15 Haziran 2009 Pazartesi

Lotus Tamir Günlüğü-2008/2009

Her sene özellikle yaz başında yapılan tamirat ve bakımların detaylarını unutmamak ve bir sezon sonra ihtiyacımız olduğunda başvurmak için oluşturduğumuz "tamir-bakım günlüğünü"de bu vesileyle pazara çıkartalım diye düşündük...

Bu kış ve yaz başı 3 ana sorunla uğraştık. Bunlar şaft, motor basit sorunları ve vernik idi. Tabi bir de tekneciliğin olmazsa olmazı "ufk-tefek" tamirler...

ŞAFT
Yaz sonunda tekneyi karaya aldığımızda, esnek kaplin ile değiştirmiştik. Ermaksan dan 75 milyon, bizim sistemde işe yaramıyor. Sergün halat sardıktan sonra, vuruntu yapmaya başladı. Rıza ustadan rica ettim, o da sökmüş. Vidaları zaten gevşekti diyor. Çekim yapacağımız gün, Taner'in ırgatını tamir ederken ben de kaplini söktüm. Eskisi gibi taktım. Oldu!

MOTOR
Devridaimin altından su kaçırıyor. Rıza usta keçesi kaçırıyor dedi. Sökmemiz lazım. Sökmesi oldukça zor. İmpeller kapağının altında, tam ortada bir mil, üstünde bir keçe arkasında bir bilyalı rulman var. Tamir takımı yanmar da 200 milyonu buluyor neredeyse. Keçe ve rulmanı oto tamircilerinden Bostancı da bulduk, 3-5 milyon bişey. Konuya hakim olanlar, keçenin marin olması gerektiğini söylüyorlar. Yanmar orjinal 25 Euro. Söylendiğine göre bizim aldığımız ucuz keçelerin içindeki yaylar paslanır kısa sürede görevini yerine getiremez olurmuş. Biz keçeyi ters taktık, yani yayın su ile teması yok. Başlangıçta kaçırmıyor, bakalım zamanla göreceğiz.
Bir tane de yedek aldım. İmpeller yedeği zaten vardı. Eskisini sakladık. Yenisini taktık. Ters takmamak önemli, dikkat etmek lazım. Takarken deterjan ya da vazelinle kaygan hale getirip takmak işi kolaylaştırıyor. Rulman biraz zarar görmüş, o eksenden çıkartmak çok zor. 3 kollu çektirme ile ancak çıkarttık. Mazot filtresi ve separatörü söktük. Kağıt filtreyi değiştirdik. 75 milyon. Mazot tankının altında bir musluk var, onu kapat. Separı tamamen sök. İçini temizle elle tak. İn rokoru biraz kaçırıyor gibi, içine teflon bant. Ama şimdilik değiştirmeye gerek yok.
Out rokorun da kaçırdığını Küçük Çatı'da farkettik. (Haziran 2009) Etrafındaki süngerler falan ıslanmış, yoklayarak sıktık, paslanmış borular her an elimizde kalabilir. Halloldu.

VERNİK
Bu iş Ömer sayesinde oldu diyebilirim. 2 tane kapağı söküp bir akşamüstü Erol ağabeyle beraber Ömerin atölyeye götürdük. Orbital makine ile 2 dk da tüm verniği kazıdı. Vernikte kazıma esas. Kaplamalar önemli, masif ağaçlar sorun değil. Tekne içinde en ön planda sorun, farş tahtalarında var, basamaklarda var, kuzine ve harita masası kenarlıklarında var. Bir orbital de sağolsun Cem'den geldi. Onun kafası arızalıymış ama yaptırdı, sırf bu iş için Duratekten guletler için dizayn edilmiş özel bir vernik temin etti. Sürümü kolay, tek komponentli ve en önemlisi bedava. )) Ahşaba kadar indiğimiz yerlerde de çift komponentli özel bir epoksi empregne ürün kullanacağız. 1 Kilosu, yeter gibi duruyor, 30 milyon falan. Karıştırırken ölçü lazım, çabuk kuruyor. Kurumaya başlarken, ısınıyor.
