31 Ağustos 2008 Pazar

BODRUM-ASTİPALİA/2008-X

VATHİ – TURGUTREİS
Öğlene doğru çıktık Vathi’den, zaten genelde tüm tekneler çıkıyorlar çünkü günübirlik tur tekneleri gelmeye başlıyor, yerleri biraz onlara bırakmak gerekiyor.
Vathi çıkışında hemen soldaki küçük koyda demirleyip denize girdik. Bir tekne bir çifti bu ıpıssız kumsala getirdi. Onlar da anadan üryan güneşlenip denize girdiler.
Sonra çıkıp Pserimos’a bir uğradık, inanılmaz kalabalıktı. Pek durmadık bile, bir suya atlayıp, sonra da 45 dakikada motorla Turgutreis’i bulduk.
İlkdefa Turgutreis Marina’ya giriyoruz, güzel bir marina, bizi fingerlara aldılar, sığışamadık, 3. seferinde bizi bir yere sokuşturabildiler.Tekne temizliği, toparlanma, duş falan derken uçağa ancak yetişebildik ve bir 9 günlük seyahat daha bitmiş oldu.

30 Ağustos 2008 Cumartesi

BODRUM-ASTİPALİA/2008-IX

EMBORİOS-VATHİ
Emborios’da nihayet sabah uyanınca ilk iş kendimi suya atma rutinine dönebildim. Hava sıcak, güneş ısıtıyor, rüzgar ortalığı inim inim inletmiyor.
Bu arada evvelki gece İdil beni direğe çekmişti, hem cenovanın fırdöndüsünü, hem de balon indirmiştim. Fırdöndüde hasar yok, kilidi açılmış, cenova onun için çıkmış. Balon mandarinda da snap shackle açılmış fırtına floğu ondan denize inişe geçivermiş. Balonu tutan snop shackle’den açılacağını hiç tahmin etmemiştim, keşke mandara direkt izborçolasaymışım.
Dolayısıyla bugün fazla işimiz yok. Dün direğin tepesindeyken düşürdüğüm, sevdiğim ve çok kullandığım minik bir pensesi olan çakı gibi bir şey vardı. Dalıp onu aradım bir süre. Sonra karaya çıktık yüzerek. Kumsalda oturduk, yattık, miniminnacık bir kayık limancığı var ona baktık ne şirin diye.
Tonoz bağladığımız lokantaya kahvaltıya gidene kadar öğlen olduğu için, öğlen yemeği yemeye karar verdik. Arka masamızda oldukça yaşlı üç kadın yemeğe geldi. Birisi gitti denize girdi sonra bizle muhabbete girişti. 50 senedir Kanada’da yaşıyormuş, yazları doğduğu, gençliğinin geçtiği yerlere geliyormuş. Hala hayat dolu, İdil yaşının 60 olduğunu tahmin ettiğini söylediğinde kadın bayağı sevindi. Bence 70 yaşlarında olmalı idi halbuki.
13-13.30 gibi çıktık, adanın kuzeyinden birkaç yerde daha yüzüp meşhur Almyres’i gösterip İdil’e sonra da Kalymnos Vathi’ye demirlemeyi planlıyoruz.
Genelde yelken seyriyle sevgili Xerokampos’a doğru çıkıp, uzaktan Hayk’ın arazisini İdil’e gösterip, güneye dönüp Vathi’ye doğru seyrettik. Rüzgar çok hafif 3-4 kuvvetlerinde, hava sıcak, Astypalia’dan sonra cennet gibi.
Vathi’ye varmamız akşamı buldu, baştan kara güzel bağlandık, adını hatırlayamadığım lokantanın sahibi balıkçı halatlarımızı aldı, yardımcı oldu.
Akabinde, deniz, duş, yürüyüş. Yukardaki şapellere çıktık, vadinin içlerindeki köye ve çiftlik evlerine doğru yürüdük. Çok keyifli, her şey güzel.
Akşam halatlarımızı alan adamın lokantasına gittik. Zaten orayı gitmeyi düşündüğümüzden ama. Kapısında “fresh fish, not from the fish farm” diye yazılı diye.
Genç bir oğlan servis yapıyor, Alman çocuk ama Yunanca da konuşuyor. İngilizcesi gayet iyi. Meğerse biraz evvel görüp de çok beğendiğimiz, işte yelkencilik dediğiniz 21 feet Beneteau ile geziyorlarmış. Hem de 4 kişi. Yunanlı babası, Alman annesi ve kız kardeşi ile. Treyler ile tekneyi Ege’ye getirip her yaz buralarda dolaşıyorlarmış. Münih’de yaşıyorlar. Çocuk 16 yaşında ama inanılmaz akıllı, yaşına göre çok bilgili ve görgülü. 2 hafta sonra okulu açılacakmış, birkaç gündür bizim lokantada garsonluk yapıp harçlığını çıkartıyor. İdil de ben de çok sevdik çocuğu.
İleriki masada sürekli şen kahkaların yayıldığı bir masa var, 3 kız, 1 erkek Türkler. Vathi’nin girişinde Amerikan bayraklı dev bir motor yat var. Ondan gelmişler, çok gençler. 20’li yaşlarda, adam belki 30’ların başlarında. Kimbilir hangisinin babasının teknesi?
Bizim garson çocuk önce onlara servis yapmakta zorlanmış çünkü her yemeğe servis kaşığı gibi oralarda milletin alışık olmadığı isteklerde bulunmuşlar. Sonra uzolarla kafaları bulup sağlam bir bahşiş bırakınca bizim çocuğun sevgisini kazanmışlar.
Bazı insanlar evinde alışık olduğu adetleri gittiği yerlerde de empoze etmeye çalışıyor, bu kaşık olayı gibi, halbuki misafir umduğunu değil bulduğunu yer.

29 Ağustos 2008 Cuma

BODRUM-ASTİPALİA/2008-VIII

MALTEZANA – EMPOREİOS (KALYMNOS)
Geçen seferki seyirde Kalymnos’da Emporeios’a gidip orayı çok sevmiştim, bu kadar sefaletten sonra, oraya gidelim ve İdil de orayı görsün istiyorum, gerçi çok kuzeye rota tutacağız ama, tutturabiliriz diye düşünüyorum, 7-8 saatlik bir seyir hesaplıyorum.
Sabah erken çıktık, güney doğu burnunu dönüp, Kalymnos’un kuzeyine doğru rota tutuyoruz. Hızımız rotamız çok iyi, hava da iyi sayılır, ama yelken 1.camadanda. Fırtına floğu çok işe yarıyor hızımız 6 milin altında değil, güzel bir seyre başladık, nihayet aksilikler sona erdi derken, fırtına floğunu yukarı çekerken kullandığım tek direğin tepesine giden balon mandarının snap shackle’nden fırtına floğu kurtulup denize düşürverdi.
Flok yelkenini çekip denizden çıkardım, sardım, öne bağladım. Artık tek ana yelkene kaldık. Hızımız çok düştü, 4 mille falan gidiyoruz. Motoru hafif çalıştırdım, hızımız arttı, ama dalga var yalpadayız, motoru zorlamayı pek istemiyorum.
Idil yattı…
Tek başına seyrederken, motoru kapamaya karar verdim, hız düşük de olsa, sağlam bir seyir yapalım, gece varalım ama adam gibi varalım napalım, daha fazla hasarı riske etmeyelim.
Motor kapalı, iyi bir trimle hızımız yine de 5.5 – 6 ları buldu. Oto pilot tutmuyor.
8 saat kadar sonra Emporeios'a vardık, tonoza bağlandık, hava ısınıverdi, rüzgar normal seviyelerde, sevimli, sakin, güzelim Emborios. Soluğu geçen sefer keşfettiğimiz Harry’s restoranda aldık.
Ay ay ay keyfimiz nihayet yerine geldi. Normale döndük, Astypalia’dan kurtulduk.
Düşünüyorum da şanssız bir adacık. Halbuki ne kadar güzel güney şekilleri. Tarihte korsanların ana mekanı, stratejik konumu, çok korunaklı koyları ile korsan ini. Adalılar da korsanlara sıcak bakmışlar. Osmanlı donanması senede bir kere uğrayıp vergi toplarmış, başka da hiç uğramazmış.
Harry’s deki sıcak karşılama, güzel yemekler ve süper atmosfer, ikram lokma ve likörler. Wellcome to Kalymnos… Farewell to Astypalia.

