22 Temmuz 2009 Çarşamba

Orhaniye Martı Marina-Bencik



Sabah erken, Evren’in gelmesiyle uyandık. Zavallı çocuk, gecenin köründe, İzmir’den bindiği “kelle koltuk turizm” otobüsüyle, hiç uyumadan Marmaris’i zor etmiş.
Neyse… Geldi ya!
Hava oldukça sıcak olacağa benziyor. Haftasonuna doğru sıcakların daha da artacağına dair bir öngörü var. Bakalım.
Bu coğrafyada, Hisarönü körfezinin kuzey yakası ile güneyi arasında ciddi iklim farklılıkları oluyor. Körfezin batısı, Datça’ya doğru oldukça rüzgarlı. Meltem etkisini gösteriyor, batılı-kuzey batılı esmesi sebebiyle denizden gelen hava nispeten etrafı serinletiyor ve nemi azaltıyor. Koyun doğusuna gidildikçe rüzgar etkisini kaybediyor. Sıcaklar daha belirgin. Bencik ve Orhaniye gibi kuzey kıyıları oldukça ağaçlık, daha çok Gökova gibi bir bitki örtüsüne sahipken, güneye özellikle Bozburun ve Bozukkale’ye doğru inildikçe bitki örtüsü azalıyor ve Akdeniz hakimiyeti artıyor. Sanıyorum bu etki havanın daha da ısınmasına yol açıyor. Ömer “Paşa” malum, sabahları erken kalkıyor. Sıcaklar iyice bastırmadan onu alıp denize götürmeye karar verdik. Paşa’nın hazırlanması ritüeller silsilesinden oluşan tam bir seremoni! Puseti, simiti, havlusu, çantası, bezi-şusu busu derken, koca bir lojistik destek ünitesiyle yola koyulduk. Marina henüz uyanıyor, ellerinde diş fırçaları-havlularıyla marina duşu yolunda karşılaştığımız titiz Avrupalıların manidar bakışları altında, pontonlardan geçerek kumsala geldik.
Şapada şupada, diz boyu suda binbir maymunluklar yaparken, hepimizin gözü aynı anda sahilde ahtapot döven ahçı yamağına takıldı. Kocaman kovasından çıkarttığı ahtapotları birer birer döverken, bir yandan da bizi izliyordu. Meraklı bakışlarla yanına gittik. Paşa’nın denizlerin 8 kollu, bu en ilginç yaratıklarından biriyle ilk tanışması işte böyle oldu. Çocukcağız da kovasından çıkarttığı, daha henüz hazırladığı şıkır şıkır mezeliklerden birisini takdim etti! İlk ganimet ))
Bakalım seyahat bonkör başladı! Acaba nasıl devam edecek?
Çok eski dostumuz Marina Müşteri İlişkileri müdiresi Sevgili Serpil’in varlığından bağımsız olarak, Martı Marina bizim bu civarda en beğendiğimiz marinalardan. Harika bir coğrafyası var. Denize girmek için bir kumsalı ve yine ağaçların arasında hoş bir havuzu mevcut. Restoranı gayet başarılı ancak aynı oranda hesaplı olduğu söylenemez. Su, elektrik, mazot bulmak mümkün. Girişi işaretli, marina fiyatı Lotus için günlük 35 Euro.
Korsan ekibi, civar coğrafyaya dağılmış durumda. Elif adanın kuytusunda alargada, Kedi dış pontonda, HH ise hemen yan pontonda. She ve Tutkum ise henüz Bencik’te. Kahvaltıdan sonra seyre çıkmak istiyoruz.
Marina’dan son eksikleri tamamlamamız, parasını ödememiz şu bu derken saat neredeyse 11 oldu. Marina dışında bizi bekleyen She ile karşılaştık, hasret giderdik. Kedi ve Elif önde, yelken yapıyorlar. Serinlemek için Selimiye tarafındaki bir koya girdik, 10 metreye demirledik. Kedi ve Elif de üstümüze bordaladılar. HH henüz etrafta değil, Erhanlar arkadaşlarıyla beraber Orhaniye içinde, önünde iskelesi de olan bir restoran’da kalıyorlarmış. Çoluk çocuk olunca haliyle toparlanmalarının uzun sürdüğünü söyledi. Onları çok iyi anlıyorum ))
Deniz sefasından sonra her tekne kendi “eteğindeki taşları dökerek” ortaya karışık bir makarna, yaprak sarma, salata ve soğuk kırmızı şaraptan oluşan bir öğle yemeği gerçekleştirdik. Evren’in mutfak sanatları konusundaki ünü malum!
Bu arada HH de geldi, çoluk-çocuk cumburlop deniz sefası kendiliğinden uzadı, haliyle.
Hepsi üst üste bordalamış 4 teknenin, ayrılıp yola koyulması akşamüstünü buldu. Arkamızdan gelen sudaki sırtılar ile motor seyrinde, önce Robinson Otel’i sonra kardinali en son da Dişlice Adası’nı bordalıyoruz. Arkamızdan gelen başkaca motoryatlar ve yelkenliler de var. Çıkışa yakın bir koydan ayrılan yelkenlinin boşalttığı yere yönelip oldukça derine ve sahilden uzağa demiri funda ediyoruz. Manevrayı bu kadar erken ve biraz da aceleci yapma sebeblerimiz arasında sadece benim HopHop karakterim yok! Hemen dibimizde, benzer şekilde hazırlık yapan yatın ve mürettebatının da önüne geçmek de bir diğer etken. Suda 85 metre zincirin ucuna ekli en az 30-35 metre 3 kollunun, bir benzeri de sahile bağlı. Lotus zıpkın gibi yerine çakılmış vaziyette gece üstüne bağlanacak diğer tekneleri tutmaya hazır, mağrur, tek başına koyda bekliyor.
Teker teker diğer tekneler geldikten sonra, hemen dibimize gelip demir atan Fransızlar dahi keyfimizi kaçıramıyor. Çoluk çocuk herkes suda. Tabi sepet de…
Hidayet Kaptan sağolsun, Bozburun yapımı bu masterpiece’i bize hediye ederek büyük incelik göstermiş. Malum Bozburunlar bu konuda çok ünlü.
Ancak ilk deneme pek de beklenildiği verimlilikte değil. Bakacağız.
Kedi ve HH gece bizle kalmayacaklar, hava kararmadan dönmek istiyorlar.
Akşam yemeği yine ortak, yan masadan-ay pardon tekneden- köfte, közde patlıcan, çeşitli mezeler, rakı ve şarap sofranın olmazsa olmazları…
Uzun bir sohbetin ardından, Bencik’in dingin sessizliğinde yattık uyuduk.