13 Eylül 2016 Salı

Rodos-Göcek

Sabah oldu ama marina içinde hala çok sert esiyor. Karşı rıhtıma, rüzgaraltına aborda olmuş bir gulet var. Avara olmak için yarım saattir manevra yapıyor, nafile...
Bir kahve koydum, kokpitte oyalanıyorum. Yan komşularımız Ünal ağabey ve oğlu Atilla geldiler. Biraz sohbet ettik. Çocuklar uyanınca teknenin güvertesini yıkadık beraber. Su deposunu doldurduk.
Nalan teknede kaldı çocuklarla beraber markete gittik. Marina ana girişinin tam karşısıymış, dün gece taksi ile gelirken farketmiştim.
Oldukça uzak olduğu için botu aldım. Marketin yanında bir de deniz malzemeleri mağazası var. Özellikle farklı farklı yerlerde, bu tip mağazalara girmek hoşuma gidiyor. Yöresel uygulamaları öğrenmek için ideal. Bazı ürünler de çok hesaplı olabiliyor. Yunan adalarında favori ürünlerim sağlam saplı kova, bazı fenerler ve balıkçılık malzemeleri...
Çocuklar çabuk sıkıldılar, uzun uzun oyalanamadık. Marketten öte beri aldık. Ancak taşıması zor olacak, kasadaki kadın tekneye servis olduğunu söyleyince sevindim. Küçükten bir römork gibi birşeyi arkasından çeken siyah ATM'yi gören Ömer Deniz'in gözleri yerinden fırladı. Adamcağız da sakin hareketlerle sanki birer alışveriş torbası gibi bizimkileri kucaklayıp kasaya koydu! Dönüş seyahatimiz düşündüğümüzden çok daha çabuk, kolay ve zevkli oldu... ))
Kahvaltıdan sonra yakıt almak için mazota yanaşacağız. Görevliler de geldi, sahil ekibi kuvvetli ama yine de motor çalıştırıp usulüne uygun manevra etmekte yarar var. Yunanlı görevliler aynı bizim gibi, "çekiştirerek yanaştırırdık" dediler ama böylesi daha uygun.
Nitekim ani bir rüzgar sağanağı ile, motora rağmen tekne çok kuvvetle yaslandı pontona. Eğer motor ile olmasaydık, koca kayığı el ile tutabilmemiz mümkün olamazdı sanıyorum.
Mazotu doldurunca,   uzaktan Ünal ağabey ve ailesine selametler diledik, vedalaşıp ayrıldık.
Henüz daha erken, buralarda bir yerde denize girelim istiyoruz.
Mendireğin güneyine döndük, yaklaşık 5-6 mil ileride Anthony Quinn koyu olarak bilinen yere rota tuttuk. İçerisi çok kalabalık. Günübirlik teknelerin favori mekanı. Öncesinde bir kumsal var, pas geçtik. Sonrasında bir küçük koy daha var. Oldukça dar, nitekim içeride demir atacak yer yok. Güneye doğru devam. Bir sonra devasa bir kumsalın kayalık ile birleştiği yerde demirleyip deniz molası verdik.
Çok güzel suyu var, genelde teknelerin tercih ettiği bir yer gibi değil. Daha çok karadan gelen sahil tatilcilerine hitap ediyor sanki.. Ama kayalar, kumsal ve hatta iki tane mağarası ile bizim çok hoşumuza gitti. Biraz kumsalda taş toplama-bu seyahatin standart ritueli- deniz banyosu, teknede birşeyler atıştırma sonrasında çok da geç kalmadan yola çıkalım istiyorum. Malum 40 mile yakın yolumuz var Göcek'e.
Rüzgar kuvvetli, arkadan alacağız. Tam arma çıktık. Başlarda düz denizde 8-9 knotlarda seyrediyorduk. Herkes yattı, dümendeyim. Bir süre sonra denizler büyümeye başladı, dümeni otopilottan aldım. Dalgalarla sörf yaparak Kurdoğlu Burnu'na doğru uçarcasına gidiyoruz.
Yolda Nejat ve Fatih ile konuştuk. Göbün veya Manastır'da buluşalım dedik. Sonradan Nejat'lar Göbün'de yer bulamayınca Tersane Adası'na gitmişler. Yolumuzu biraz uzatacak ama önemli değil biz de oraya gitmeye karar verdik.
Peksimet adası'nı bordaladığımızda saat 7'di idi. Neredeyse 40 millik yolu 4 saatte almışız!
Burundan sonra Ağa Limanı açıklarnda dalgalar iyice küçüldü. Oltaları topladım. Yelkeni indirdim. Dar Boğaz'ı bordaladığımızda artık iyice karanlığa kalmıştık.
Tersane adası iskelesini bulmamız zor olmadı. Nejat'ların kiraladığı  kayığın yanına kıçtankara olduk. Yemek güzeldi. Keza sohbet de...
Sonrasında çocukları yatırdıktan sonra yan yana teknelerin kokpitinde, Single Malt eşliğinde devam etti bir süre daha. Özleşmişiz...