28 Ağustos 2008 Perşembe

BODRUM-ASTİPALİA/2008-VII

VATHİ – MALTEZANA
Sabah 6 da kalktım, karadan tekneyi çözüp, demiri toplayıp, ful giyinip, emniyet kemerini takıp, 1.dereceden camadanları basıp, dışarı doğru yol aldım. Çıkışa doğru bakıyorum, bulutlar üzerimizden öyle bir hızla geçiyorlar ki, bakalım dışarıda nasıl bir manzara bizi bekliyor.J
Dışarı çıkmamla geri koya girmem bir oldu. Camadanı 2. dereceye aldım, teknenin içini daha da neta ettim. Su alabileceğimiz vanaları kapattım, hatchler, tüm lombozları sıkı sıkıya kapattım, bu sırada İdil uyandı, o da sanmış ki biraz dalga yedikten sonra düzlüğe çıkmışız. Vathi de olduğumuzu görünce şaşırdı.
Hazırız artık, bakalım motor bizi adanın göbeğinden dışarı çıkarabilecek mi?
Dalga 3-3.5 m, 2400 devirde hızımız 2 milin altında, ama çıkıyoruz, oto pilot tutmuyor, sarsıntıdan çıkıp duruyor, yeke elde tırmanıyoruz. Şaft vurmasa devir attırıp daha kolay çıkacağız. Topu topu 2 millik bir çıkış sonra doğuya döneceğiz. 1 saatten fazla sürdü 2 mil. Öff neyse çıktık adanın karnından, öyle bir yer ki boğaz gibi tüm Ege’nin rüzgar ve dalgasını içine çekip büyütüyor, kocaman yapıyor, off yani. Çok tavsiye edilebilecek bir yer değil. Sevmediklerinize ama iyi bir sürpriz olabilir burayı çok tavsiye ederseniz.
Nihayet adanın en kuzey burnunu bulduktan sonra doğuya döndük, hava çok sert, saat 9-10 gibi bir şey olmuş, yorulduk yıprandık, cenovayı halletmek lazım 6-7 saatlik yolu bu havada bu şartlar altında gözümüz yemedi ve Maltezana’ya geri dönüp bir toparlanmaya karar verdik. Güneye pupa seyir sonrasında tekrar batıya apaz, ilk gün geldiğimizde geçtiğimiz yerlerden bir kere daha geçerek adayı tavaf ettik ve bildik Maltezana’ya demir attığımızda öğlen olmuştu.
Maltezana, Vathi’ye göre daha sevimli. Güneş yine ısıtmıyor, deniz hayal, ıslak tulumları yine de serdik dışarı.
İdil kendisini gene takı işine verdi. Ben bir yattım, neredeyse akşama kadar uyudum. Bir ara kalkıp, cenovayı indirdim. Fırtına floğumuz var, ben hiç kullanmamıştım ve merak ediyordum. Onu çıkardım, takmak üzere hazırladım. Yarın yolda kullanacağız. Sonra akşama kadar yine uyudum.
Akşam kalkıp kıyıdaki bir tavernaya gittik, etrafta tek tük insanlar var. Lokantacı son günleri olduğunu ve iki gün sonra kapatacaklarını söyledi, bu adanın sezonu 15 Temmuz – 5 Ağustos arasıymış, onun dışında iyi olmazmış. Bu kadar güneyde, ne enteresan, insan tahmin etmiyor.
Akşam şarapla keyfimiz yerine geldi, olaylar biraz daha kontrol altında, yarınki seyre kendimizi daha hazır hissediyoruz.

27 Ağustos 2008 Çarşamba

BODRUM-ASTİPALİA/2008-VI

SKALA – VATHİ
İdil Astypalia’dan ümidini kaybetti, Patmos’a gidelim diyor, çok zor bir rota, ben de gelmişken adayı iyi bir dolaşalım diyorum ve kuzey doğudaki Vathi’ye gitmeyi istiyorum. Göl gibi daracık girişi olan, komple kapalı bir koy, haritada çok ilginç duruyor, sonuçta batıya doğru ilerleyip adanın batısından kuzeye doğru çıkacağız, sonra da doğuya yol alıp Vathi’ye gitmeye karar verdik. Kuzeyde yüksek dalga olacağını tahmin ediyorum ama sadece 5-6 mil dalga göreceğimizi düşünüyorum ve yelkenle gidebileceğiz.
Skala’nın batısında güzel plajlar var, korunaklılar da, nihayet bir yerde demirleyip kendimizi denize attık. Sonra oradan çıktık, batıda ıssız bir yerde daha demirledik, çok hoş bir yerdi. Sonra kuzey batıya doğru, Ak Tiliaros’dan önce bir demir yeri daha var, orada da demirledik, hoş bir yer. Sonra haydi dedik, dayak yemeye ufaktan çıkalım. Önce adayı güneyden kuzeye motorla çıkacağız. Yol haritada temiz gözüküyor, gel gör ki her yer inanılmaz sığlıklar ve kayalıklarla dolu gece kesinlikle geçilmemeli. Mecburen geçilecekse kıyıdan 1 mil açıktan seyredilmeli. Sevimsiz bir çıkış oldu, sığlık ve kayalıklar sürekli bizi tedirgin etti. Denizin ortasında diş diş kayalar sudan azıcık çıkmışlar, dalgalar üstünde patlıyor, beyaz köpükler yok olunca bir an siyah siyah gözüküveriyorlar.
Neyse daha kötüsü kuzeyi çıkıp doğuya dönüp adanın iki kelebek kanadının arasındaki boşluğa girince başladı. Deniz tahmin ettiğimden daha yüksek. Rod Heikell Fokia adasının arasının ortasından geçiş vermiş rota, rüzgar ve dalga açısından oradan geçmek en uygundu. Sadece cenovayı az açtık, apaz seyirle çok hızlı Fokia’ya doğru ilerliyoruz. İdil pek iyi değil, içerde yatıyor. Dalga oldukça yüksek. Fokia’ya çok hızlı yaklaşıyoruz, geçişi görmeye çalışıyorum.
Gel gör ki geçiş meçiş yok, her yer kaya. En güneyde ana adayla arasında da geçiş varmış Heikell’in haritası, ulan inşallah vardır diye pupa dalgalarla aşağıya akıyoruz, eğer yoksa tüm Fokia’yı bu dalgada yukarı çıkmak hiç sevimli olmayacak. Ana ada Astypalia ile Fokia arasındaki 20-30 m lik dar bir geçiş var gibi, pupa’dan orsaya döneceğiz, n’olur n’olmaz motoru çalıştırdım geçişe yaklaşırken, sığda olsa 4-5 den geçiliyor. Sonrasında orsa yukarıya. Cenovayı tam açtım. Yelkenle ilerlerken, cenova en yukardan yırtıldı ve aynı zamanda kilitten çıktı ve aşağıya kaydı. Hemen motora geçip, cenovayı kapadım. Vathi’nin girişini kestirmeye çalışıyorum, etraf kayalık, yüksek dalga var ve dalgalar kayalara doğru şiddetle ilerliyor. O arada motor da stop etse napacağız diye düşünüyorum çünkü çok yakınız, ama yelkeni açana kadar bizi kayalara çarpabilir akıntı. Neyse motor tabi ki durmadı ve kestirdiğim yer de Vathi’nin güneşi çıkınca içeri daldık ve deniz iniverdi.
Meşhur Vathi’ye biraz maceralı da olsa girdik.
Ama değdi mi?? Hiç mi hiç çekici bir yer değil. Girişte solda terk edilmiş bir taş ocağı, garip bir fabrika bacası, süper çirkin üstünde hala inşaat demirleri olan tavernamsı bir yer ve çok çirkin bir doğa, deniz ise 0.5 metreyi göremeyeceğin kadar bulanık. Üç tekne alargada durmuşlar. Rüzgar da esiyor ama dalga sıfır tabii.
Koyun en dibine en rüzgarsız olan yerine kıçtan kara yaptık. Derinlik koyun içinde 8 ile 2 m arası, kıyılar çok sığ, fazla yaklaşmamak lazım. Biz 3.5 – 4 m ye demirledik., kıçımızı rüzgara verip karaya bağlandık.
Off yani biraz yorulduk, bir de cenova olayı var ama ona ertesi gün sakin kafayla bakacağız. Normalde yarın Kalymnos’a dönüş planlıyoruz ama hava çok sert ve yaralı cenovayla nasıl olacak tam bilemiyorum.
Akşam, yemek, içki, seyir defteri, rakı ve dışardaki inanılmaz zifiri karanlıkta geçti. Öyle karanlik ki hakikaten hiçbir şey gözükmüyor, 5 m ilerdeki bağlandığımız karayı bile göremiyoruz. Bir şey olsa referans alabilecek hiçbir şey gözükmüyor.
Sanıyorum sert rüzgar gündüzleri güneşi adaya az soktuğu gibi gece de hiç ışık adaya bırakmıyor, beraberinde sürükleyiveriyor.