1 mayıs en erken satte Ömer ile LOTUS'ta buluştuk. Önce bir kısmını çıkarttık, farştan başladık. Gayet güzel oldu. Kaplama incelmiş, çok fazla toleransı yok. Tek bir yerde deldik hatta, Psari deki gibi, neredeyse aynı yerde bizim de bir deliğimiz var. Pontonda zımpara yapmak haliyle yasak, anında güvenlik damladı. Taner'in de gelmesiyle, güç kazandık. Tüm farşları ve sökülebilir malzemeyi çekek yerine taşıdık. Elektrik bulmamız zor oldu. Çekek yeri zaten acayip kalabalık bir de elektrik işiyle ilgili acayip yoğunlar 1 saate yakın elektrik bekledik. Sonunda bir tekne sahibi, acıdı 3 lü prizinden yararlanmamıza izin verdi. Ömer sağolsun acayip girişti. 60 lıklarla kalın yerlere girdik, ön yüzleri 80 liklerle. Beyaz zımpara ahşap için daha iyi, tercihen zımpara tabanına uygun delikleri olması, içinin dolmasına engel oluyor. Bu renk olanlarda yerli malı yok. Perşembe pazarında toptan almak mümkün. Sabri ağabeyin 1 üst sokakta, zımparacı kime sorsan gösterir. Ya da bauhauss, ama çok daha pahalı. Bizim zımparalar 1o luk çap. Ömerin makine Black& Decker, Ceminki Bosch. Bosch’un devri daha düşük ama kenarlıkları yok, tutarken daha çok güç harcıyorsun ama kenara köşeye daha çok giriyor. Velcro Ceminkinde güzel ama, Ömerinkinde çalışmıyor, bally ile yapıştırarak kullandık. Bir de kenarı üçgen, olan bir makine daha var, Çin malı. parmak gibi bir ucu monte edip kenarları yapmak mümkün olabiliyor.
Yüksek devir küçük zımpara vernik işinde esas. Birçok kenar köşeyi zaten elle yapıyoruz. İçi lastik takozlar bu konuda çok iyi, her yerde yok. Erol ağabey sistre dediği kenarı keskinleştirilebilen bir malzeme getirdi, sağolsun ama zaten çok kullanmadık. Cuma günü bittiğinde teknenin neredeyse tamamını boşaltmış, tüm delikleri kapamış, hoparlör, telsz tarafını tamam yakın örtmüş, kabinleri boşaltıp hepsini arka tarafta, tuvalet ve tüp kabine yığmıştık. Sökülebilir her şey o gün sökülmüş, ve bunların tamamı zımparalanmıştı. Tekneyi boşaltmak çok önemli. Ön kabinin duvarını, yan pencereyi, tavandaki papeli kazıdık. Tavanı, aydınlatmayı ve hatch girişini söktük. Lastiğin aynısından bulamadık. Hırdavatçılar çarşısı bu iş için ideal. Bofor hatch üretiyor ama onlarda bu tarz bir fitil yok.Bu arada hırdavatçılar kişiye özel fitilin aynısını üretiyo ama, çok pahalı. Biz 3 metre fitile 5 lira falan verdik...
