11 Kasım 2014 Salı

Lotus Seferi

Sevgili Fatih Tanış'ın ağzından Lotus ile bir Hisarönü-Eğitim Seferi

Teknemiz Lotus
Toplamda 3 gece 4 gün süren Lotus Yat Kaptanlığı Eğitim Seyrini kısa notlarla anlatmaya çalışacağım;


Önce ekibi tanıtarak başlayım isterseniz. Ekibimiz Mehmet Erem, Selma Ömür, Can Ateş ve ben Fatih Tanış’tan oluşmaktadır efendim.

İlk gece uçaktan inip havaş ile Marmaris terminaline oradan da Selma hanım ın bizi alarak tekneye varışımızla başladı. Tekneye ulaşmamız Akşam saatlerini bulduğu için seyre çıkılmadı. Teknede kamaralara yerleşmemizin ardından  ekip olarak iskelede ayrılan masamızda yerlerimizi aldık. Aynı iskelede bağlı olan Avara kaptanı Erol Akyiğit, misafirleri Erkan Bey ve Ayşe Hanım la bir süre sonra masamızda bizlere katıldılar. Erol abiyi ben daha önceden tanıyordum fakat misafirleriyle tanışmak bizler için sürpriz oldu. Sebebini yazımın ilerleyen kısmında hep beraber göreceğiz.
12 Eylül 2014-Orhaniye-Simi 

Sabah 9 gibi kalkıldı. Seyir hazırlıklarına başlandı. Saat 10 civarı bulunduğumuz Begonvil iskelesinden avara olundu. İskele kontra kolayına bir rüzgarla 3 saat civarında sürdü yolculuğumuz. Seyirlerde hiç durmadan her boş vakitte sözlü eğitim yapıldı Mehmet Erem tarafından. Tüm ayrıntılarıyla Yat Kaptanlığının incelikleri elimizdeki yazma tahtasına ve sonrasında uygulamalı olarak haritalar ile masaya yatırıldı. 
MEREM

İlk önce dik tepelerinin ve denizinin beni her seferinde ayrı büyülediği  Thessalona koyunda deniz molası verildi, demir atma pratiği yapıldı. Orada bize Avara ve mürettebatı katıldı. Sonra Pedi’de konaklamak üzere birlikte demir alındı ve seyre çıkıldı. Yaklaşık bir saat sonra Pedi’deki beton iskele ye aborda olmak üzere hazırlık yapıldı, detaylı şekilde yanaşma taktikleri tartışıldı.
Pedi’de deniz molası verilerek dinlenildi ve daha sonra Simi’ye gitmek üzere topluca otobüse binildi. İlginçtir ki otobüste bu aylarla mı alakalı pek bilmiyorum ama yaş ortalaması sanırım 70’in üzerindeydi ve bu bize kendimizi oldukça olgun hissettirdi.  Hep birlikte Simi’de alışveriş için markete uğrandı. İhtiyaçlar karşılandı. Akşam sahilde bulunan Pandelis restaurantta likidler eşliğinde çok keyifli bir aksam yemeği yenildi. Likidlerin dozu arttıkca ekiplerde bir bir çözülmeye, samimiyet doruk noktaya ulaşmaya başladı. Nitekim sonrasında bulduğumuz çok eğleneceğimiz bir barda müzik dinlenip dans edilmeye geçildi. Artık burada dananın kuyruğu kopmuş iki ekibin de fırlamaları su üstüne çıkmış, tüm Simi bizim Ankara oyunlarıyla oynar hale gelmişti. (Aramızda Ankaralı olsaydı daha iyi olacaktı ama neyse) Saat bayağı ilerlemiş eğlencenin dibine vurulmuş likidler görevini icra etmiş bir halde dönüş için araç aranmaya başlandı. Nitekim bilenleriniz vardır. Simi’den  pediye en son araç yanılmıyorsam 23.00 dür. Nihayetinde bizim samimi eğlence anlayışımıza uyum sağlayan bar çalışanlarının da yardımıyla bir kamyonet bulunmuş ve biz erkekler kasasında yerlerımızı almış olduk.  Tabi bu arada elimizde shut bardakları (dökülürse az zayi verelim amacımız) içlerinde de Metaksa eşliğinde. Pedi ye vardığımızda kamyoneti kullanan arkadaşa lütfen kasanın damperli olduğunu söyle tarzında yakarışlar duyulmadı değil. Nitekim sürünerek de olsa bir şeklide sağsalim kayıklarımıza vardık. Bilmiyorduk ki bu gecenin macerası yeni başlıyordu. Ben hemen Mahir abinin gıcık meşhur kablosuz ses aygıtını en olası romantik müzik ile donatarak ortama bir romantzm kattım. Katmaz olaydım.  Bizim aşık misafirler Erkan ve Ayşe Lotus'un güvertede başladılar aşkın ve tutkunun dansı tangoya hemen. Neyse yine bardaklar doldu doldu boşaldı Lotus'un havuzluğunda hep birlikte. Başlandı hatıralar anlatılmaya hep birlikte. Bi ara Selma ve Ayşe hanım aşağı indiğinde Erkan abi açılmaya başlamaz mı. Abi ben aslında geçmişimi size pek anlatamadım hanımların yanında. Ben eskiden Londra Playboy vıdıvıdı sıydım. ( Ne olduğunu unuttum Playboy'dan sorumlu Londra Bakanı gibi bişeymiş) Haydaaaa kardeşim şimdi mi söylenir bu. Son gece hatta son saatlerde, engin tecrubelerinden faydalanmadan seni nasıl bırakalım dimi ama. Aklımıza gelen binbir soruyu adama yönlendirdik tabi biz hemen. O ablalar insan mı ne yer içerler de bu güzellik vb. Adam ambole olmuş bir şekilde başladı anlatmaya.  İşte ben saydığım kadarıyla 12 tanesi ile arkadaşlık kurdum şu kadar görüştüm en uzun  falan demeye. Üzerine şu anda ben bir kaç playmate kızı ile komşuyum oturduğum sitede demez mi. Muhabbetin sonrasını zaten hatırlamıyorum. (Rtük kararı ile )