26 Ağustos 2008 Salı

BODRUM-ASTİPALİA/2008-V

MALTEZANA – SKALA ASTYPELİA
Kahvaltıyı teknede yaptıktan sonra, denize menize giremeden hadi gidelim olduk. Deniz hiç davetkar gözükmüyor zaten, bir de serin üstelik ve sağlam rüzgar esiyor.
Bir iki yere uğrayıp, hiç gezemeden, Skala’ya kapağı attık, iskeleye uzun bir kalomayla kıçtan kara olduk. Kafadan öyle bir esiyor ki, herkes yamuk yumuk duruyor, bizim demir çok sağlam, bir de sancaktan koltuk aldık, çakı gibi duruyoruz.
Yukarda Ege’deki en meşhur kalelerden Astypalia kalesi var, oraya çıkmaya başladık, yolda kasabada oyalandık. Aslında şirin sayılır ama çok esiyor, fazla vakit kaybetmedik. Hele kale, manzaralar müthiş ama bir ara İdil uçuşa geçince ürktük resmen. Hele bir yerde, ben uçmadım ama rüzgardan resmen hayatımda ilk defa nefessiz kaldım. Bir rüzgar tüneli gibi ada, tüm Ege’nin rüzgarını huni gibi üstüne topluyor. Kale tamiratta, fakat yazmışlar adamlar, rüzgardan dolayı (bir iki sebep daha var gerçi) işler çok yavaş ilerliyor diye açıklama yapmışlar.
Bir de halt ettik, Chora’da yani yukarda yemek yiyelim dedik, dona dona bir hal olduk, keyif de almadık, kendimizi tekneye zor attık. Uğultular arasında tekne sağlam duruyor ya yine de memnunuz. İlerleyen saatlerde iskelemize bir tekne geldi, saat 11 falandı, uzun yoldan geliyorlar yıpranmışlar, Nisiros’dan geliyorlarmış, demirleri de tam tutmadı ama bir şekilde durdular. Biraz dayak yemişler, yorulmuşlar.
Teknede müzik, seyir defteri yazarak ve İdil’in takı çalışmalarıyla uykuya dalış yaptık.

25 Ağustos 2008 Pazartesi

BODRUM-ASTİPALİA/2008-IV

VLİKADHİA – MALTAZENA (ASTHİPALİA)
Hemen hemen 35 millik yol, göya erken yola çıkmamız lazım, her zamanki sabah keyfi meyfi derken ancak öğlen gibi çıkabildik. Rüzgar uygun ve güzel esiyor, camadansız ful arma ilerleyebiliyoruz. Hava çok sıcak değil, bayağı bir giyimliyiz. Meşhur Asthipalia ufukta gözükmeye başladı. Bu adaları kaç senedir ufukta görüyoruz, harita üstünde de çok muhteşem duruyor, bol girintili çıkıntılı kelebek şeklinde bir ada. Hep gitmeyi isteyip bir türlü gidemediğimiz adaya nihayet gidiyoruz. Onun için pek heyecanlıyız. Diğer taraftan Mehmetlere bir uzak yol yolcusu gitmeyin oraya demiş. Ama bizim görmemiz lazım bu adayı.
Gittikçe güney doğu burnuna yaklaşıyoruz, yaklaştıkça adanın sıcaklığı geliyor, çorak taş gibi bir ada. Bu sıcaklık üşümüş olan benim ve İdil’in pek hoşuna gidiyor.
Önce süper enteresan duran fiyord gibi olan Agrilithi’ye girmeyi planlıyoruz. Heikell your own paradise demiş burası için, rüzgar dışarıda gürlerken içerisi çok korunaklı oluyormuş. Şu anda hava çok kuvvetli değil, içerisi hakikaten korunaklı, ama, hay allah, çoook çirkin!!!
Maalesef bu çirkinlik durumu bu adada hep bizi takip etti sayılır. Yani bir ada nasıl çirkin olabilir, ben ilk defa görüyorum, yazık hiç güzel değil bu ada.
Agrilithi’de duralım durmayalım mı, diye bayağı bir tereddüt ettik çünkü saatte ileri ama düşünürken kendi kendimizi koydan çıkmış buluverdik. Maltezana uzak değil, 2-3 mil mesafede. Bu arada yol boyunca kıyıya yakın ilerliyoruz, toprağın renginden midir, tek tük garip binalardan mıdır, denizin bulanık renginden midir bilemiyorum.
Maltezana’da normalde alargada duruluyor. Ufak bir iskele liman gibi bir şey var, oraya yer varsa aborda olmak veya kıçtan kara olmak mümkün. Biz demir atıp alargaya bir güzel yerleştik. Bizim dışımızda eskiden Maltalı korsanların cirit attığı koca yerde 3-4 tekne var. Hepsi de bakıyoruz uzun yol tekneleri gibi duruyor. Tam arkamızdan eski püskü bir katamaran var, içeride yaşlı bir çift, arada bir görüyoruz, hiç karaya çıktıklarını görmedik, arada sırada teknenin üstünde hiçbir şey yapmadıklarını görüyoruz. 3 gün sonra buraya döndüğümüzde yine bıraktığımız gibi duruyorlardı.
Alman bandıralı, artık böyle bir hayatları var anlaşılan. Aslında tanışmak lazımdı onlarla.Akşam bota atlayıp karaya, ilk defa Asthipalia’ya ayak bastık. İçerlerde İtalyan dizayn bir lokanta bulduk, servis normalin üstünde yavaş ve eksiklerle doluydu ama napalım. Şarap ve greek salad hep garanti iyi.