Masayı söktük, Emre sağolsun menteşeleri atölyede temizleyecek.Kapıların ön yüzü, giriş sağ ve sol taraf, harita masası, kenarları, ön paneli, mutfak kenarlığı, salon ortasındaki tutamak direk, alt dolaplar, panelleri, kapı üst ve alt kenarları ile merdiven basamakları tamamen ahşaba kadar temizlendi ve verniklendi. Pasarella, dış kapı-iç ve dış yüzeyi, mutfak-fırın altı kapaklar ahşaba inildi. Pazar günü akşamüstüne doğru, tüm söküm, zımpara ve bantlama işi bitmişti. İlk kat empregne malzeme (çift komponentli- epoksi) ve üstüne 3 kat vernik uygulandı. Ara katlarda 220-320 arası zımparalar ile yüzey perdahlaması yapmak lazım. Selülozik tinerle tozu alıyorsun, her seferinde etrafı tekrar toz oluyor, elektrik süpürgesi ile temizle… dışarıda yola yakın çok ciddi toz oluyor, pontonun ucuna kadar taşıdık. Ptesi ve hafta içi hemen hergün çalıştık. Ara katlar, harita masasının üstünü yaptık, tuvaletteki farşı unutmuşuz, tuvalet kapısı altını keza. Hepsini sonradan yaptık. Mutfaktaki ön panele meşe kaplama yaptık. Epoksi sonrasına bakacağız. Bally ie yapıştırmak kolay. Ama denemeyi tavsiye etmem, ustalık isteyen iş. 2 kat bally sürüyorsun.Çekiç ince tarafı ile bastırarak yapıştırdık.Kaplama 1 mm kalınlığında meşe. Yüksek kaldırımdan aldım. Artık çoğu kapanmış orada ellerinde kalan malları satıyorlar. Aynı şeklide, giriş yeri altında, eski sigortalardan sadece negatif olanı saklamıştık, onu sökerek orayı da kapladık. Her ikisini de epoksi ile empregne ettik.Buzdolabı etrafına akrilik-antibakteryel yapıştırıcı sıktık. Kadıköy nalburlarda var, ucuz bişey. Lavabo kenarına sıkmak oldukça zor.

DİĞER
SprayHoodun naylonlarından sağdaki kötü durumda, bir de kenar köşe bağlantıları sorun. Tamire yolladık. 150 TL. Cemilin adamı halletti. (Aralık 2008)
Borda fenerinin her sene bozulan kablosunu bir GK etkinliğinde girişerek yaptık. Vardavela puntellerinin içini freze ile deldik, kabloyu bu aradan geçirdik. Uçları Erol Ağabey sıkma pensesi ile sıkarak spreyledi. Bir daha da bişeycik olmaması gerekir. (Şubat 2009)
Yer zemin, kokpitte, gevşemiş tik çıtaları sağolsun Erol Ağabey ile Serdar yapıştırdı. Yapıştırıcı özel. Genel marin kullanım için. Bayağı para vermişler. (Mart 2009)
Özellikle sancak kıç omuzluk vardevelaları çok çizilmişti, sağolsun Erol ağabey zımparaladı (Nisan 2009)
At nalını değiştirdim. Marintekten. 65 milyon. Plastimo en pahalısı, Lalizas, bu bizimki en ucuzu.
İspanya malı kauçuk kova- Amorgos’ta suya düşen gibi.
Piyan ipi. İnce olan da var, kalın olandan aldım.
Lastik süspansiyon. 16 milyon. Demir bosası için ideal.
Marintekten dolap kapaklarına ön-zincirlik ve arka kokpit sağ tarafına kenarı lastikli ağ-cepler yapıştıracağız.
70 metre yüzer polipropilen halat aldım Kaya'dan, petrol mavisi özellikle, geçen seneki siyah polyesterle karışmasın için rengi farklı. Toplam 100 milyon. Film halat diye sattı. 12 mm den biraz kalın.
Tüpün detantörünü değiştirdim, Kızıltoprak’ta, Caminin karşısındaki Aygaz’da var. Borusunu dik açı 90derecelik, Erta da Mehmet Usta yaptı sağolsun.
Döşemeleri değiştirelim Cenk Tuzcudan 20 metre döşeme aldık, bağışladı sağolsun. 150 ilyona dikiyorlar. ama vakit kalmadı, Lotus aşşa iniyor.
