10 Ağustos 2004 Salı

Marmara-Istanbul

Saat 05.30'da kalktım. Demir aldım, bu sefer kimseler uyanmadı. Karayelden 4-5 kuvvetinde esiyor, bundan iyisi şamda kayısı ))
Sırf yelkenle 6-7 mille, tam rotamızda Istanbul'a doğru uçuyoruz neredeyse...
Saat 13.00 gibi ben yoruldum, Haldun dümende. Yattım uyudum.
Kalktığımda hava kalık, motorda gidiyorduk. "Senden sonra hiç esmedi" dedi, zavallı tüm denizi harıl-hurul motorla geçmiş.
Istanbul'a girerken, gemi rotasının içine girmek, bir saat kadar kazandırıyor.
Son bir saatte bir kaçak yaptı, gökyüzü karardı falan. Acayip bir yağış... Istanbul'da her yeri su basmış....
Biz ise Nuh'un gemisi gibi güvendeyiz, Allahtan!

9 Ağustos 2004 Pazartesi

Çanakkale-Marmara Adası

Saat 05.00 gibi kalktım. Hava karanlık.
Bir gece önce marina işlerimizi bitirip parayı falan ödediğimiz için sorun yok, zaten marinada da in-cin top oynuyor. Motoru çalıştırınca, Haldun da uyandı. Beraber palamar çözdük, fenerlerimiz falan tam, kuzeye doğru Boğaz seferi.
Fazla bir trafik yok. Boğaz'ın oltacıları güneşin doğuşuyla seferden dönüyorlar. Ben yattım, Haldun devraldı.
Kitaba göre, Boğaz'dan yukarı çıkarken, doğuyu izlemek lazım. Sadece yol hakkıyla ilgili bişey değil, batı yakasında kuzey-güney akıntısının daha şiddetli olduğunu yazıyor. Boğaz çıkışında Zincirbozan feneri. Büyük bir bankı işaretlemiş. Tam açığında direği suyun üstünde gözüken bir batık var...
Marmara denizine çıktıktan sonra, rüzgar falan yok, güney sahili izleyerek Marmara Adası'na doğru yükseliyoruz. Karabiga'ya gelmeden ıssız bir koy bulduk. Tayland'daki Phuket'e çok benziyor. Denize girdik, kumsala çıktık...
Etrafımız de denizanalarıyla kuşatılınca, tırstık ve doğru tekneye.
Pis su tankı meselesi, neyse hallettik.
Akşam 18.00 gibi adadayız. Önce anliman mazot ikmali. Bu sefer orada kalmayacağız, dışarı çıkınca oltacılar. Biz de attık, nevale tamam...
Yan koyda funda demir, istavrit tava... ve denizdeki son akşam yemeği.
Yattık uyuduk.

8 Ağustos 2004 Pazar

Bozcada-Çanakkale


Sabah erkenden kalktık. İlk feribotla, son misafirimiz Kaan (Paray) geldi.


Katıksız bir Bozcaada hayranıdır, gelir gelmez dayanamadı limanda denize girdi.


Hemn sonrasında da, tam karaya çıkacakken tekrar düştü. Bizim kahkahalarımız ve "ne o sudan çıkamıyorsun bakiim" edalarımıza rağmen çocukcağız kötü düştü, kayıkla rıhtımın arasına sıkışmasına ramak kaldı.


Neyse ki ciddi bir sakatlık yok...


Kıkırdayarak Çamlık'a doğru yürüyoruz. Yolda Ercan'larla buluştuk. Sabah erkenden kalkmışlar Tamer'i sinarit avı için Ayazma tarafında bir yere bırakmışlar. Birazdan gidip beraber alacağız.


Sabah kahvaltısı yine aynı poğaçacıdan nevale ve çay, yanında incir reçeli.


Ada Festival sebebiyle kalabalık olduğu için, ilk vapurla dönmeyi düşünüyorlar. Kaan vatandaş usulü gelmiş, "sizle dönebilir miyim? beni Çanakkale'ye atarsınız değil mi?" diye sordu...


Bilakis, memnun oluruz...


Tamer'i aldıktan sonra denize girmeye kumsala gittik, deniz soğukça.


Akşamdan itibaren poyraza döndü. Hemen deniz suyu sıcaklığı değişti. Gerçi çok sert esmiyor ama akıntı da karşıdan gelecek, buradan Boğaz'a kadar olan bölümde orsa orsa tırmalayacağız. Bakalım...