24 Ağustos 2008 Pazar

BODRUM-ASTİPALİA/2008-III

GÜMÜŞLÜK – VLİKADHİA (KALIMNOS)
Sabah süper rüyalara dalmışken, güm diye şiddetli bir sesle uyandırıldım, nooluyor diye bakmaya fırladım, meğerse Atilla ve Barbaros botla gelip refleks testi ve uyandırma harekatı yapıyorlar. Hızlı tepkimden dolayı aferin aldım.
Barbaros bizim teknede oyuna dalmışken Atilla’da fırsattan istifade kendi teknesine gidip motoru falan çalıştırdı. Sonra hep beraber Atillalara kahvaltıya gittik. Mükellef ama sağlam bir kahvaltıdan sonra alışveriş ve akabinde haydi yolcu yolunda gerek artık diyerek vedalaştık, Mervenin kalın burada naapıcaksınız Yunan adalarında ısrarlarına rağmen botumuza atladık yallah tekneye. Merve Yunan adalarından niyeyse anormal soğumuş, hiçbir gücün artık kendisini o adalara götüremeyeceğini söylüyor. Ne adaları ne de insanlarını sevmiş.
Aldığımız eşyaları yerleştirip, koydan çıktık, böylece bir tekneye daha yer açılmış oldu, herhalde ufacık yerde en az 25 tekne vardır. Yelkenleri bastık, ful arma Kalimnos’a doğru yol alıyoruz, 2-3 tramolayla Vlikadhia girişine geldik, içerisi çok korunaklı ve sakin. Buraya 4 sene önce de gelmiştim. Demir tutmasının zor olduğu bir yer. 4 sene önce Mustafa sabah denize atlarken, tüm gece tutmuş olan demir bir anda kurtulmuş tekne kayalıklara sürüklenmişti, ben kayalıkların üstüne çıkıp nasıl olduysa tekne hiçbir yere değmeden tutuvermiştim. O zaman şanslıydık, ama bu sefer işi şansa bırakmamak için, rüzgar esen taraftan kıçtan kara, uzun demir güzel sağlam durduk. Akşam çok sakin olan koyda güzel bir yemek yedik, şarap içtik. Keyifli keyifli yatağımıza çekildik.

23 Ağustos 2008 Cumartesi

BODRUM-ASTİPALİA/2008-II

YAHSİ – GÜMÜŞLÜK
Sabah kahvaltıya siteye gittik, İdil’le oturuyoruz, Mehmetler henüz ortalıkta yok ama gözümüz sitenin girişinde. İdil gelenlere bakarken şu çocuk da ne kadar Barbaros’a benziyor dedi, ben de aynı anda ulan şu kız da amma Merve’ye benziyor diye düşünüyorum ama söylemiyorum. İdil Barbaros deyince ben de Merve dedim, yok onlardı, değildi derken, aaa olacak şey değil dünya küçük işte, Barbaros bu, diğeri de annesi Merve. İdil bir koşu Barbaros’a sarılıp kaptı, herkes şaşkın. Meğerse onların bir arkadaşı da aynı sitede eve tutmuş, o gün de onları oraya davet etmişler. Biraz sonra Atilla’da çıka geldi. Ne güzel oldu. İyi muhabbet, sonra Mehmetler de geldi, olay büyüdü.
Bir müddet sonra Barbaros kayboldu, aramalar yapıldı, dağılıp arandı, falan filan derken bu sefer de Barbaros bulundu tekne kayboldu… Ama Mehmet ve Nalan’ın tüm aile eşrabı da kayıp Allahtan. Tahmin ettik bunlar karambolde açılıverdiler diye. Anca öğleden sonra dönebildiler. Bu arada Barbaros’un kaybolmasından ve oranın çok gürültülü ve kalabalık olduğuna hükmeden Merve hemen Gümüşlüğe dönmeyi istedi ve onlar gittiler. Atilla’da o sabah bir sürü taze balık almış akşam bizi yemeğe davet etti.
İdil de hep tekneyle Gümüşlük’e gitmeyi istiyordu. Bizim planlara aslında süper uymuyor ama olsun. 4 gibi çıktık, kısa yol değil, en az iki saat yani. Yelken ve bazen motor 6 gibi vardık, alışverişi de Gümüşlükten yapmayı planlıyoruz. Atilla’nın teknesi Cool Breeze de orda, ona yakın bir yere demirledik, içerisi tekne kaynıyor bu arada, tekneler koyun ağzından taşacak neredeyse, öyle bir durum var. Ama müthiş korunaklı harika bir koy. Zamanında Mindoslular mesken tutmuş buraları, dolayısıyla hesapta sit alanı göya buralar, ki Allahtan öyle, bir de sit alanı olmasa ful ağzına sıçılır buranın, koyun içini bile betonla, siteyle doldurur bu yağmacı zihniyet. Şu anda ağzına sıçılmışlıkla sıçılmamışlık arasında bir nokta. Bir de son senelerdeki tarihinde önemli olay Nurettin Ersin Paşa durumu. Mindoslular gibi o da burayı mesken tutmuş, kendi çapında sit alanı oluşturmuş. Nurettin Ersin, Kenan Evren’in devresi, 12 Eylül’ün önemli paşalarından, şimdi kendisi sizlere ömür. Atillaların kaldığı evde Nurettin Paşa’nın meşhur evi, varisleri kiraya veriyormuş artık.
Neyse allah rahmet eylesin, adamcağızın evinde Atilla’nın yaptığı süper balıkları ve zeytinyağlı fasulye, barbunyaları keyifle mideye indirdik.

22 Ağustos 2008 Cuma

BODRUM-ASTİPALİA/2008-I

BODRUM
5 gün dolu dolu çalışıp, bir sürü işi de yetiştiremeyip, Cuma’yı getirdik yine, İdil’le uçağa atladık ve Bodrum’a. Ordan Havaş ile ve sonra minibüsle Yeşilyurtlular sitesi, o gün Mehmet de, ablası Eserlerle arabayla Bodruma geldiler. Bizi sitenin kapısından arabayla aldılar, hemen aşağıya sahile gittik, tekne bıraktığım gibi duruyor, zaten Nalan da sağolsun arada sırada arayıp bilgi veriyordu. Geç oldu, vedalaştık, bota binip teknemize doğru küreklere asıldık.

17 Ağustos 2008 Pazar

BODRUM-KOS-PSERİMOS-KALİMNOS-LEROS-YAHŞİ/2008-IX

KOS – YAHŞİ
Nalan’ın ailesi Yahşi de yazlık ev tutmuş, tekneyi oraya bırakma planı var. Biraz dolandıktan sonra, Aspat, Bağla falan derken bulduk Nalanları. Bir tonoza bağlanıp botla Eda’yı karaya bıraktım, taksi geldi ve Eda uçağa rahat yetişti, Sapanca’ya gidecek o gün ve ertesi gün iş hayatına geri dönüş…
Demir için çok uygun bir yer, deniz harika, Yeşilyurtlular sitesi diye bir yerde kalıyorlar, oldukça yeşil.
Tekneyi tonozdan alıp uygun bir yere demirledik. Zemin kum çok iyi tutuyor, derinlik 4-5 m.
Hep beraber karaya çıktık, Nalanlarla muhabbet, deniz sefası kahvaltı mahvaltı derken öğleden sonra oluverdi, benim uçak 20.30 da, Nur 9 da veya 10 da otobüsle gidiyor, Esra ise şanslı, bir hafta daha Bodrum’da, abisi Engin de kalıyor. Engin de kız arkadaşı Pınar’la geldi, ekip bayağı büyüdü.
Tekneyi temizleme planım var, Esra, Nur, ben tekneye döndük. Eşyalarımızı topladık, teknenin yerini değiştirip 1 hafta kalabilecek kimseye engel olmayacak bir yere demir attım. Tekneyi bayağı bir pırıl pırıl yaptık, karaya çıktık ve Bodrum Havaş’a doğru, Nalanlarla vedalaştıktan sonra gazladık.