(9 Mayıs) Pupa feneri’ni değiştirdik. Sergün Ön taraf, borda fenerleri yapıldı. Sergün. Kablosunu yeni değiştirmiştik.
Kıç demiri düzeneği, sağolsun Mehmet usta-Nazım usta ile beraber yaptılar. Vardevela üzerine 25 mm lik çap var. Kestamid iki yarım daire yanakları pirinç allen civatalar ve set uskurlar ile duruyor. İyi çalışyor gibi bakacağız
Demir koymak için benzer bir tutamaç yaptık, yine pirinçten, dikmeye monte edeceğim. Baştaki demiri çıkartıp boyadık, önce fırça ile antipas sonra kızıl yağlı boya. Yedek demirin galvanizi daha iyi, onu da başa geçirdim. Kilitlerini yeniledim.10 metre 8’lik zincirini de değiştireyim dedim ama bakacağız. Yaklaşık 100 milyona geliyor. 1,5 kilosu 1 metre. Krom olanda metresi 35 milyon en ucuz. Küçük bir kova almam lazım. Geçen sene aldığım batan polyester halatı kullanacağız, ucuna radansasız bir halka ördük. Direk zincir kilidinden, sonra 2 adet kilit, araya fırdöndü. Kilitler allen başlı, demir için. Son kilit, zincire sabitlemek için, mandar kilidi, 6 mm lik.
(16 Mayıs) Genova yine yırtık. En tepede, daha önce de yırtılan, kapela tarafı. Yine Turgutreis de UK dikmişti. Bir de güngörmez yakası UV bandı sökülmüş. Dikmesi zor, bayağı bir uğraştım, 1 saatte en az 6 iğne kırıldı, vazgeçtim sonunda UK e yolladım. 65 milyon aldılar sağolsun, iki adet iğne ve yama hediye…
(17 Mayıs) sağolsun Erol ağabey ile Ömer otopilot fişini yaptılar. Hatch kapağının kenar lastiğini 3M çift taraflı bant ile yapıştırdılar. Gayet iyi oldu.
(18 Mayıs) pasarellaya dremelle amblem kazıma. Umut sağolsun.
(19 Mayıs) Şanzıman yağını tamamlamışlar, ama biraz fazla koymuşlar. Biraz kaçırabilir, sorun değil.
(25 mayıs 2009). Tuvaleti sonunda yaptım. check valfi bozuk tespit ediliyor ama olmyor işte. Önce bol bol deniz suyu çekmek lazım. Boşalırsa deniz suyu boşalır. Arkasından söktüm, su boşaldı. Taktım olmadı, kaçırıyor. Yenisini arkasında kalın hortumuyla takmak işe yaramıyor. Hortumunu mutlaka sökmek lazım. Taktım. Şimdi tamam. Sintine pompasını çalışır hale getirdim. Çorap takmak lazım.

Karacasöğüt-II

Karacasöğüt
Sabah yine mükemmel bir Gökova güneşiyle uyandım. Etrafta koşturan çocukların kıkırdamaları, ağdan dönen bir balıkçının oflaya puflaya çalışan pancar motoru ve günübirlik tura tekneyi hazırlayan bir tayfanın taşıdığı tabak çanak sesleri koca koyun yavaş yavaş uyandığına işaret seslerdi, ufak ufak...
