3 Şubat 2015 Salı

Hisarönü'nde bir kış seferi

Biz de Nalan ile beraber, haftalar önceden herşeyi ayarlamış, tekneye gitmeyi iple çekiyorduk.
Doğrusu bu kadar sert ihbarlar olunca acaba dedik ertelesek mi seferi diye düşündük.
Sonra vazgeçtik, yine de gittik. Rota Hisarönü
Uçaktan inmemizle beraber, günlerdir bardaktan boşanırcasına yağan yağmur dindi. Bulutlu ama yağmursuz bir havada Bodrum'dan kiraladığımız arabayla, Orhaniye'ye yola çıktık.
Yolda Çağlayan Restaurant'ta kuzu tandır molası ve ateş başı sohbeti...
Değirmenyanı'nda açık tek marketten öte beri alışverişi, tekneye vardığımızda  saat 12'yi geçmişti.
Gündüzden tekneyi ısıttırmıştık. Hava zaten çok soğuk değil.
Tekne genel olarak iyi durumda, pek bir sorunu yok gibi. Kısa bir temizlik sonrası yattık uyuduk.
Ertesi sabah çok da erken kalkmadık. Kahvaltı teknede.
Maalesef Luna Begonville'de mutfak açık değil. Yılbaşından sonra kapatmışlar.
Bu sırada telefona gelen bir mesaj ile dağıldık. Çok sevdiğimiz kardeşimiz Ömer Kırcal'ın annesi, kocaman yürekli hepimizin teyzesi Yaşar teyzeyi kaybetmişiz. Cenazesi aynı gün, İstanbul uçaklarının hepsi maalesef kalktı. İzmir uçuşları iptal. Bu kötü gününde yanında olamayacağız Ömer'in...
Yanımızda, hemen sancakta 80 feet boyunda tek direk Dynamic 80 bir kayık gelmiş. Kışı geçirmek için demirlemiş. Bize iyi oluyor, kuytusunda kalıyoruz. Mendirek gibi mübarek.
Nereye gideceğimize hala karar veremedik. Sabah, Adnan Ağabey ve Begonville'in diğer çalışanları geldiler.
Herkes havayla ilgili endişeli.
Ben de bakıyorum bakıyorum ama bizim olduğumuz yerlerde pek bir hava yok iki gün boyunca.
Ama kuzey Ege kanalı uçuruyor. Limnos Gökçeada arası 10 Bofor hava, 7 metre dalga ihbarı var.
Allah oralarda denizde olanlara kolaylık versin.
Bizim buralarda bugün iyi, yarın sertleşecek gibi. Güneyli hava, muhtemelen bizim koyların çoğunda keşişleme olarak girer. Dirsek, Sığ Liman, Selimiye ve Orhaniye'nin içinde çok eser. Simi ve Datça'da durulmaz. Bencik ve Bizans Adası'nın kuytusu korunaklıdır. Bakalım nasılsa kendi kafamızı sokacak bir delik buluruz deyip çıkma kararı aldık.
Gerçi arabamız var ama Nalan'la beraber tekneyi bırakıp kara yolculuğu yapmak bizi bozar.
Dolayısıyla iskeledekilerin şaşkın bakışları ve uyarılarına bakmadan Lotus'a atladık ve örümcek ağı gibi bağlanmış koltuklar ve tonozlardan birer birer kurtulup, açık denize yol verdik.
Kış seferlerinin en sevimsiz tarafı bu deli bağlar gibi bağladığımız halatları çözmek ve dönüşünde bağlamak.
Neyse hava gayet güzel, koya çıkınca küçük bir cenova ile motora destek olduk. Hisarönü içinde motor stop, ana yelken de camadanlı fora. Kıble gibi esiyor, önce Dirsek tarafına rota tuttuk. Olta suda...
Adaların arasından sahili tarayarak, Kuz Bükü önlerine geldik. Burası da dalgaya kapalı. Sahilde iskeleye bağlı tonozda bir tekne ile açıkta alargada tonozda bir yelkenli var. İkisi de iyi durumda. Tesisin sahiplerini arayıp bilgi verdik. Teşekkür ettiler. Bu arada vardavela ağları çok yıpranmış durumda, kesip attım hepsini.
Yola devam, bu civarda bu mevsimde açık ender restaurantlardan biri olan Sardunya'ya gideceğiz. 
Koya girdiğimizde tam kafadan çok sert bir rüzgar ile karşılaştık. Yelkenleri indirip motorla yanaşacak yer arıyoruz. Sardunya'nın önündeki iskele boş, ama üzerinde bir takım inşaat çalışmaları var. 2 ay önce geldiğimizde iskelenin esnediğini, tamre htiyacı olduğundan bahsetmişlerdi. Sanırım o.
Hiç tekne yok. Demir atıp, rüzgarı bordadan alarak yanaşmak istemedim. 