12 Eylül 2016 Pazartesi

Tilos-Rodos

Tüm gece esti. Bulunduğumuz yer aslında rüzgara açık bir yer değil ama teknenin yan yatması ve gezinmesi, dışarıda fırtına sınırında rüzgar olduğunu düşündürüyor.
Arka arkaya attığımız tandem (çift) çapa var, zemin de kum. İyi tuttu, tarayacağımızı düşünmüyorum ama nedense bir huzursuzluk var içimde, yatakta birkaç sağa sola döndükten sonra güverteye çıkıyorum.
Her yer sessiz, uğuldayan rüzgar haricinde ayakta kimseler yok.
Saat 04.00. Aslında ertesi gün yaklaşık 40 küsur mil yolumuz var, Rodos'a gideceğiz. Ama rüzgarı arkadan alacağımız için bu seyri gündüz yapmayı planlamıştım. Ancak gece de böyle esiyorsa neden olmasın?
Uzun geçişleri gece seyri ile yapmayı severim. Çocuklar uyuduğu için onları eylemeye gerek olmaz, vardığımızda sabah olmuş, onların da sahile çıkıp oyalanması daha kolay olur. Yolu gece bitirmiş oluruz. Hele de gökyüzü-aynı bugün olduğu gibi-güzelse keyfine doyum olmaz.
Nalan da kalktı arkamdan. Yola çıkma fikrini biraz tarttık kafamızda, ve aksiyona geçtik.
Önce motor, seyir fenerleri, navigasyonu açtım ve çay suyunu kaynattık, kokpit için güvenlik elemanları...
Ben demire geçtim. Rahatlıkla aldık. Sorun olmadı.
Koydan çıkınca yelken bastık. Doğuya doğru seyredeceğiz. Rüzgar 20 knotlarda, halbuki koyda daha sert esiyordu. Yine de iskele kıç omuzluktan geliyor.
Çaylarımızı koyduk, kapkaranlık denizin ortasında ışıl ışıl bir gökyüzü altında yelken seyrinin tadını çıkartıyoruz. Çocuklar uyuyor.
Sergün'ler ile sabah buluşacaktık, haber veremedik ama çok sorun değil. Onlar da kuzeye çıkacaklardı zaten. Burada ayrılıyoruz, kim bilir bir daha ne zaman yan yana seyredeceğiz.
Güneşin ilk ışıkları ile rotamız üzerinde Simi'nin en güney ucu var. Seskli adası kuytusunda demirleyip, kahvaltı molası yapabiliriz. Kimsecikler yok. Boğaz'a girmeden yelkenleri indirdim. Motor ile tonoza yanaştım. Kumsalın önünde bir beton iskele, karada küçük bir kilise var. Sanırım denize girmek için Simi limandan gelen günübirlik teknelerin yanaşması için yapılmış.
Seniz pırıl pırıl. 3-4 adet tonoz şamandırası var. Rüzgar yok. Tekneyi bağlayıp motoru stop edince çocuklar kalktı. Nalan hala uyuyor. Karaya çıkmak istedi çocuklar.