Vahit'te güzel bir atıştırma öğle yemeği sonrasında, vakitlice çıkıp limana geldik. Çocuklarla kucaklaştık, ayrıldık.
Onlar karayolu biz deniz yoluyla kuzeye çıkıyoruz. Bu gece olmadan Istanbul'da olacaklar, bizim varmamız ise en iyi ihtimalle 2-3 gün... Ne paradoks ))


Biz Haldun'la tekneyi toparlayıp mazot almak için çıktık, kızlar da alışverişe gittiler.


Dönüşte hafif de olsa bir duş krizi yaşandı...


Tam poyraz gibi değil, daha çok karayel. Sert esiyor, mendireğin girişinden itibaren kaba deniz kaldırıyor.


Açıyı çok zorlamayıp, tam Boğaz'ın girişi değil ama Kumkale'ye doğru rota tutuyoruz. İçeri girdikçe denizler azaldı, Boğaz'ı girince anayelkeni indirdik, motora destek olsun diye genova açık. Telsizden kılavuz Ahmet kaptanla kısa bir sohbet ettik, teknemizi çok beğenmiş ))


Çanakkale'ye kadar olan yolu Batı yakasını takip ederek tırmandık. Marina feribotlar için olan ticaret limanının hemen yanında. Rıhtımın güneyi misafir tekneler için, kıçtankara olup, yemek yemeye Yalova Restaurant'a...


Çanakkale Marina'da elektrik su var. Gecelik 20 milyon.


Kaan'ı yolcu ettikten sonra rıhtım boyunda biraz turladık, yattık uyuduk.

7 Ağustos 2004 Cumartesi

Bozcaada



Sabah teknemizde uyandık. Etrafı toplayıp Ada'ya çıktık.


Bir önceki akşam geç saatte gelen misafirlerimizle, Çamlık'da buluştuk, özlem giderdik.


Onlar Pansiyonda kalıyorlar. Gönül isterdi ki teknemiz birazcık daha büyük olsun ve hep beraber Lotus'ta kalalım, ancak şimdilik bu kadarı mümkün... Umarız ilerde o da olur.


Çamlık'taki çay bahçesinde yaptığımız beraber kahvaltıdan sonra Ada'yı dolaşmaya çıktık, ama tekneyle değil. Arabayla...


Batı fenerinde kekik toplama...


Ayazma'da deniz sefası...


Şehre geri dönme ve tekneyi hazırlama sonrasında, limandan ayrıldık.


Rota Kuzey! Mavri'ye gidip dalıp ve denize gireceğiz.


Yolda bot şişirme...


Mavri ya da Tavşan Adaları, hemen Boğaz'ın çıkışında etrafa yayılmış irili ufaklı bir kayalıklar topluluğu. Yaşam yok. Sadece tek bir deniz feneri. Kayalıklar ve döküntüler bazı yerlerde tehlikeli olabilecek kadar sığ. Dikkatli geçmek lazım.


Bu coğrafya, Boğaz'ın akıntısıyla da birleşince zıpkıncılar için cennet bir yer haline dönüşmüş tabii...


Tamer de sağlam zıpkıncı...


Bozcaada ve civarı da senelerdir av sahamız olmuş durumda.
Eskiden beri söylenip durur "ah şu Mavri'ye bir tekneyle gelsek..." diye, kısmet bugüneymiş.


Bugün kalabalık olduğumuz için öyle uzun uzun dalamadı, ancak 2 porsiyonluk karagözümüz var.


Hafiften de rüzgar çıkınca biz de saçak altına kaçıp, denize girdik, şarapla avuttuk kendimizi.


Hava çok geç olmadan, rüzgarı da kaçırmadan ayıbacağı seyirle, limana döndük.


Hazırlanıp arabayla bu sefer Vahit'e Ayazma'ya geldik.


Koreli'den daha hesaplı.


Menü barbun tava, kalamar, biber borani, fasulye, deniz börülcesi, peynir ve kavun... Ekmeği çok hoştu.


Akşam festival, rock grubunun fanatik dinleyicilerine katıldık, eşe dosta turistik alışveriş,


ve yattık uyuduk...