İskele geniş, eni kurtarıyor ama bordalamak da derinlikle ilgili endişeler sebebiyle rafa kaldırılınca, Belediye İskeleye yöneldik. İç taraf tamamen dolu. Dışardaki teknelerin bir çoğunda rüzgarüstü tarafa veya tekneye alınmış koltuklar mevcut, sahilden yardım almadan aralarına girmek mümkün değil.
Bir aralık var, rüzgarüstünde bir yelkenli, rüzgaraltında bir motoryattan karaya alınmış bir koltuk var. Uygun bir zamanlama ve iyi manevrayla yanaşabiliriz diye düşündük.
Esasen bu tür alengirli yerlere kafadan girmek daha iyi ancak sonradan tekneden inmesi binmesi, hele de Selimiye'nin alçak yüzer pontonu düşünülünce hemen elendi. 
İçeri girdikten sonra yan teknenin kemeresindeki koç boynuzuna kısa bir halat bağlayarak tekneyi güvene almak düşüncesindeyiz. Tekneden kimse çıkıp yardıma gelmeyince, biz de güverteye atlayarak koltuğu sabitledik. Lotus güvende...
Ama tekne sahipleri, durumdan pek mutlu olmadılar tabi.  İzinsiz teknelerine bindiğimiz için, suratlar düştü. Ama sonra hem Gezgin Korsan forumundan hem de Lotus'un blogundan tanıştığımız ortaya çıkınca aradaki buzlar eridi. Hummingbird'in kaptanı Barış Bey ve sevgili eşi Anna ile çok hoş bir sohbetimiz oldu. Uzun vadeli seyir programları yapıldı... Dostluklarına müteşekkiriz. 
Sahilden yardıma gelen Utku Bey de eşiyle beraber teknede yaşayan bir denizci. Onların da yardımları sayesinde Lotus sağ salim yanaştı. 
Ama her iki çift de bu havada denize çıkıp buralara gelmemize şaşkınlıklarını defalarca söylediler. Havanın daha da şiddetleneceği ertesi gün ayrılıp geri döneceğimizi öğrenince daha da şaşırdılar...
Bu gibi durumlarda halbuki limanlara girmek çıkmak sorun oluyor da açık denizde seyir etmek pek bir sorun oluşturmuyor, eğer kendi sınırlarını bilip, armayı zorlayacak hareketlerden kaçınılıyorsa.
Köyde yaptığımız yürüyüş, kalabalık ve müzik sesini takip etmemiz neticesinde bir düğün alayında bitti. Sabahın erken saatlerinde başlayan eğlence artık iyice yükünü almış neredeyse, biz vardığımızda bitmek üzereydi. Ege düğünlerini özellikle sevmişimdir hep. Bu da öyle oldu.
Akşam yemeği Sardunya'da ateşin başında yağda karides, denizci böreği, salata ve birkaç meze ile tamamlandı. Sabah yaptığım Webasto tamiratı sayesinde, sahilden elektrik almayacağız. Zaten bu tip fırtınalı havalarda bu istediğimiz bişey de değil. 
Ertesi sabah erkenden de kalkmadık.
Kahvaltı sonrası yürüyüş, sahilde birer kahve ile nihayete erdi.
Çıkış girdiğimizden biraz daha karışık oldu. Rüzgar daha sert. Yan tekne Barış beyin yardımları ile Lotus'u salimen çıkardık.  Küçük bir cenova ile rota uçarak Bencik. 35-40 aralığında esiyor ama Bencik'in içine girince tüm kavga gürültü arkamızda kaldı.
Botu indirmekle uğraşmamıza gerek kalmadan, kuytudaki iskeleye kıçtankara olduk.
Sahil yürüyüşü, asfalta çıkmamızla son buldu. Tekneye zamanında alarak ulaşıp, Begonville'in yolunu tuttuk. 
İskeledekiler teyakkuza geçmiş vaziyette bizi bekliyorlar.
Rüzgarın kısa bir duraklamasını fırsat bilerek iki kayık arasına hızlıca manevra ettik, yerleştik.
Tekneyi toparlamak, çöpleri atmak ve ortalığı neta edip Lotus'u bir sonraki seferine hazır etmek çok da uzun sürmedi. Güneşi batırmaya ve hatta dönüşte Marmaris'li  dostları (Tuncer ve Meryem Eliçin) ziyaret etmeye vakit kaldı. Nevzat Ağabeyi Akyaka'da bulamayınca, Halil'in yerinde bir kahve molasına vaktimiz kaldı.
200 uçak seferinin iptal edildiği bir haftasonunda zamanında kalkan Pegasus bizi şaşırttı ama biraz sallantı ve türbülansa rağmen zamanında vardık. 
Güzel bir haftasonunu arkamızda bıraktık...