Ömer Deniz artık botu kullanabiliyor. Her fırsatta bota binip çalıştırmak isteği var. O sebeple, kıçtankara veya bordalamak yerine alargada kalmamız daha çok hoşuna gidiyor. ))
Shilde birkaç keçi ve bazı inşaatlardan kalma müştemilat haricinde beton bir yol var. Adanın içlerine doğru devam ediyor, merak edip yürümeye başladık. Tepenin arkasında genişçe bir toprak arazi var, onun haricinde de hiçbir şey yok. Geri döndük.
Kısa bir kahvaltı.
Sonrasında hemen iskelemize bir uzak yol teknesi geldi. Demir attı.
Sonra da büyükçe bir günübirlik tekne. Turistleri karaya çıkarttı. Beton iskelede bekliyor.
Ortalık kalabalıklaşınca, yola çıkıp Rodos'a erken erken varalım moduna girdik. Demir alıp ayrıldık koydan. Rüzgar iyice oturmuş, 20 knotlarda pupa seyri ile gideceğiz Rodos'a. Önceleri geniş apaz ile kanala çıktım. Tam iğnecikten gelecek şekilde rota değişikliği yapıp, ayı bacağına geçtim.
Nalan ve Çağla içeride uyuyor. Ömer Deniz benimle kokpitte...
O da uyuyunca sıkılmamak için ufak tefek tamiratlara baktım. Sintine pompasını dağıttım. Diyaframlı pompa içine giren pislikler yüzünden çalışmıyormuş meğer. Bir tane de tel filtre taktım.
Rodos'a yaklaşırken rüzgar iyice arttı.
Bizde hidrolik şanzıman var. Pervane hep dönüyor, dalgadan inerken yüksek süratlerde vuruntu yapıyor. Acaba bir kulak mı kırıldı? Yanaşınca bakarız...
Mandraki'yi bordaladık, Rodos marina'ya gireceğiz. Telsizden çağrı yaptık. Yakıt istasyonuna yakın bordalamamızı söylediler. Net bir manevra ile yanaştık.
Hemen arkamızda bir motoryat var. Meğer senelerdir görmediğim çocukluk yıllarımızdan tanışık olduğumuz Ünal Bey ve sevgili ailesi ile Marmaris'e gidiyorlarmış.
Sohbet, muhabbet... Anıları canlandırdık, eski dostları yad ettik.
Bot ile marina ofise gittik, yürümek için oldukça uzun mesafe. Sonrasında da tüm ekip duşa taşındık, yine botla...
Akşam yemeği için çok da geç saate kalmadan, şehre yürümeye karar verdik.
Limanın önünden, meşhur surları geçerek turistik sokaklarında biraz turladıktan sonra bir tavernaya oturduk.
Ancak Rodos maalesef çok turistik olmuş. Seneler olmuş gelmeyeli...
Kendimizi Kapalıçarşı esnafından kurtulmaya çalışan, İstanbul'a ilk defa gelmiş yabancı gibi hissetmemek için çok zorladık.
Biraz da deniz kenarında turladıktan sonra taksi ile tekneye döndük. Yattık uyuduk.