Hemen yanımızda kimbilir kaç gün önce suya bıraktığı sepetlerini toplayan Yaşar Kaptan ile selamlaştık. Karacasöğüt ve Gökova'da sepetçilik pek bir revaçta avlanma şekli. Benim de çok sevdiğim, mümkün mertebe uyguladığım bir yöntem. Kabaca bahsedersek Güney Ege ve Akdeniz sahillerinde sıkça kullanılan bu sepetler, tam tarif etmek gerekirse şeklen ortasında fındığı olmayan şekerpare tatlısına benziyor )). Yaklaşık, en az 70-80 cm çapında, 30-40 cm yüksekliğinde telden ya da sazdan elde yapılıyor. Yapım işi tam bir sanat, özellikle Bozburun'lu ustalar bu konuda çok meşhurlar. Tel bildiğimiz inşaat teli, ancak sepetin belli bir formu ve kavisi var. Bu kavis çok önemli, sepetin çalışmasını yani iş yapmasını bu sağlıyor, köşeli sepetler pek işe yaramıyor. Sepetin içine yerleştirilen ve dibine tespit edilen yeşillik (marul, ıspanak vs) ile ekmek ve kokmuş peynir balığı çekiyor. Uzaktan kokuyu alan balık, sepete yaklaşıyor ancak avına ulaşamayınca sepetin tellerini ve kavisini takip ederek üst tarafındaki delikten içeri giriyor. İçine grdikten sonra, görme fizyolojisi müsade etmediği için ve dolayısıyla yukarı bakamadığı için tekrar dışarı çıkamıyor. Sepetin içinde dolaşıp duruyor. Ta ki ertesi gün ya da her ne zamansa sepeti su üstündeki şamandırasına bağlı olan misina ile çekip alıncaya kadar. Bu şekilde avcılığın iyi tarafı istediğin kadar balık tutuyorsun, istemediğin balıkları çıkartıp geri atabilirsin. Yem kısmı gayet kolay. Her yere atabilirsin ve ucuz. En pahalısından sepetler 30-40 TL'yi geçmiyor. Dikkat edilecek en önemli husus sepetin pırıl pırıl olmaması. Eskimiş hatta paslanmış sepetler daha avcı! )))
Bu yüzden işi bilenler sepeti ilk aldığında suya atıyor 1-2 hafta paslanması için bekletiyor. Hatta toprağa gömenler de var! Tercihen sazlık (yani erişteliğin) yanına indirmek lazım. Sepetin gözlerinden 1-2 sine de koparttığınız eriştelereden koyarsanız yanında yenmez )) Sokkan, kupez, karagöz ve hatta çipura olası avlardan. İçinde balık olduğunda ahtapot girmesi işten bile değil )))Rutin bir av sonrasındaki görüntüyü aşağıda izleyebilirsiniz. http://vimeo.com/5214441
Sepetçilikle ilgili bu kadar geyik yaptıktan sonra Karacasöğüt'e dönelim tekrar.Çözülmesi gereken birkaç sorunumuz var. Birincisi bumba. Ayhan ağabeyle, direğe bağlanan parçayı söktük. Üstündeki kırılmış perçinleri çıkarttık. çelik perçinler, aluminyum olanlardan farklı hiç de kolay sökülmüyorlar. Elimde aynı perçinlerden var, bunlar metrik sistemde ifade ediliyor ve bendekiler 6,4'lük. Yanlış hatırlamıyorsam 4 mm'in üstündeki perçinler hepimizin bildiği perçin tabancası ile sıkılamıyor. Bu iş için iki koldan destek alınarak (aynı tel kesme makası gibi) kullanılan bir perçin aleti var. Evvelki sene sormuştum bir ara 200 küsur Euro deyince vazgeçmiştim, nasılsa bir kez kullanacağım değer mi demiştim, kendi kendime... Yanılmışım )))Sağa sola sorduk kimsede yok. O civarda çalışan Mümtaz Usta vardır, aslında marangoz ama elinden her iş gelir. "Bende de yok, üzgünüm" dedi... Demir Ağabey öğleden sonra, dümeniyle uğraşmak için Marmaris'ten bir ekip geleceğini, onlardan yanlarında getirmeleri için rica edebileceğini söyledi. Çok teşekkür ettim. Bu durumda plan biraz bozuldu. Ankara ekibinin uçağı saat 15.30 da, Dalaman'dan. Aslında Bodrum Havalimanına neredeyse aynı mesafe olmasına rağmen, Karacasöğüt'ten uçmak için Dalaman'a bilet almak lazım. Marmaristen uçuştan her 2 saat öncesinde Havaş servisi var. 25 TL.Karacasöğüt'ten Marmaris'e 20 km kadar. 