5 Temmuz 2010 Pazartesi

Palamutbükü-Karaada (Bodrum)

Rüzgar bütün gece esti. Knidos'u düşünerek uyuyamadım bir süre, teknede çoluk-çocuk sert bir denize girecek bir ekip değiliz hiç. Serdar'ın da benzer endişeleri var. Daha önceden, meteoroloji tahmin sitelerinden yaptığımız incelemelerde, Pazartesi sabahının burnu dönmek için en uygun gün olduğunu tespit etmiştik... Ama hepsi tahmin işte ))Bakacağız.
Alarmları altıya kurmuştuk güye.. Ama Serdar'ın dürtmesiyle uyandım! Bu adamın iş ciddiyetine hayranım...
Benimki ya çalmamış, ya da hiç duymamışım. Neyse.
Dışarı çıktık hala üfürüyor. Limandan 2-3 teknenin demir alıp çıktığını bir kısmının batıya döndüğünü söyledi. İhbarlara göre bulunduğumuz yer o coğrafyada en çok esen yer. Güya batıya veya doğuya doğru gitsek azalacak, öğle saatleri de nispeten şimdi olduğundan daha az esecekmiş! Biraz kafa karıştırıcı tahminler ama, dur bakalım...
Burna kadar 15-17 mil yolumuz var, nasılsa saçak altı gideceğiz, baktık dönemiyoruz, geri döneriz dedik.
Önce Serdar çıkacak, bizim üstümüze bağlı. Yandan sert rüzgar bastırıyor. Rüzgarüstü açmazı son saniyeye kadar boş vermedik, fazla da çapariz olmadan çıktı kurtuldu.
Be sahile atladım birer ikişer koltukları boşluyorum. Kıçımızı rüzgarüstünde tutan koltuğu dablin yapıp tekneye geldim. Ayhan ve Nalan ırgatta...
Bu gibi durumlarda, zaten dar olan yerlerde, tekneyi rüzgarüstüne bastıracağının bilinciyle, yavaş yavaş ırgatın boşunu alarak çıkmam hiç! Dayanır tam yol motorla çıkarım. Teknelerden kurtulduktan sonra açıkta zincirin boşunu almak kolaydır...
Sol elimde açmazın çıması, sağ elimde gaz kolu, hazır mısınız diye seslendim. Evet cevabıyla gaza yüklenip, bir yandan da açmazı fora ederek daracık park yerimizden kurtulduk.
Tam "oh be" diyecektim ki önden "demir takıldı, gelmiyor" sesleri ile irkildim. Hah korktuğumuz başımıza geldi. Birisinin çapasını alıyoruz yukarı ama acaba kim, aşağısı arapsaçı gibi!
Botu tekrar öne çektim, bota atladım, bizim demiri su yüzeyine kadar vira edebildik allahtan, gelen zincirin altından bir kısa kalın halat, bir ucu koç boynuzunda-bir ucu babada. Gelen zincir askıda kalınca, bizim demiri mayna ettik, aşağıya düşünce kurtuldu, halatın koç boynuzundaki ucunu fora, tüm çaparizden kurtul!
Dolayısıyla çıkmamız bayağı uzun sürdü, neyse. Yoldayız artık.
Rüzgar kafadan geliyor. Motordayız.
Doğan güneş kuzeyimizdeki dik yarları renkten renge boyuyor. Antik çağın en ilginç medeniyetlerinden birisinin liman şehri, Knidos'a doğru rota tutuyoruz.
Akdeniz ile Ege'nin birleştiği noktadaki bu burun ve koyları hem coğrafi olarak, hem de tarihi olarak eskiden beri etkilenmişimdir hep.
Yine öyle oldu...
İskelenin yanına demir attık, Serdar da geldi bizim üstümüze bağlandı. Deniz sefası, ufak tefek işler derken, bir karara varmamız lazım. Suda maske-palet dalan Serdar, ufak ufak tarıyorsun, haberin olsun deyince. Dur demir tazeleyelim dedim. Onlar Bodrum'a doğru devam edecekler, vaktimiz dar, bize müsade biz yollanalım deyince itiraz etmedik. Önce çıktılar.
Onlar gidince, demire binen yük azaldı, taramıyoruz artık ama istim üstündeyim.
Hemen solumuzdaki Hallberg-Rassy tangır-tungur sürüklenip demir tarayınca ben iyice ifrit oldum. Bir daha Poseidon'a baktık. Değişiklik yok, cidden de Knidos'a geleli beri rüzgar azaldı nispeten.
Galiba bu sefer doğru tutturdular deyip, yola çıkmaya karar verdik. Herkese durumu anlattık, "maksimum önlem-minimum kaza" ümidiyle yola revan olduk!
Burunda denizler cidden çok hafifti. Kolaylıkla geçtik.
2 saat kadar sonra rüzgar çıktı. Yelken bastık. Sonra motoru kapadık. Günlerden sonra yelkenle fışır-fışır gitmenin keyfindeyiz...
Yarım saat kadar sonra, Serdar aradı. "Biz Kos'un doğu burnunu dönüyoruz burada şiddetli hava var" diye uyardı...
Bodrum'un doğusu korunaklı koyları rota tutmuşum. En yakını Karaada Poyraz Limanı. Bu arada tekne 8-9 milllerde yukarı doğru uçarcasına gidiyor, ne kadar yol alırsak işimiz o kadar kolaylaşır mantığındayım.
İleride havayı gördük... Bize doğru gayet hızlı bir şekilde geldi ve bir tokat gibi çarptı. Tekne ful arma olmasına rağmen, dümen dinliyor, henüz...
İçerde Ömer Deniz'i oyalayan Nalan'ı çağırdım, dümene o geçti.
Genova neyse de anayelkene camadan çok da vurmak istemiyorum eğer çok gerekli değilse... Sarma halatı kötü durumda, eğer bir koparsa yandık demektir.
Neyse yeterli olmayınca, her iki yelkeni de küçücük yaptım. Yine de süratimiz düşmedi, ama tekne çok rahatladı. Teknenin bayılması azaldı, içerde ayakta durulabilir hale geldi.
1 saat kadar sonra Poyraz Limanında, günübirlik "dım-tıss" tekneleri arasında bir yere demir atıp, herkes denize kavuşunca keyfimiz iyice yerine geldi.
Su pırıl pırıl. Demiirin zinciriyle oynaşan karagözler, ispariler, sivriburunlar, melanurları kameraya almak istedik ama su altı kamerasının şarjı bittiği için beceremedik maalesef...
Akşamüstü günübirlikçiler çekildi, koyda alargada tek bir gulet kaldı. Biz de olduğumuz yerdeki demirimiz üstünde dönerek, daha güvenli olarak uzun koltukla kıçtankara yaptık.
Güneş batmadan önce sepeti süsleyip atmayı ihmal etmedim.
Tüm gece harika bir gökyüzü altında, yıldızları ve güzellikleri konuşurken, Müyesser hanım (Nalan'ın annesi) olaya amgasını vuran sözünü söyledi: "Tatil şimdi başladı!"