11 Eylül 2016 Pazar

Knidos-Tilos

Sabah çok da erken olmayan bir saatte kalktık. Koydaki teknelerin bazıları çıkmış. Henüz yeni gelenler yok, ama diğerlerinden farklı attığımız için zincirin koca bir guletin altında kalmasını istemiyorum. Kahvaltıdan sonra, küçük bir deniz molası.
Biraz tamirat ve bota binip sahile çıktık. Harabelerde turlama ve Deveboynu Feneri'ne kısa bir yürüyüş. Knidos'ta büyük limanın tam aksi yönde bir liman daha var. Bizim boy teknelerin girebileceği gibi bir yer değil. İçeride birkaç balıkçı sandalı küçük iskeleye yanaşmışlar.
Lokantaya uğramadık, ihtiyacımız yok.
Sergün'lerle selamlaştık, giriş çıkış yapmamıza gerek olmadığını öğrenince bizimle Tilos'a gelmeye karar verdiler. Yalnız arkadaşlarının bugün uçağı varmış, onu karada nereye bırakacaklarını sordular. Palamutbükü bir alternatif olabilir diye düşüncemiz, Datça'daki servis saati ile uyuşmayacağını ve yetişmesinin imkansız olduğunu anlamamız ile son buluyor. Hemen ilerimize çok büyük bir gulet yanaştı, ellerinde çantalar ile iki kişi sahile bıraktıklarını görünce Sergün'e peşlerinden gitmelerini söyledim. Nitekim onları almaya gelen bir araba varmış, yer sorunu da olmayınca bizim adamın transfer işi de hallolmuş oldu. Nitekim guletin kaptanı aylar öncesinde Lipsi'de yan yana durduğumuz Mazıköy'lü Erdal kaptanmış. Uaktan selamlaştık...
Denize girdik, vakit öldürüyoruz. Yandan gelen bir esinti ile bizim zaten kılı kılına tutan çapa taradı. Kıçtan kayalara da yakınız, merdivenden tırmanıp çalıştırmakta biraz daha geç kalsak dümen palasını vurmak işten değil. Neyse, büyük bir sorun olmadı...
Demir alıp çıkınca basıp adaya geçelim dedik. Sergün'lere haber verdim.
Koyun dışına çıkınca yelken bastık, apazdan gelen güzel bir rüzgar ile güneye doğru rota tuttuk. Peşimiz sıra Sergün'ler de çıkmışlar. Telsizden haberleşiyoruz, ırgatında sorun olduğunu söyledi. Tilos'ta liman var, aborda olmak veya tonoz almak mümkün olur diye düşünüyorum bu mevsimde. Hiç olmadı ikinci çapa ile dururlar, bir şekilde çözeriz nasılsa.
Tilos'un ana limanı girişinde manevra eden bir yelkenli farkettim. Belli ki bir uzakyol teknesi. Koyun mendirek tarafı değil ama tam tersi, doğusuna doğru rota tuttu ve alargada demirledi. O tarafta alargada birkaç tekne daha var.
Biz limana doğru gittik ancak limanda kalmak istemiyoruz, Sergün'ler için yer olduğunu görünce telsizden onlara haber verdik. Girdiler.
Biz de açıkta aralıklı yerleştirilmiş, belli ki yüzme sınırını belirleyen sarı büyük şamandıraları takp ederek, uygun bir demir yeri aradık. Belli ki bu hattın içine demirlemek yasak. Açıkta derinlik 10 metrelerde, rüzgar da karadan esiyor.
2 kere manevra etmemize rağmen beceremedik, tekne hızla açığa akıyor, tutturamıyoruz ultrayı. Dip genelde eriştelik arada kumluklar var. Nalan dümene geçti, ben de ultranın önüne tandem britaniyi bağladım. İkisini birden arka arkaya atınca saplandı zemine. Şimdilik rahatız.
Bu sırada bot ile diğer tekne ekibi geldi ve tabi köpekleri de. Çağla ile Ömer Deniz köpeğe bayıldılar.
Bot ile karaya çıkıp deniz banyosu ritüelini tamamladık.
Koyun en doğusunda tek başına bir ev var. Belli ki bir taverna. Küçük bir kayık mendireğinin hemen yanında. Botla keşfe gittik. Yaşlıca bir kadın var işletmeci olarak. Birkaç da odası varmış. Henüz servis başlamamıştı, doğrusu deneme fırsatımız olmadı bu sefer. Bir dahaya belki...
Nevcan'lar limanda karaya çıkıp biraz dolaşmışlar birkaç taverna olduğunu söylediler. Biz de yıkanıp paklanıp bot ile liman tarafına geçtik.
Liman görevlisi Stavros karşıladı bizi. Botumuzu bağladı, bir de restaurant tavsiyesi aldık. Ama bu gibi durumlarda kendi iç sesimizi dinlemeyi hep tercih ediyoruz genelde...
Limana yakın çocuk parkının hemen arkasında adanın lokal müşterileri olan bir taneyi gözümüze kestirdik ancak masası yokmuş. Aslında belki bulunurdu masa ama, adamcağız bayağı negatifti üstelemedik. Ara yoldan devam edince Mikailis Taverna'yı bulduk. Yakın zamanda adaya gelenlerden tavsiye edildiini hatırlıyorum. Nitekim fena değildi yemek ve servis.
Nalan arada içki stoğumuzu destekledi biraz. Çok da geç olmadan kalktık, biraz kumsalda turlayıp botumuza geçtik ve tabi tekne...