16 Ağustos 2008 Cumartesi

BODRUM-KOS-PSERİMOS-KALİMNOS-LEROS-YAHŞİ/2008-VIII

EMPOREİOS – KOS
Yol uzun, bastık yelkenleri, rüzgar da şansımıza çok az bu sefer, 5-6 saatte çoğu motor seyriyle Kos marinaya ulaştık. Her cumartesi olduğu gibi hesapta yer yok. Marina önünde demirledik, bir süre sonra Stavros geldi, bizi içeriye aldırdı.
Sıcak banyolar, temizlik, Yannis’e evrakları teslim ettik, resmi çıkışımızı yapacak, tel nosu, kartı bizim evrak çantasında. Akşam 7 gibi evrakları teslim edene kadar, gittik dandik bir sahilde denize girdik, ben uyuya kalmışım, galiba Eda’yla Esra da. Acayip süper bir dondurmacı var orda, hemen dondurma aldım, Marinaya döndük. Yannis bir süre sonra evrakları getirdi. Nur’la marinadaki kafede lafladık, sonra Eda ve Esra geldi.
8 gibi toparlanıp Town’a gittik, yine Argentinum, yemek, fotoğraflar derken, bir baktık dolunayda bir tuhaflık var… tutuluyor. Off bilmeyince insan nooluyo lan diye ürküyor bayağı. Eski zamanları düşünüyorum da kesin adamın ödü bokuna karışıyordur. Ay neredeyse komple tutuldu o dolunay akşamı, vay be amma olay ha…
Son gecemiz sakin geçti ve tekneye dönüp uyuduk, ertesi sabah erken kalkıp Eda’yı 13.30 uçağına yetiştireceğiz.

15 Ağustos 2008 Cuma

XEROKAMPOS – EMPOREIOS (Kalimnos)
Ben ilk defa deliksiz müthiş bir uyku çektim, hatta herkes kalkmış beni uyandırdılar. Onlar botla kahvaltıya çıktılar, ben de bir süre sonra yüzerek onlara katıldım. Ilgınların gölgesinde, sapasakinliğin içinde uzun bir kahvaltı ve keyiften sonra Hayk’ın arazisine bakmaya gittik, tek kelimeyle müthiş. Hayk turnayı gözünden vurmuş, harika yani… Hani bu kadar olur! Sonra sahildeki minik bir şapele götürdü bizi Hayk, kısa bir yürüyüşle ulaştık ve burası son noktayı koydu herkes Xerocampos ve Leros’a aşık oluverdi. Yeri şöyle, Hayk’ın arazisini geç, 10 dk yürü, Şapeli geöreceksin, in aşağı, sonra hiç bir şey yapma, öyle dur orda.. sonsuza kadar öylece orda durmayı isteyebilirsin.
Hikayeye göre, bu şapelin orada bulunmasının sebebi, aşağıda bir denizaltı mağarası varmış, ordan girince bir mağaraya çıkılıyormuş, mağaranın içine de bilinmeyen bir zamanda birisi Meryem ana ikonası bırakmış, durum keşfedilince de üstüne şapeli koymuşlar. Gördüğüm en etkileyici şapellerden birisi.
Yeniden köye döndükten sonra, beklenilen şekilde herkes Xerokampos’un dayanılmaz etki alanına girdiğinden kimse gitmeyi istemedi, tabi artı olarak bir de Hayk’ların çok hoş varlığı var.
Fakat yolcu yolunda gerek, yolumuz artık uzun sayılır, dönüşe geçmemizde fayda var. Hedef Emporeios, gerçi çok yakın, sadece 1 saat sürmesi lazım.
Fakat kaybolup yanlışlıkla Myrties ve Telendos’a gittik, bunun üzerine bayağı bir geriye doğru yol yapıp, 2 saatte falan Emporeios’a vardık. Tonozlar var, ama mayın gibi, çok kocamanlar. Tekine bağlandık, göl gibi, çok sakin, her yer kara gibi duruyor, hiç açık deniz gözükmüyor. Memnunuz. Bir süre sonra ay doğuverdi, dolunaydan bir gün önce.
Sonra botla karaya çıktık, çok sakin bir yer, bir kaç sevimli taverna, ve bir bar gibi bir yer var. Biz içeriye doğru yürüyelim dedik ve Yunanistan’da gördüğüm en güzel lokantaya vardık. Harry’s restaurant, Emporeios'a gidilirse buraya gidilmeli. Eda nihayet aşık olacağı İtalyanı buldu, harbiden sıkı herif. Gel gör ki herifin kız arkadaşı varmış 42 miydi 47 yaşında mıydı neydi, 24 senedir Kalimnos’a geliyormuş. Ama adam haksız değil, Kalimnos şaşırtıcı şekilde oldukça güzel… Adı Massimo, Veronalı, sabah bankada çalışıyor (ne yapıyor bilmiyoruz) öğleden sonra bit pazarında dükkanı var, bir de bir iş daha yapıyordu ki neydi hatırlayamıyorum şu anda. Yazın da Kalimnos’da anlaşılan. Massimo’yu ben de tarzıyla, tavrıyla beğendim, sağlam bir tipe benziyor.
Akşam, şaraptı, Massimoydu, herşeydi, herkes mest, tekneye döndük. Tüm gece mayın gibi olan koca tonoz tekneye çarpa çarpa beni sinir etti. Sürekli kalkıp ne yapabilirim diye neler denedim, azaldı çarpması ama komple geçmedi. Sonrada Mehmet oraya botu bağlasan tekneye çarpmaz dedi... Pek aklım yatmadı ama denemeye değer.

14 Ağustos 2008 Perşembe

BODRUM-KOS-PSERİMOS-KALİMNOS-LEROS-YAHŞİ/2008-VII

ALMYRES – XEROKAMPOS (Leros)
Ertesi sabah güzel bir kahvaltıdan sonra rüzgar kuzeyden estiği için motorla kuzeye doğru seyretmeye başladık, yolda Paleonisos sanarak Pazondaya girdik, pek enteresan bir yer değil, biraz yüzdük, en dibi korunaklı, neredeyse tek bir canlı yok gibi. Sonra gerçek Paleonisosu bulduk ama 4-5 tekneden dolayı demirlemesi biraz zor diye yakınında sakin güzel bir yerde demir attık. Paleonisos sevimli ve korunaklı bir yere benziyordu.
Bizim demirlediğimiz yer minik bir kumsal, Esra makarna yapmaya girişti, Nur hala akşamdan kalma, yemek yapacak bile hali yok. Yine bile makarnaya biraz müdahale etti, sonuçta öyle yada böyle süper makarna yedik. Deniz suyu kullandık. Tüm gece su içe içe bir hal olduk, herhalde fazla tuzdan.
Akşam üzeri Xerokampos’a vardık, 1 haftalık seyrimizin en kuzey noktası. Bir tonoza bağlandık hemen. Hayklar bizi bekliyor, yüzerek hep beraber karaya çıktık. Hayklar artık Xerokampos’lu orda arazi aldılar, ev yapıyorlar. Bizi karşıladılar, komşu İtalyanlarla bir klan kurmuşlar, çok memnun ve rahatlar Xerokampos’da.
Akşam Pandeli’ye yemeğe gideceğiz, teknede süslendik püslendik botla karaya çıkıp Pandeli’ye gitme pozisyonu aldık. Pozisyon şu şekilde, Haykların motosikletlerinden biriyle ben arkada Eda, Hayk kendi motoruyla; en arkada Esra, Nur, Laura ve çocuklar komşuları Rafael ile birlikte arabayla.
Pandeliye doğru güzel bir motor yolculuğundan sonra, Pandelide minik bir gezinti ve limana bakıştan sonra, ki tıklım tıklım tekne dolu, Zorba değil de adını hatırlayamadığım bir başka lokantada tıka basa ve içkili miçkili adam başı 10 Euroya yemek yedik. Aynı düzen geri dönüldü ve botla tekneye…