6 Ağustos 2004 Cuma

Gökçeada-Bozcaada


Akşam hava poyraza döndü, serinledi.
Rüzgar muhtemel bulunduğumuz koyun formundan dolayı, yandan geliyor.
Demire daha da çok yük biniyor, bütün gece husursuz uyudum, ya tararsa diye...
Sorun olmadı...
Sabah kahvaltı teknede, sahilde zaten hiçbişey yok. Küçük bir kumsal, yeşil çayırlar.
Demir aldık, kalktık. Rota 120-150 Bozcaada.
Bugün gece karayoluyla, adaya Tamer, Selin, Ercan ve Nilüfer geliyorlar. Orada buluşacağız.
Bu onlarla ilk defa Ada'da yapacağımız "tekneli" seyahat. Herkes çok heyecanlı.

3-4 kuvvetinde apaz rüzgarla yelkenler doldu, aşağıya doğru keyifle gidiyoruz.
Yolculuğumuza neşeli yunuslar eşlik ediyor.
Trol tekneleri ise av peşinde...

Mavriye yaklaşırken, Boğazın çıkışında balon basıyoruz. Uzun süürüyor ama bastığımıza değmeden 1 saate kadar hava kalınca indiriyoruz...

Motorla tehlikeli kayalıkların arasından geçerek, Bozcaada'nın kuzeyinde Çayır mevkiinde funda demir. Etraf kayalıklar iyi işaretlenmemiş. Bilmeden girmemek lazım...
Allahtan hava sıfır.
Nitekim burada yaptığım dalışlardan biliyorum, tarih boyunca birçok gemiye mezar olmuş. Altımız anfora tarlaları ile dolu.

Bir tane büyükçe bir pina çıkarttık, uzun tartışmalar ve Ercan'ın da telefonla katılmasıyla pişirilemeyeceğine kanaat getirdik. Eğer O bir deniz ürününüden bişey pişmez dediyse, ekipte üstüne konuşacak kimse yok. Mecbur atıyoruz suya...

Liman mendireğindeki sabit fener, bir önceki sene kış fırtınasında yıkılmış. Yerine yüzen şamandırada geçici bir fener koymuşlar, yeşil konstrüksiyon.

Liman içine girince çok batıya demirlememek lazım. Rıhtımın iç tarafında çay bahçelerinde gece geç saate kadar müzik sesi devam ediyor ve rahatsız ediyor.
Genelde liman içinde kıçtan kara yapılıyor, 2-3 metreye demir atıp iyice sererek rıhtıma yaklaşmak lazım. Demirde boşluk olmaması, zincirin iyice serilimiş olmasına dikkat etmek lazım.
Yoksa feribot girerken oluşturduğu dalgalarla, teknenin kıçını beton rıhtıma çarpmak işten bile değil.

Limanda elektrik su var. Geceliği 25 milyon.
Akşam Koreli'de yemek. Ağustos'un ilk haftası dolayısıyla ada kalabalık, festival varmış. Kaleiçinde müzik dinliyor, Çamlık'da oyalanıyor misafirlerimizi bekliyoruz.

Geceyarısı geliyorlar.
Burada tekrar böylesine buluşmak ne keyifli...

5 Ağustos 2004 Perşembe

Gökçeada


Akşam Poyraza dönmüş, Kefalos kuzey rüzgarlarına açık bir koy. Dalga var ama şiddetli değil, henüz. Haldun gece kalkmış, zincirin hepsini döşemiş.
Derinlik göstergesi 1,60 gösteriyor. Sırf bakmak için denedik, 1,20 lere kadar zorlayabilmek mümkün. 40 metreye yakın zincir var. Suyun içinde baktım, ilk 5'er metrelerde tek kırmızı, sonrakilerde 3'lü kırmızı, en sonuncusu mavi.
Gelecek sene karaya aldığımızda bunu düzeltmek lazım.
Kefalos'tan çıkarken hız kesince, oltayı dibe taktım. Poyrazla çıktık.
En doğudaki kumsalda demirleyip, yüzme molası verdik. Haldun'un mümkün olduğu kadar sığ suya demir atmak gibi bir fantezisi var. Nedense?
Dibe oturduk, tornistan falan kurtulduk bu sefer...
Sabahki hava kaldı ve lodosa döndü.
Orsa tırmanarak adanın güney sahilini yapıyoruz. Ada çok büyük, etrafını dönmek günler alır. Kapıkaya koyunda, 6 metreye, funda demir. Zemin çayır, çok güvenli değil ama... Tuttu bir şekilde.