10 Eylül 2016 Cumartesi

Gümüşlük-Knidos

Sabah çok da erken olmayan bir saatte kalktım. Tekneler, hakim rüzgar etkisini kaybedince, sarhoş olmuş meyhane müdavimleri gibi kafaları ayrı ayrı taraflara bakarak gelişigüzel sallanıyorlar. Kimseyle çapariz olmamışız. Bu iyi...
Denize girerek uyandım. Nalan ve çocuklar da kalktı.
Bot ile karaya çıktık. Kahvaltı kahvede. Ferit'lere rastladık tesadüfen, bir kez daha oturduk onlarla. Geceki sohbet devam etti. Sahildeki marketlerden öte beri tedarik ettik.
Yolumuz çok uzun değil. Nsiros'tan vazgeçtim, belki Tilos'a uğrarız. Bu akşam Knidos'ta geceleyelim diye düşünüyoruz. Çok fazla geçe kalmadan, çıkmak istiyoruz.
Çocuklarla bir kez daha vedalaşıp, Gümüşlük'ten ayrıldık.  Kim bilir bir daha ne zaman geleceğiz?
Demr alma kolay oldu, ırgat sonunda güzel çalışıyor.
Koydan çıkınca hafif bir rüzgar karşıladı bizi, Ana yelkeni açtım.
Turgutreis açığında 3 adet sarı şamandıra atmışlar. Sığlığı işaretliyor. Tam önünde durup Navionics'e işaretledim.
Kanala girince batı rüzgarı şiddetlendi, yelkenle gidiyoruz. Rota Kos'un doğu burnu Ak Fokas.
Sığlıklara dikkat ederek otellerin önünden geçip, Deveboynu Feneri'ne doğru rota tuttuk. Çocuklar içeride. Rüzgar bizi biraz doğuya atıyor ancak sorun değil.
Sergün'lerle konuştum. Henüz daha Körmen'den çıkamamışlar. Ama geleceklerini söylediler.
Akşamüstünden önce büyük limana girdik. Bayram sebebiyle oldukça yoğun. Alargada değil ama kıçtankara, mendireğin bitimine doğru bir yer bulduk kendimize. Demiri istediğimden kısa atmak zorunda kaldım ama çok önemli değil...
Deniz sefası. Sofra çok iyiydi.
Artık mümkün mertebe teknede yemek yiyoruz. Çoğu yerdeki fiyatlar, yediklerimizin kalitesi veya verilen hizmeti karşılamıyor diye düşünüyoruz. Bu sadece Türkiye için değil, Yunan adaları için de geçerli. Belki haklılar, maliyetler iyice artmış vaziyette. Ancak teknede yaptığımız yemeğin en azından ne olduğunu biliyoruz. Biraz bulaşık çıkıyor ancak o da çok sorun değil hani...
Sergün'ler geldiğinde artık iyice karanlıktı. Teknesini yaz başında Hırvatistan'dan aldı, kendileri getirdiler. O zamandan beri sık sık geziye çıkıyorlar. Bizim aşağıya doğru ineceğimizi duyunca, sağolsun yolunu değiştirdi, Knidos'a geldi.
Uzun zamandır hayalini kurduğumuz bir şey bu, iki tekne yan yana seyahat etmek.
Bot ile gidip koltuk halatlarını aldım. Kıçtankara bağlandılar. Biraz dinlendikten sonra gidip ziyaret ettim bu yeni kızı. Geyet güzel duruyor...
Biraz sohbetten sonra kalktım.
Gece çok da geç olmadan yattık.