13 Ağustos 2008 Çarşamba

BODRUM-KOS-PSERİMOS-KALİMNOS-LEROS-YAHŞİ/2008-VI

VATHI – Almyres
Sabah oldu, hemen limanın yanında güzel bir denize girme yeri var, kızlar hamama benzettiler orayı, duş falan da var.
Demiri merak ettim, maskeyi takıp baktım, “ne olmuş olabilir?” diye kendi kendime sorup duruyorum. Meğerse bizim iskelemizdeki tekne demirini tamamıyla diyagonal atmış, bizim demir onların zincirin üstünde havada sallanıp duruyor, hiç yere bile deymiyor. Derinlik 3-4 m olduğu için daldım, demiri alıp yere koydum. İçim rahat etti nihayet, olay kontrol altında. Keşke evvelki akşam demir atınca dalıp baksaymışım. Neyse en azından çıkış esnasında problem yaşamayacağız. Diğer tekneler çıkarken, herkesin demiri birbirinin üstündeydi.
Mehmet demişti ki Vathinin hemen yanında çok güzel bir koy var, küçücük ama ıssız, bu koyu gördük, Vathi’den çıkınca 5 dk mesafede. Girdik ama çok ufak bir yer, tornistan yaparken botun uzun ve batan ipi dümen palasıyla tekne arasına girdi ve hemen kilitlendi, milimm oynamıyor, kayaların üstüne doğru sürükleniyoruz, üstümdeki şortla sap suya atladım, noldu diye bakmak için, durumu anlayınca ipi çektim, sağdan soldan ama fayda etmedi, tekne sürükleniyor, bıçak ve maske istedim, bıçağı bulamadılar, çıktım bıçak aldım yine atladım, önceden bütün ipini tekneden kestim, iki ayağımla palaya dayanıp ipi çekiyorum banamısın demiyor. Baktım olmuyor daldım ipi kesiti doğrultusunda kesmeye başladım ki, incelip çıksın ordan. Bu arada tekne nereye gidiyor diye bakıyorum, neyse ki tesadüfen açığa doğru sürüklenmeye başladı, tehlike geçti. İpi enlemesine kestim, asılınca çıktı. Artık kısa bir bot ipimiz var, sanki daha iyi oldu.
Bu arada bizim koya fırsattan istifade başka bir yelkenli tekne giriverdi, bize yer kalmadı. Biz de devam ettik ve gördüğüm en müthiş koylardan birine geldik, Almyres! Önce demir attık, sonra kıçtan bir Ilgın ağacına doğru bağladık ve orada kalmaya karar verdik.
Bu arada bir tekne bizim oraya gezmeye iki tur birilerini getirdi sonra 6 gibi geri almaya. Biz de koyun tam ortasında onun manevralarına hafif engel olduğumuzdan ilk geldiğinde hafif, ikinci geldiğinde ise belime kadar suya girip tekneyi komple tutarak yardımcı oldum, ikinci keresinde tekneyi sağlam tutarken, binenlerden de teşekkür ederek el sallayarak falan binerken baktım kaptan iki arada bir derede acele acele 4 plastik bardağa buzlar koyuyor, nooluyor mooluyo derken üstüne de uzo, daha ne olduğunu anlamadan 4 buzlu uzo bardağını denizin içinde neredeyse yüzen bendenizin ellerine tutuşturuverdi ve herkes birbirlerine teşekkür ederekten gidiverdi.
Neyse kimseler kalmadı, o kadar güzel ki? Yarlar beni çağırıyor, Eda’da aynı duyguya kapılmış, diğer kızlar istemediler, biz yukarıya tırmanmaya başladık. Bir süre sonra sağlam tırmanışa dönüştü, bir ufak mağara bulduk, falan filan derken bayağı zaman geçti.
Bu arada aşağıda olaylar gelişmiş. Bizim kaptan yanına gençten bir delikanlı alıp geri dönmüş, buzlar, uzolar. Kızlar tecavüze geldiler diye bayağı korkmuşlar, bize bağırmışlar, ıslıklar, mıslıklar ama tabi duymamıza imkan yok.
Biz aşağı vardığımızda özellikle Esra da bayağı bir terör havası vardı, tecavüz, hırsızlık, çeşitli teoriler.
Kaptanın adi Yannis, hadi benim tekneyle yan koylara sizi götüreyim dedi, e hadi OK dedik, Nur da OK dedi, Eda ve Esra gelmeyiz dedi, sonra biz giderken tek başlarına orda kalmanın daha kötü olduğuna karar verip onlar da geldiler ama Esra tamamiyle kızgın ve keyifsiz, biz gittiğimizde başkalarının gelip bizim tekneyi soyup soğana çevireceklerine inanıyor. Neyse sonuçta bu keyif almak için yapılan bir şey, doğru ya da yanlış Esra keyif almadığı için kaptana dedim ki Esra’yı deniz tuttu geri dönmemiz lazım, bizim koyda içelim. OK dedi geri döndük. Geri dönünce Esra da rahatladı, herkesin keyfi yerine geldi. Uzolarla birlikte, süper bir buzuki ve sirtakilerle gece oluverdi. Issız kumsal, ay, dağlar, yarlar, süper müzik ve kumların üstünde sirtakiler, danslar, gece böyle bitti.
Koyun adı, sonradan öğrendik, Ilgın ağacı, yani Almyres’miş.

12 Ağustos 2008 Salı

BODRUM-KOS-PSERİMOS-KALİMNOS-LEROS-YAHŞİ/2008-V

PSERIMOS – VATHI (Kalimnos)
Nur’un hazırladığı süper bir sabah kahvaltısından sonra, kızlara gezimizin en zor limanı dediğim Vathi’ye doğru yola çıktık, hava karşıdan esiyor ama acelemiz yok, yelkenleri açtık, Tramolalarla Vathi’nin girişine kadar geldik. Baştan kara planlıyorum ona göre ipleri, kıç demirini ayarladık, kızlara gerekli şeyleri anlattım ve dik yarların arasında ilerlemeye başladık.Vathi çok dar, manevra sahası kısıtlı, bir yere gözüme kestirdim, arkadan demiri alıp karaya başımızı verdik, Esra atlayıp tekneyi bağladı. Demir tutmamış gibi, iskelemizdeki tekneye yaslandık kaldık, tehlikeli olacağını düşündüğüm bir durum olmadığı için yeniden çıkıp demir atmayı istemedim. Fena durmuyoruz.
Kos ve Pserimos’dan sonra kızlar Vathi’ye de aşık oldular, ben abuk sabuk duruyoruz diye biraz gerginim, pek memnun değilim ama risk görmüyorum. Köyde dolaşırken bir tekneye gittiğimde kızlar taksi ayarlamışlar, dedim ki kesin bizi Kalimnos Town yani Pothia’ya götürecek. Nitekim öyle oldu, ana limana gittik, aslında ben de memnun oldum, çünkü orayı bir görmeyi istiyordum.
Ana liman ciddi çok sevimsiz, kasaba fena değil ama, öyle çok güzel olmasa da, yine bile enteresan.
Bir çok devasa sünger dükkanı var haliyle. Ben zaten tekneye sünger almıştım. Teknede doğal deniz süngeri kullanmalıyız diye düşünüyorum artık.
Güzel hesaplı bir yemek yedik, sonra dondurmacıya gittik, sonra taksiyle Vathi’ye. Yol bu arada görmeye değer, manzaralar müthiş. Ay gittikçe büyüyor, yakında dolunay olacak, dolunay gecesi normalde biz tekrar Kos’ta olacağız.
Vathi’de teknenin burnu neredeyse karanın üstünde öyle duruyor, zaten bir usturmaca koymuştum, bir tane daha koydum.
Gece yattıktan sonra, ki tilki uykusu, sabah oradan nasıl çıkacağımızı ve demirin neden tutmamış olabileceğini düşünüp duruyorum. Sonra aklıma geldi ki, yandaki tekne çıkarsa biz demir tutmadığından, rüzgar da iskeleden bastırdığından, iskeleye kayıp limana yapışırız. Bunun üzerine kalkıp sancak kıçtan koltuk aldım, böylece yandaki tekneye de çok yaslanmıyoruz, burnumuzu da karaya çok bastırmadı, demir az da olsa tutuyor olmalı.