40-50 dk da ulaşmak mümkün. Yaz aylarında minibüs seferleri var, ama biz oradayken henüz başlamamıştı. Kooperatiften dolmuş kiralamak mümkün 70-80 liraya Marmaris'e, 170-180 TL'ye de Dalaman'a götürüyorlar. Neyse, sonuç olarak onlar gidecekler, benim uçak geç vakit, akşam saat 19.40'da. Öğleden sonra bu tamir işleriyle uğraşırım diye düşündüm. Güzel bir kahvaltı ederek ve suyumuzu elektriğimizi doldurarak, Bayram'a da gecelik 20 TL verip, tekneyi bağlı olduğu belediye iskeleden çıkartarak kıçtankara demirde duran teknelerin arasına, uygun bir yere, uygun şekilde yanaştırdık. Koyun batısı, meltemlere kapalı. Dip yavaşça derinleşiyor, ve oldukça iyi demir tutuyor. Yaz sonlarında ve sonbaharda ciddi keşişleme yapıyor ancak bu mevsimde kötü bişey beklemiyoruz. Birçok tekne dolayısıyla çift demir ve tonozla duruyorlar. Biz tek demir attık, uzun zincir döşedik, kıçtan da iki koltuk aldık. Tekneyi derleyip toplamamız ve son bir kez denize girmemizle zaten saati öğlen yaptık. Ben hariç herkes toparlandı, minibüs almaya geldi ve ekibin bir kısmı yola koyuldu. Yalnız yalnız iskelede dolaşırken, Tuncer Ağabey'in neşeli sesiyle irkildim...
-Doktorrr...
-Buyur Tuncer Ağabey??
-Müjdemi isterim...
-Emrin olur! Nedir?
-Murat (AvoII) da senin istediğin perçin makinası varmış.
-Ne diyyossun?
-Tamamen tesadüf öğrendik. Biz bahsederken araya girdi "var bende ne getiriyorlar Marmaris'ten" dedi...
-Şaka!-...
Sanki yeni hediye bisikletini görmeye koşan çocuklar gibi, neşeyle koca Tayvan keçine neredeyse zıplayarak çıktık. Murat Ağabey, kamaranın zeminindeki bir dolaba beline kadar girmiş, aşağısı bir derin kuyu, bir takım aletleri-edavatları çıkartıp çıkartıp kenara koyuyor... Bir yandan da söyleniyor "en son kim bilir ne zaman kullanmıştım? Bak şimdi kesin en dipten çıkacaktır, hep böyledir bu iş" diye öfürdeyip duruyor!
Nitekim öyle de oldu )) en dipten çıktı mendebur. Ama tam istediğim alet. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle "bu yaşlı kızda torna aleti hariç her şeyi bulmak mümkün ama bazen biraz aramak gerekiyor" dedi... )))
Hemen bir koşu tekneye gittim. Hazırlıklarımı yaptım ve 2 dakika da hallettim mevzuyu... Ne demişler: Takım çalışır! Kendisine teşekkür etmek için bir küçük el emeği türk cevizini de ihmal etmeden, birkaç yedek perçini de torbasına koyarak geri verdim. Etrafta dostlarla pinekledim, hemen yan komşumuz olan seneler önce yine burada tanıştığımız Banu ve Deniz çiftiyle (Tapir) sohbet ettim, ciddi bir balıkçı komünotesi olan iskelede Oktay Şaktimur ve Tümer ağabeyle lafladım, İngiliz limanından dönen Arı teknesine ziyarette bulundum, Lotus'a son bir kez uğrayarak etrafı kolaçan ettim her bir şeyi kontrol edip, şimdiden üzgün kızmıza içimden hoşçakal dedim...
Karacasöğüt'ten ayrılmak hep zor gelmiştir bana! Neden bilmem...