
Sabah erkenden uyandık. Gördüğüm en berrak suya sahip "liman" olmasına rağmen, tekneye çıkmanın zorluğunu falan düşününce, uyanmak için hemen suya atlamaya üşendim vazgeçtim.
Mustafa'lar saat 10.15 gibi taksiyle gidecekler. Bakkaldan eksiklerimizi aldık, küçük bir cafeye konuşlandık. Serdar'ların katılımıyla iyice büyüdü grup...
Çok da geç olmadan yola koyulup, hava durumundaki değişikliklerine göre hareket edeceğiz. Hayıt Bükü, Palamut Bükü veya Knidos alternatifler arasında...
Yolda karar vereceğiz.
Nalan'ın okul arkadaşı katılımıyla, palamar çözüp-demir alarak Datça'dan ayrıldık.
İnce burnun hemen altında yalancı boğaz denilen yere 7 metreye demirledik. Su Datça'ya göre daha sıcak.
Sahilde Ömer Deniz için uygun küçük birkaç kumsal var.
Deniz sefası bitince, Ayhan Emre ve yan tekneden Serdar'ın da yardımlarıyla eski genovayı indirip, yerine yedek genovayı çektik. Bunun hem formu, hem büyüklüğğü bizim tekne için daha uygun.
Biz bu işleri yaparken, etrafımız motoryatlar ve güünübirllik tekneler ile sarılmıştı bile. Hemen kısa bir serinleme molası alarak, demir topladık ve bu küçük şirin koydan ayrıldık.
Rota Batı...
Önceleri dümdüz denizde motorla seyrediyoruz. Sonra saat 14.30 gibi birden batıdan hava başlıyor. 10 dk içinde gittikçe hızlanıyor ve 25 knotlara ulaşıyor...
Çok da fazla devam edip zorllanmamak için palamut Bükü'ne rota çeviriyoruz.
Liman küçük. Bağlama ile uğraşan sahildekiler, birçok charter teknesi daha geleceğini söyleyerek bizi dar bir yere alıyorlar. Dümen palamız değdi değecek... Kıçtan 6 tane falan koltuk alarak, teknenin kıçını hiç oynamayacak hale getirdim. Bu sayede dümen dibe oturmayacak bir boşlukta sabitlenmiş vaziyette... Tüm gece orada durur mu emin değilim. Bakacağız...
Hemen yanımızdaki mendireğin arkası iri çakıllı bir kumsal. Ömer Deniz'in en bayıldığı yeni aktivitesi, "avucuna sığacak büyüklükte taşları denize atmak". Kum kum kumsalları o kadar da çok sevmiyor, en azından şimdilik... Ama eminim yakında kürek-kova aktiviteleri başlayınca bu seçimler değişecek ))
Akşam yemeği erken. Hemen yanımızdaki Alev'in mutfağından da ciddi destek gelince, mükellef bir sofra oluşturuldu bile.
Elif Akçalı'yı yolcu ettikten sonra, köye çıktık. En son geldiğim 4 sene öncesine göre palamut Bükü de değişimden nasibini almış... Heryer lokanta, restaurant ve yemek yerleriyle dolu. Melih Ağabey'ler bir hafta önce geldiklerinde konakladıkları Jardin de Semra'nın gayet hoş bir ortamı ve iyi yemekleri olduğunu söylemişti.
Bu kadar masa ve sandalyenin nasıl olup da doldurulduğuna aklım ermedi doğrusu...
Emre ile "her limanda bir bileklik" turumuz devam ediyor. Pastaneden sabah için poğaça, dondurma ve su.
Sabah erken kalkma planıyla alarmları kurduk ve yattık.