11 Ağustos 2008 Pazartesi

BODRUM-KOS-PSERİMOS-KALİMNOS-LEROS-YAHŞİ/2008-IV

KOS-PSERIMOS
Sabah görev saati olmamasına rağmen Stavros ordaydı, muhabbet falan, telefonunu aldık
Sonradan arayıp, dini bayramlarını falan kutlamaya karar verdik. Marina’da bir tane balıkçı teknesi var, ben de nasıl oluyor da bu burada duruyor diye merak ediyordum, meğer Stavros’unmuş, kışları iş güç olmadığından balığa çıkıyormuş.
Marina’dan ayrıldık, istikamet Pserimos, güzel bir yelken seyriyle, 1.5 saatte vardık. Doğusundaki geniş koya demirledik, güzel korunaklı, deniz ve sahil zaten harika, az tekne var, akşam üstü onlar da gitti. Bir biz bir de bir tekne daha kaldı.
Yukarı çıkan bir patika görüyorum, tahminim ana limana gidiyor olabilir, akşam koyda kalıp patikayı denemeye karar verdik, hesabım 1.5 mil civarı bir yol, 30-40 dak. yürüyüş hesap ediyorum.
Akşam giyindik kuşandık, saldık kendimizi patikaya keçilerin ve çıngırak ve rüzgar seslerinin arasına. O kadar güzel bir yürüyüş ki, fotoğraf çekimlerinden 1 saate yakın sürdü limana varış. Çorak minnacık ada, minik vadileri, tepeleri, ovalarıyla ve ıssızlığıyla hepimizi resmen büyüledi. Limana doğru inerken limon bahçeleri ve sonra da güzelim, sakin Pserimos limanı herkesi adaya aşık ediverdi. Kekik kokuları, keçi melemeleri, büyük sükunet, yalnız arı kovanları, keçilerin arada sırada sessizce çalan çıngırakları hepimizin şehirde unuttuğu ama çok sevdiği şeyler.
Limana iyi ki tekneyle gelmemişiz diye düşündüm, oldukça çalkantılı. Bizim orası ise dümdüz ve sakin.
Tavernacı beni hatırlar gibi oldu ama bence yanlış hatırlıyor, neyse az ama güzel bir yemek yedik. Dönüş karanlıkta, daha doğrusu yarım ay ışığında tam 30 dk sürdü. Gece rüzgar sürekli uğuldadı ama deniz hep sakindi.

10 Ağustos 2008 Pazar

BODRUM-KOS-PSERİMOS-KALİMNOS-LEROS-YAHŞİ/2008-III

KOS-Kefalos (arabayla)
Akşam Stavros bir şekilde tehditle karışık bizi 2 gece kalmaya ikna etti. Dolayısıyla ertesi günü de Kos’da geçireceğimizden araba kiralayıp etrafı dolaşmaya karar verdik. Pazar günü Ağustosun ortasında araba bulmak hikaye, neyse zorla zorla ve biraz şansla güzel de bir araba bulduk, öğlen gibi yola koyulduk. Hedef adanın en batısı Kefalos, sonra akşam etrafı dolaşarak dönüş ve Türk köyü olan Platani de Arap Kadri’nin orda yemek.
Kefalos cok güzel, deniz harika, kumsalda saatlerce yattık, sahildeki tavernada bir şeyler yedik, fotoğraflar çekildi, çok da sakin ama her yer.
Tekneler için de güzel bir demir yeri, korunaklı, liman yok sayılır, ufak bir balıkçı barınağı, bizim tekneyle pek mümkün değil girmek.
Dönüşte çeşitli yerleri dolaşmak ki hiç birisi çok enteresan değildi. Mastikhari’deki limanı görmeyi istedim, oraya gittik, bizim için durulabilir bir yer, köy çok enteresan olmamakla birlikte idare eder.
Platani bir Türk köyü, bir çok türk lokantası var, oldukça meşhur. Arap Kadrinin orası ful dolu, biraz bekleyip oturduktan sonra, bayağı bir süre yemek alamadık. Nihayet yemekler geldiğinde hakikaten beklediğimize değdiğine karar verdik.
Akşam marina, yatış.

9 Ağustos 2008 Cumartesi

BODRUM-KOS-PSERİMOS-KALİMNOS-LEROS-YAHŞİ/2008-II

BODRUM –KOS
Yelkenin arabaları tamir olmuş, Cevdet Ustayı arayıp teşekkür ettim, 50 YTL. Ufak bir yırtık vardı, onu da tamir etmiş. (Cevdet Usta 0/533/359 64 45). Botu da bir başka usta tamir etti, 3-4 yama, 200 YTL!!! Bot zaten 1000-1200 YTL, çok pahalı geldi ama yapacak bir şey yok.
Çıkmamız öğleden sonrayı buldu, Esra, Nur, Eda alışveriş yaptılar, ben yelkeni taktım, suyu doldurdum, yataklarını yaptım, vs.
Kızlar gelince yerleştik, çıktık, bitince Bodrum yakınlarında bir demirleyip yüzdük, ekibe usturmaça takma, demir atma, tuvalet kullanımı gibi şeyleri kısaca anlattım.
Biz yüzerken bir baktım mutfakta acayip bir çalışma baş göstermiş, muhtemelen bizim teknede ilk defa kısır yapılıyor. Meğerse Nur değme aşçılara taş çıkartacak birisiymiş ki yolculuk boyunca bu durum kendini iyice teyid etti.
Ekibe gelince şöyle oluşmuştu: Esra Ege İdil’in samimi arkadaşı, Nur Esra’nın kuzeni, bir akşam yemek yerken İstanbul’da, gelmeye karar verdiler, onlar da aslında mavi yolculuğa falan gidelim diye planlar yapıp gerçekleştirememişler.
Eda ise Mehmet Okutan’ın arkadaşı, bu sene ne zamandır ilk defa deniz tatili istiyormuş, normalde dağ istiyor, dolayısıyla bu olay ona uymuş. Ben kimseye söz vermemiştim artı tecrübesiz 3 kişiyle çıkma fikri enteresan geldi.
Eda ve Esra’yı sağlam deniz tutuyor, rotayı ona göre seçtim, uzun deniz geçişleri olmayacak. Plan Kos, Pserimos, Kalimnos, Leros, Ağırlığı çok az bildiğim Kalimnos’a vermeyi düşünüyorum.
Akşam üstü kısırlarımız ve bir büyük Yeşil Efe’mizle Kos marinaya vardık. Her Cumartesi akşam olduğu gibi marina dolu, yer yok. Marinanın önünde demirledik. Bir süre sonra adamımız Stavros botuyla çıka geldi, Esra Ege sagapo falan deyince millet dışarıda beklerken içeri aldı bizi ve akşam ille yemeğe davet etti.
Giriş işlemlerini Yannis’e yaptırmak üzere evrakları verdik. Ayıp olmasın diye Stavros’un yemek davetini kırmayalım, bir yarım saat takılıp Kos Town’a gidelim diye düşünüyorum. Yeşil Efe Stavros’a…
Yemek olayı marinanın giriş kapısında, bir gittik, Stavros neler neler almış, inanılmaz, suflakiler, salatalar, patates kızartmaları, ekmekler, uzolar, recina şarapları. Süper ağırlama. Welcome to Kos, welcome to Greek Islands.
Neyse ki bizim de elimiz boş değil, rakı ve kısırlarımız var. Yarım saat oldu, 2.5 saat... Tam Stavros Esra’ya evlenme teklif edecekken, akşam tekrar belki buluşmak üzere sözleşip Town’a gittik.
Evvelki hafta tanışıp çok sevdiğimiz takı dükkanı sahibini, adını şu anda hatırlayamıyorum, ilk iş ziyaret ettik. Büyükbabası Beyoğlulu, distellerysi varmış. Yine çok tatlı karşıladı bizi, İdil’in adını hatırlıyor. Bayağı muhabbet ettik, çok çok tatlı bir insan. Dükkan adı Argentinum.
Kızlar yoldaki yelken seyri, Kos town, ve insanlara bayıldılar. Sonra tekneye döndük, herkes yerine yerlesti, Esra başaltı, Nur arka kamara, Eda dışarıda, ben tüpte…