9 Eylül 2016 Cuma

Akyarlar-Gümüşlük

Lotus Akyarlar'da. Bir hafta önce Melih ağabeyler gelip demirlediler, alargada duruyoruz.
Bayram tatilini fırsat bilip muhtemel kışı geçirmek için, Göcek'e gitme seferini buraya koyalım dedik. Nalan, ben ve çocuklar yalnız olacağız. Ancak yine son dakikaya kaldığımız için uçak fiyatları korkunç. Arabayla gideceğiz. Arabayı Mehmet Emin Bodrum'dan alacak, "Göcek'e getiririm" dedi. Sayesinde bu karışık planı da çözeceğiz gibi.
Ferit'ler bayram için Turgutreis'ten tekne kiralayacaklarmış. Erken gidince Bodrum'a, gidip Lotus'ta kalın dedim. Çok sevindiler.
Gitmemize birgün kala, akülerin şarjı azaldı, motor basayım mı diye sorunca. Ben de gönül rahatlığı ile bas tabii dedim. Teknecidir Ferit, bu işlerden anlar. Çalışır çalışmaz su atmasına bakmış. Attığını görünce ilgilenmemiş, bir süre sonra farkatmiş sesi. Su atımını kestiğini görünce hemen kapatmış makineyi. Hararet yapmamıştı ama çok yükselmişti diyor. Yaklaşık 4-5 dk kadar sürmüş.
Sonradan hatırladık, Melih ağabeyler devridaimden su damlatıyor diye vanayı kapatmışlar. Deniz suyu vanası kapatılırsa mutlaka anahtar üzerine uyarı notu koymak lazım, bu prensip çok önemli.
Neyse fazla zarar yok, ertesi gün gidip impelleri söktüğümüzde tüm kanatlarının  kopuk olduğunu gördük. Yedeği var. Ancak İstanbul'dan yedek olarak getirdiğim keçe uymuyor. Bizim mil 12 değil, 16'lıkmış. Muhtemel rulmanlarında da sorun var, en iyisi pompayı söküp, sanayiye gitmek.
Arabamız var, kızlar çocuklarla kaldılar. Biz düştük Turgutreis Sanayi yollarına...
Mehmet Emin de oraya geldi, bizi ustaya bıraktıktan sonra arabayı aldı ayrıldı.
Ustanın başında bekledik, becerikli, konuya hakim biri. Sanayi içinde Mehmet Usta, tornacı.
Pompayı dağıttı, rulmanları çıkardı. Nitekim bir tanesi bozulmak üzere, Onlar da değişti.
Sonunda pompa toplandı.
Minibüsle tekneye döndük, yerine taktık. Çalıştırdık. Sorun yok.
Demir alıp, Gümüşlük'e rota tuttuk. Ferit'ler arkadaşlarıyla orada buluşacaklar.
Akşam yemeği kahvede, köfte ve dürüm döner...
Onların tüm ekip toplanınca Ferit'ler ile kucaklaştık, selametler diledik. Ayrıldık ve teknemize döndük.