13 Eylül 2014: Simi-Palamutbükü

Planımız, gece iyice dinlendikten sonra sabah uygun bir vakitte uyanıp, Palamutbüküne yani Mahir Günşıray ve Eşi Claude'un bulunduğu limana bağlanmaktı. Seyrimiz eğitim ve tartışmalarla çok keyifli sürdü. Yanılmıyorsam saat 5 civarı idi. Benim kaptanlığımda Palamutbükü ne vardık. Palamarımızı Mahir ağabeyin elinden almak ayrı bir zevkti. Ve kıçtan kara sağsalim liman a bağlandık. Bir saat kadar hoş geldiniz kokteylinden sonra  akşam yemek için sözleşerek ayrılındı. Hemen kıyıda bulunan bir restaurant ta Mahir abi, Eşi, Can, Mehmet Abi ve Selma hanım ile akşam yemekleri yenildi. Ve sonrasında gece seyri yapmak üzere hazırlıklara başlanıldı. İstikamet Dirsekbükü maksat gece seyri incelikleri eğitimi.


Bulunamayan Dirsek 

Kaptanımız üstadımız sağolsun, sayesinde konaklayacağımız koy olan Dirsekbükü ne gece seyri ile, sadece harita ve kerteriz pusulası yardımıyla tüm görebildiğimiz fenerleri haritadan kontrol ederek, hiçbir elektronik cihaz kullanmadan geldik. Ama nasıl ? …. ayrıntılarda tabiki .

Tabi ki bunun için önce üç ayrı noktadan kerteriz alındı.Bu kerterizlerden ilki bir Fener idi. İlk görülen sancak tarafımızdaki bu fenerin, yine sancağımızdaki belli bir derecede haritada ve gerçekte fenerin önünü kapayacağı bir burunun derece ölçümü yapıldı ve o dereceye kadar seyre devam edildi. Çünkü koyun tam ağzına en yakın o şekilde gelinebilecekti. Velhasıl bu rota bizi koyun ağzına, yani çıplak göz ile içerideki demir fenerlerinin görülebileceği mesafeye düşürecekti. Nitekim düşünülen pozisyona hesaplanan şekilde gelindi.
Bu arada araya bir anekdot ilave etmeden duramayacağım. Mehmet Abi hesap yapmak için bir harita masasına, bir havuzluğa mekik dokurken biz kendisini izliyor merakla bakıyoruz. Allah Allah diyorum ben içimden bu adam niye bu kadar heyecanlı gidip geliyor. Meğer Gps in pili bitmiş oda manuel harita hesabı ile yerimizi tespit edip rota belirliyormuş. Neyse koyun ağzına geldikten sonra beyler dedi ‘koy girişi biraz çetrefilli gözünüzü dört açın bir yere bindirmeyelim’ E Mehmet Abi niye Gps ten açıp bakmıyoruz koy girişine dediğimde. Yok ki kardeşim Gps in pili demez mi.(Bunu da yazmadan duramayacağım; arada kopya çekmek için onun el Gps ini kullanıyordum sorularına cevap vermek için aleti açık unutmuşum) Nası olmaz abi benim yanımda iki tane Navionics (İpad ve İphone) bir tanede Garmin Deniz Haritalı El Cihazı var deyince. Al onları tıpa yap teknene demez mi. (Bu benim yorumum tabi) ‘Ben bir saattir ne için uğraşıyorum bilmiyormusunuz ter attı her yerimden koyun ağzını tutturacağım diye niye söylemedin Fatih cim’. ‘Abi ben ders zannettim o koşturmacayı ne güzel öğreniyorduk’ dediğimde ‘Neyse bunu da iyice tatbik etmiş oldunuz’ yanıtını aldım Kaptan’ı Deryamızdan. Tabi sükunetle.