8 Ağustos 2008 Cuma

BODRUM-KOS-PSERİMOS-KALİMNOS-LEROS-YAHŞİ/2008-I

BODRUM
Cuma akşamı hemencecik geliverdi, Eda, Esra Ege ve ben havaalanında buluştuk, Nur Bodrum da zaten, bizi bekliyor. Akşam üstü teknede buluştuk, ekip tamam. Esra ve Nur o akşam Esra’nın abisinde kaldılar, biz Eda’yla Bodrum’da bir şeyler yiyip tekneye döndük.

3 Ağustos 2008 Pazar

YALIKAVAK-YUNAN ADALARI-BODRUM/2008-X

KOS – BODRUM
Rüzgar marinanın içinde sert sayılır, öğleden önce çıktık, giriş, çıkış işlemlerini Yannis yaptı. Tel nosu tekne evraklarının olduğu çantada. Rahat ve güzel bir seyirle Bodrum’a vardık, sağda solda alargada mı, marinada mı oturalım derken marinaya gelmeye karar verdik, yelkeni tamir ettireceğim, botu da. Milta marina sorunsuz ve gayet kibar bir şekilde bizi aldı, servis ve hizmetler çok başarılı. Milta’yı çok beğeniyoruz. Akşam zar zor uçağı yetişip İstanbul’a kös kös döndük ama artık bir an önce tekne hayatına geçme planlarıyla birlikte…

2 Ağustos 2008 Cumartesi

YALIKAVAK-YUNAN ADALARI-BODRUM/2008-IX

KARDAMENA – KOS
Sabaha gelmeden önce bir de Kardemana gecelerinden bahsedelim, 300-400 m. uzunluğunda sahilde bir ana caddesi var, baştan aşağı sırf bar, arka sokağı aynı şekilde, onun arkası da. Yani inanılmaz sayıda bar bir arada, sadece İngilizler var, yunanlıların bile ne olduğunu bilmediği çeşitli İngiliz yemekleri var menülerde. Gece olunca İngilizlerin hepsi feci sarhoş oluyor. Bu arada İngiliz vatandaşlarının %70 civarı kız. Sap bir erkek arkadaşımız için Kardamena bir cennet olabilir. Kızların hepsi mini ötesi mini ve dekolte ötesi dekolte durumundalar, yaş meşrunun hafif üstü.
Neyse sabah az bir alışverişten sonra teknede kahvaltı, denize de girdikten sonra çıkışımız öğleni geçmişti, yine en rüzgarlı zamana kaldık haliyle. Rüzgar çok kuvvetli, 2. dereceden camadan ve çok az cenova bile dümen tutmuyor, cenovayı tamamen kapadık mecburen, bu şekilde apazda gösterge 7.5-7.8 gidiyoruz gösteriyor, rüzgardan kafa beyin kalmadı, ben üşüyüp kışlık paltomuzu giydim. Kos marinaya girip sıcak bir duş alma hayaliyle tutuşuyoruz. Yolda thermal sahilleri gördük, bayağı bir insanlar vardı.
Kos marinaya vardık, alargada 4-5 tekne bekliyor, ayvayı yedik mi derken telsizle aradım marinayı, negative Lotus negative dediler, peki marinanın önüne demirleyeceğiz dedik, 4-5 saat beklerseniz, sonra da biraz zor dediler. Hay allah o kadar da yol geldik, sert hava, dışarısı da dalgalı, hadi bakalım. Neyse napalım demir için ilerledik, İdil dümene geçti, fundaya hazır, tam o sırada marinanın botu üstümüze geldi son sürat, botta bir hafta evvelden hafiften tanıdığımız Stavros… Diyor ki telsizden ben size nasıl yer var diyeyim, herkes alargada bizi dinliyor, takip edin beni hemen. Oleeeey diye aynen peşinden gazladık. Yanaştıktan ve Stavros’a bir sürü teşekkürler ettikten sonra, banyo manyo, Kos gecelerine aktık.

1 Ağustos 2008 Cuma

YALIKAVAK-YUNAN ADALARI-BODRUM/2008-VIII

NİSİROS - YİALİ – KARDAMENA
Teknenin önünde durduğu tavernada kahvaltı ettik bu sefer, sonra rıhtımdan ayrılıp, demirimizi alıp, çok sevmiş olduğumuz Nisiros’a veda edip, karşı minik ada Yiali’ye doğru yelken bastık. Yine 2.camadan ancak iyi zaten. 3-4 tramolayla Yiali’de bir koyu tutturup demirledik, denize girdik. Deniz güzel, kum. Kumsallar da var, fakat adada çok büyük bir maden ocağı var. Ponza taşı çıkartıyorlarmış. Dolayısıyla hafif bir gürültü geliyor ve gemilere boşaltma yapmak için uzun platformlar kurulmuş. Ve tabi gemi falan da oluyor bazen. Sonra demir alıp, adanın diğer ucundaki kumsallara bakıp (yani batıya doğru), ki buralar daha hoş gibi, adayı dolanıp, yelkenleri yine basıp, 2. camadan, 1/3 cenova 7-7.5 knot (gerçek 6-6.40 knot olmalı) Kardamena’ya (Kos’un ortasında güneyde) doğru seyretmeye başladık. Deniz çalkantılı ama çok güzel gidiyoruz. Kısa sürede Kardamena’yı bulduk, limanı büyütüp düzenlemişler, yine bile yer sıkıntısı var. Kıçtan kara yanaştık. Sonra bir tekne yanınıza sağışabilirmiyiz diye izin istedi, iyicene sıkışarak o da durdu. Şimdi biri 40 öbürü 43 feetlik iki teknenin arasında acayip sıkışmış durumda duruyoruz.
Kardamena karaktersiz bir eğlence kasabası, havaalanına 5 km olduğu için çok package turizm alıyor, gece hayatı ünlü. Rıhtım gündüz sessiz sakin, 9 gibi dayanılmaz bir gürültü başlıyor, ne halt ettik de buraya geldik oluyor insan. Allahtan herifler yine de medeni gece 12:00 dedin mi, müzikler susuveriyor. İzin verilen, sesi sadece içerde duyulabilen bir kaç diskoda hızını alamayanlar devam edebiliyor.
Kardamena’nın hemen sağında solunda plajlar var, deniz güzel, genelde kumsal.
Akşam teknede yemek yedik, Mehmet’in bir aylık logunu okuduk, kısmen okuyamadık, yazısı bozuk abi, doktor işte, reçete gibi log yazıyor hipna kılıklı köt.