29 Ağustos 2007 Çarşamba

BOZBURUN-YUNAN ADALARI-GÖCEK/2007-V

HALKİ-RODOS
Sabah bir kahvede minik bir kahvaltıdan sonra Rodos’a doğru gideceğiz. Kahvaltı yaptığımız yerde hem servisi hem her şeyin hazırlanmasını bir kişi yapıyor. Size ancak tost yaparım dedi, OK dedik, ne diyelim? Bir televizyon var. Bayağıdır seyretmemiştik, haberler kötü, her yer yanıyor. Tüm Yunanistan yanmış diyorlar, 150 kişi ölmüş, diye duyduk, bayraklar yarıya indirilmiş. Acımız insanlık adına, acılarını paylaşıyoruz. Ormanlar yanmasın, insanlar, canlılar ölmesin. Kalkalım derken kornalar çalarak bir yolcu teknesi belirdi, içi insan kaynıyor, bir anda bir de bando çalmaya başladı teknenin içinde…Korna, bando tam yanaşacaklar, yön değiştirdiler, açıldılar. Gidiyorlar. Hoppalaa. Derken geri döndüler, turlayıp gelip yanaştılar .Biz de tekneye gittik, Blue Diamond ayrılıyor, vedalaştık.. Sonra biz de çıktık, istikamet Alimna. Biraz yüzelim. Burada da yüzülür aslında, limanın içi crystal clear. 45 dk da Alimna da ıpıssız demirledik, ama rüzgara çok açık ve esinti kuvvetlendi, yolumuz uzun, Fanari diye bir yeri gözümüze kestirdik, oraya ulaşmaya çalışacağız. Saat 13:00Geniş apaz, pupa, ayı bacağı seyir, hava 5 esiyor gibi, saat 17'de Fanari’deyiz. Kıyıya yakın olunca gözüküyor, her yer surf ve kite boardcu dolu, sığ girişi var ama 2.5 m bize fazlasıyla yetiyor, içerisi dolu, borda olmuş terkedilmiş gibi duran bir yelkenliye, buralı balıkçıların yardımıyla aborda oluveriyoruz. Türkçe konuşunca arkadaşlar şaşırıyor, ben "efaristo" diyorum o "hoş geldiniz abi" falan diyor, İdil de öbür adamla muhabeti iyicene koyultmuş Türkçe zaten. Meğerse Rodos’ta çok Türk varmış. Allah Allah ne ilginç! Bize burayla ilgili genel bilgi veriyorlar, sonra Rodos adası toprağına ayak basıyoruz. Rüzgar kuvvetli ama tekne çok güvenli ve sallantısız duruyor. Limanın çevresinde nerdeyse boş bir koy yok, terk edilmiş gibi bir yer. Surf ve kiteçılar hareket getiriyor buraya, çoğu alman. Kıyıda duşlar var, banyoya ihtiyacımız var zaten. Rahat ve güvendeyiz ama medeniyet ve güzellik falan yok, İdil sevmedi burayı, bense o kadar deniz gelip güvenli şekilde durduğumuz için pek memnunum, bir de sakinlik durağanlık bana harika geliyor. Herkes kendi halinde minik meşguliyetler içinde. Balık tutan birkaç kişi, ağlarını toplayıp tamir eden Rodoslu türk balıkçılar, suyun kenarındaki kumun içinden böcek avlamaya çalışan 5 li ördek ailesi, rüzgardan eğilmiş sazlar ve ılgın ağaçları, bira ve fonda Johnny Cash, what else can you want?…Akşam yemeği için çıktık yiyecek yer arıyoruz, ıpıssız, yürü yürü bir yer gördük, sörf ve kiteciler yemekteler, alman sahibi olan bir yer, köyde bir taverna falan var mı sorduk, adam “the town is dead” dedi. Balık yok, tavuk yokmuş biz sormadık gerçi ama, pizza ve pide varmış, bahçede çeşme var, ağaçlar falan, İdil kromaj dedi, hafif öyle haklı ama napim bence fazlasıyla idare eder. 