Aslinda bulunan ama biraz terleten dirsek yani.


14 Eylül 2014: Dirsek-Orhaniye

Gece seyrinin sabah 6 civarı bitmesi ile kamaralarına çekilen ekip, öğlen sularında tekrar uyandı. Sabah yapılan mükellef bir kahvaltının ardından son eğitim günümüze girmiş bulunuyoruz. İlk işimiz ‘karadan koltuk aldığımız sancak kıç omuzlukta bağlı olan halatımızı rüzgarın dirise etmesi sonucu ne yapmalıyız’ dersi oluyor ki durum da o zaten o an. Benzer uygulamaların yazı tahtası üzerinde örneklenmesinden sonra Sevgili Mahir ağabeyin Dirsek büküne yaklaştığı haberini alıyoruz. Bizde misafir ağırlamak üzere ders için dağılan tekneyi toparlamaya başlamıştık ki. Ciddi ve bir o kadar sıkıntılı bir olay gelişiyor.

Lotus su alıyor !


Bir gün önceki, sancak kontra 25 derece tam arma orsa seyirde ipuclarini veren yine sancak kic kamaranin paspasi olmustu aslında. Ama kıç kamarada iki acemi çaylak olduğumuz için biz işi uyanamadık tabi.

Evet Lotus nasıl olduğu belli olmayan bir şekilde su alıyordu.

Gelelim konuya. Hep birlikte ortalığı toparlıyoruz. Mehmet abiye kilit lazim oldu. Farş tahtalarının altında oldugunu ogrendiğim kilit kutusunu bulmaya gittim. Aman tanrim ne göreyim! Sintine tamamen sular altında. Hemen kaptana bilgi verdim. İnanmakta zorlansa da görünce ikna oldu tabi. Hemen motor bölmesi açıldı tahmini derinliği bir metre olan sintine tamamen su dolu. Mehmet abi durum değerlendirmesi yapmak için hemen traş olmaya gitti tabi. Şaka bir yana. Kaptan ilk iş hemen elektriği kesti. Çocuklar ‘sıkıntımız var’ dedi Can ve beni aldı yanına. Açın bakalın diğer farş tahtalarını dedi. Biz elimize bir kova ve maşrafa benzeri aletler alıp başladık suyu kovalara oradan da lavaboya boşaltmaya. Ben bu kadar hacimli bir sintine daha önce görmemiştim şahsen. Biz Can ile boşaltma işlemi yaparken Kaptan da aldı takımları eline fizibilite yapıyor. Nihayetinde anlaşıldı ki motorun deniz suyu alım hortumu bir şekilde hasar görerek suyu sintineye kaçırıyordu. Hemen borunun hasarlı bölgesi kesilip ek yapılarak önce bu sıkıntı giderildi. Gelelim sonra ki işlere, volan koruması civataları gevşek çıktığı için onlarda sıkıldı güzelce. Tabi benim aklımda bir soru işareti var bu motor suyun içinde kaldıysa elektrik bağlantıları için ne yapılmalıydı. Kaptana soruyorum durumu evet haklısın onlarıda check edeceğiz yanıtını alıyorum. Gerekli kontrolleri yapıyoruz. Ama aklımıza gelmeyen bir olay var motorun gevşek olan volan bağlantılarından su alıp marş motorunun içine su girmesi. Nitekim her şeyi nizami hale getirip kontrolleri de yaptıktan sonra makinaya basıyoruz ve gayet güzel çalıştığından emin olup kapatıyoruz motor dairesini. O arada Mahir ağabeyler gelmiş bize aborda olmuşlar ama biz harıl harıl su boşalttığımız için kafayı çıkarıp bir merhaba bile diyememişiz. Bizi soran Mahir abiye Kaptan ın cevabı; ‘Çocuklara ödev verdim onu yapıyorlar birazdan gelirler’ oluyor.  Biz sessiz sessiz gülüp çalışıyoruz tabi bu arada. Durumu belli etmeyeceğiz ya.  Neyse sonuçta sıkıntılar giderilip her şey halloluyor. Tabi şimdilik. 

