21 Ağustos 2010 Cumartesi

Lipsi-Xerocampos



Rüzgar bütün gece deli gibi esti. Birkaç kez dışarı çıkıp demirleri ve halatları kontrol ettim. Kıç koltukları boşta olduğunda, teknenin kıçı yönü değişen sağanaklarla uyumlu olduğu için, demirlere de daha az yük biniyor. Pontondan 2-3 metre açıktayız, hemen hiç yaslanmıyor...
Sabah oldukça erken kalktım. Beni duyan Ömer ve Turhan Ağabeyler de kalkmışlar.
Havuzlukta oturmuş, yeni doğan güneşin limanda ışık oyunları oynadığı bir sırada, Ömer'in seslenmesiyle irkildik...
"Şu gelen Lotus değil mi?"...
Aynen de öyle. Bu tekneyi ne kadar uzaktan da olsa tanırım ama gözümden kaçmış işte. Haldun tek başına dümende, bir yandan da usturmaçaları falan ayarlıyor. Pontona atladık, yanaşmasına yardım ettik. Kadir ve Emine içerdeler, henüz uyanmamışlar.
Tüm gece yol yapıp, sert denizler geçmişler. Agathonisi civarında, anayelken yırtılmış. Artık tamir edilemeyecek kadar kötü...
Yedeğini Istanbul'dan istetmek lazım ama, artık Bodrum'u beklemesi lazım.
Bizim tekne eşrafı da kalkınca, Leros sabahında kahvaltı için favori mekanımız Bakery'ye gittik. Upuzun bir sofraya hep beraber kurulduk.
Biraz şehirde ve kilisenin etrafındaki dar sokaklarda dolaşma, fesleğen alma, tekne eksiklerini tamamlama, biraz bacak açma sonrasında hep beraber, 3 tekne Xerocampos'a yollanmak için hazırlıklara giriştik. Lotus'un ve Baluna'nın çıkışları kolay. Bizde bayağı teçhizat var.
Açılı atılmış iki demiri aynı anda toplayamayacağımız için, Ömer'i botla ağır admiraltiye gitti, onu elle boşunu alacak. Ben asıl demiri ırgatla topladıktan sonra manevra edip, onunla buluşacağım.
Kafadan bastıran ağır rüzgara rağmen demir tutuyor bizi, kıç koltukları rüzgaraltında olduğu için çözdük, kızlar boşunu alıyor, ben ırgattayım, bu sırada bir çağrış-bağrış! Pontonun ilerisinde devasa bir katamaranın sahibi, bağıra bağıra bişeyler diyor. Önce anlamadım, her ihtimale karşı, dümene geçtim. Koltukları alınca tabi tekne dönmüş, ama panik edecek bir durum yok. Adamdan da uzağız bayağı neden bağırıyor anlamadım.
Haldun'lar ve Turhan Ağabeyler pontonda, adamla bağrışıyorlar.
Ben tekrar ırgata geçtim, zinciri almaya başladım. Başarılı bir şekilde, Ömer'i de yakaladık, ikinci demiri elle aldık. Salimen çıktık limandan...
Sonradan öğrendiğimize göre, adam daha biz manevraya başlamadan, Haldun'a gidip, "tecrübeli mi bunlar? yanlış yapıyorlar galiba" gibilerinden bişey söylemiş. Haldun da "sen işine bak, merak etme" gibilerinden başından savmış... Kompleksli bir tip anlaşılan, var bir meselesi ama ben çözemedim, neden panik olduğunu da hiç birimiz anlayamadık, neyse!
Üç tekne de koyun çıkışında yelken basıp, arkadan gelen rüzgarla güneye yollandık. 17 mil gibi bir yolumuz var. Lotus yırtık yelkenine rağmen, bayağı performanslı. Resmen yarış yapıyor bizimle )) Tabii biz de altta kalmadık. Seyir bir anda küçük çaplı bir yarışa dönüştü...



Xerocampos her zamanki gibi kalabalık. Tonozların çoğu dolu. Kendimize bir yer bulduk, bağlandık. Lotus da yakınımızda, ama Baluna kendine çok da sağlam olmayan bir tonoz alınca, tedbir amaçlı demir de attı. İyi ki de atmış, akşam korkulan olmuş, tonoz halatı kopmuş ama demir tekneyi tutmuş.
Motorları koyup, sahile çıktık. Bir tavernaya yayıldık. Haldun'lar hayk ile buluşmaya gittiler, akşam yemeği için sözleştik.
Ömer ve Firuz normalde, yarın gitmeleri gerek ama baskılara dayanamayıp tatillerini birgün uzattılar. Bu harika, bu sayede bir ada daha yapabileceğiz, belki yolumuz üstünde, Vathi'ye geçeriz.
Hayk çok eski bir dostumuz. İlk Xerocampos'ta yıllar önce tanışmıştık. Burayı o kadar beğenmişti ki uzun uğraşlardan sonra yamaçta bir ev almıştı kendine. Evin bir bölümün apart otel haline dönüşürmüş. Bence çok başarılı...
Tekneye gidip akşam hazırlıklarımızı yaptık, yaklaşık 25 kişi upuzun bir sofraya kurulduk. Menüde kılıç ızgara var. Psari Taverna'nın sahibi, adından da anlaşılacağı gibi yaşlı bir balıkçı.
Hayk meze kültürüne çok hakim bir gurme olduğu için, kendi eliyle hazırladığı dolmalarla kalpleri fethetti. Uzun uzun sohbet ettik.
Ömer Deniz'in durumu sebebiyle, erken ayrıldık. Yattık uyuduk.