4 Ağustos 2004 Çarşamba

Gelibolu-Bozcaada


Hafif rüzgar var, Poyraz.
Sabah Belediye Çay Bahçesinde kahvaltı, Alaaddin'den ançuez ve sardalye. Akıntıyla beraber 3,5 saatte Nara Burnu'nu bordaladık. İnerken trafiğe dikkat ederek, Batı yakasını takip ettik. Nara açıklarında karşı kıyıya geçerek, iki anadolu kardinali arasından geçtik. Derinlik 10 metrelerde.
Çanakkale'ye gelmeden önce Askeriye önlerinde 3 tane sabit tonoz şamandırası var. Gece geçerken dikkat edilmesi şart...
Tekrar Avrupa yakasına geçerek, sırasıyla Kilitbahir, Abide, Morto ve Seddülbahir'i bordaladık.

Boğaz'da çok sayıda yunus var.

Tatilimiz için daha çok gün var, Bozcaada'ya direkt geçmek yerine, Gökçeada yapmaya karar verdik.
Boğaz çıkışından doğuya, dipte dans eden vatosların arasından, Kefalos'a girdik. Pırıl pırıl bir deniz. Dip kum, Ege'ye hoşgeldik! 2 metreye funda demir. Girerken Aydıncık Feneri'nin açığından geçmek lazım, sığlıklar var.

Karaya yüzüp, Tuz Gölü'ne bir yürüyüş yaptık ama Gölü uzaktan dahi olsa göremedik.

Akşam yemeği midyeli ton balıklı makarna. Yanında da şarap...
Ay geç çıkıyor. Yıldız çok, gökyüzü harika.

2 Ağustos 2004 Pazartesi

Kalamış-Gelibolu

Lotus'la bu ilk açıkdeniz Ege seferi olacak.
Heyecanlıyız...

Haldun, Pınar, Hüma, Ben

23.30'da palamar çözdük. Yüksek devirlerde vuruntu var, ustalar falan geldi ve sorun yaratmayacağına karar verildi hep beraber.
Hava düşük, rüzgar hiç yok. Rota 220.
Gemi rotasının güneyinden, dolunayda Marmara Adasına doğru otopilotla seyirdeyiz.
04.00'da vardiya değişimi. Dümeni bıraktım yattım uyudum.
06.00'da tekrar kalktım. Güneş yeni doğuyor.
Oltayı hazırladım 1.00 mm beden, çift fırdöndü, arasına 400-500 gm kıstırmaç kurşun, ucunda ağır kaşık var. Tekneye lastik ile bağladım. Bakalım nasıl iş yapacak?
06.30 gibi rüzgar çıktı, hafif, kuzeyli. Genova bastım, yelken-motor süratimiz 0,30 Mil arttı.
Rüzgar üstüne koymaya başladı. Anayelkeni de açtım, motoru kapattım.
Haldun'a bıraktım tekrar yattım.
08.00 gibi rüzgar kesilmiş. 09.30 gibi Marmara Adasını bordaladık. Akıntıyı da hesaba katarak 6-6,30 Mil ortalama tutturmuşuz. Bayağı iyi.
Adanın kuzeyinden geçtik. Batı burnunda funda demir, kahvaltı ve midye.
Hayırsız Ada üstü tamamen çıplak.
Motorla yeni rota Gelibolu.
Akşama doğru tekrar rüzgar çıktı. Gelibolu açıklarında istavrit. 15 dakikada istikhakımızı tamamladık. Derin suda av veriyor, 40 metrelere indirecek uygun kurşun kullanmak lazım.
Eski liman balıkçı barınağına girdik. Ticaret limanının kuzeyinde, girişi oldukça dar. Misafir tekneler girişte sağlı sollu bağlanıyor. Sağda büyük bir motor yat var, jeneratör çalıştırıyor. Ondan uzak durduk.
Karşı sahilin sığ olduğunu çok içeri girmemek gerektiğini söylediler.
Balıkçılar söyledi, nargile ile dalıp rafa çıkartıyorlar, şu içi turuncu renkli küçüklüğümüzde küllük olarak kullanılan kabuklular... Japonlara satıyorlarmış.
Diğer ticaret limanına yürüyüş sırasında şöyle bir baktım, mümkün değil bağlanmak.
Teknede kızartma istavrit partisi sonrasında akşam tüm eşrafın çekirdek çıtladığı kordonboyunda yürüyüş yaptık. Sardalye festivali yeni bitmiş.
Yattık uyuduk...