Misafirlerimizle bir iki saat vakit geçirdikten sonra. Biz dönüş yoluna çıkmak üzere hazırlıklara başlıyoruz. Tekneyi neta edip alıyoruz demirimizi, görülen hiçbir sorun olmadığından emin olarak rotamıza giriyoruz. Hisarönü körfezinde ciddi bir rüzgar ile eğitime devam ediyoruz. Hatta o rüzgarda balonumuzu basıp ‘broşa nasıl düşülür ve çıkılır’ eğitimi alıyoruz. Ve sıra son dersimiz olan Man Over Board tatbikatına geliyor.

Yapılamayan Man Over Board !

Tüm sözel anlatım tamamlandıktan sonra hazırlanan kobay insan ( büyük bir halat rodası bağlanmış balon usturmaça) denize atılıyor. Kaptanımız Can. İlk görsel teması sağlayan Mehmet Erem ‘Denize Adam Düştü’ ikazını yaparak arkasından halat bağlı Can simidini atıyor. Can Kaptan motor çalıştırıp tatbikata geçeceği sırada aaa o da ne motor marş basmıyor. Bir daha bir daha derken hiç tık yok. Marş motoru hiç hareket etmiyor. Haydaaaa bütün ekip kopuyor tabi gülmekten. Mehmet Abi olan bizim malzemelere olacak çocuklar hemen biriniz bota diğeri de benimle makine dairesine diye komut veriyor tabi. Can bot kaptanımız bu arada. İlk geldiğimiz günden beri her boşlukta bota atlayıp koyları teftiş ettiği için ona bu lakabı uygun görmüştük.  Nitekim biz aşağı iniyoruz o da ne içeride bir duman. Mehmet abi yine elektrikleri kesiyor hemen. Makine dairesi açılıyor. Marş motorunun tüm kabloları yanmış ve motorun kendisinide zortlamış çıkıyor. O arada Can bizim kobayı almış gelmiş. Ben hemen dümene çıkıyorum. Can da elektrik okuduğu için marş motorunun başına Kaptan'ın yanına geçiyor. Evet şu an motorumuz yok ve dışarıda değişken olmakla birlikte iğnecikten gelen 20 knot civarı bir hava var. Biz bu rüzgarı geniş apaz kullanarak gireceğimiz koya en yakın düşeceğimiz noktaya dümen tutmalıyız. Bu durum çok elzem bir durum değil aslında. Nihayetinde biz Kaptanı Deryamız Merem Kaptanımızdan üç gündür zaten bunun eğitimini aldık. Ama arkamızda bir motor güvencesi olmaması tabi ki insanı düşündürüyor. Çünkü sorumluluk bende ve Lotus'un Kaptanı motor dairesinde. Ve herhangi bir hatamda bana yardıma hemen gelemeyecek durumda. O arada rüzgar benimle oyun oynuyor. İğnecikten gelen rüzgar arkamdaki tepelerin etkisiyle karışıp yön değiştiriyor. Bir iki üç derken dayanamıyorum ‘Kaptan ben ayı bacağı yapacam’ diyorum. Dur geliyorum yanıtını alıyorum. Tabi Kaptan geldiğinde rüzgar yine yön değiştirmiş geniş apaz a dönmüş olduğundan fırçayı basıyor bana. ‘İşim var çocum’ böyle devam et sen. Tamam kaptanım diyorum. Nitekim koyun girişine geliyorum rüzgar arkadan estiği için kavança atılacak bu arada. Altımdaki tekne de Lotus tabi, Denizin Fatih i olsa ohooo. Neyse atıyorum kavançayı giriyorum koya derin bir oh çekiyorum. Erol Kaptan Begonvil Restaurant ın botu ile bizi yedeklemeye geliyor. Bu şeklide sağ sağlim yerimize bağlanıyoruz. Eğitim maceramız ‘Full Eğitimle’ sonlanıyor. 

Aslında İşin Başından Beri Kimsenin Aklına Bile Gelmeyen Bir Gerçek Vardır. Oda Bu Olayların Mehmet Erem'in Ekibe Eğitim Adı Altında Yaptığı Komplolar ve Sonucundaki İşkencelerdir. Fotoğraf Herşeyi Anlatıyor.

Anlatımımda bir yanlışlığım varsa ekip arkadaşlarımdan özür dilerim. Avara ekibinin hoş görüsüne sığınarak kendileriyle tanışmaktan kıvanç duyduğumu belirtmek isterim. Ayrıca eğitimle ilgili her ayrıntıya değinemedim nihayetinde yazım eğitim değil maceralarımız hakkındaydı. Öğrettiği engin bilgilerden ötürü Sevgili Mehmet Erem e saygılarımla.