23 Mayıs 2015 Cumartesi

Sakız-Alaçatı

KAZA!
Sabah kalktığımızda hava güzeldi. Bugün gerçi yağmur ihbarı var ama henüz iyi durum.
Arabalarımız var, teknede mükellef bir kahvaltı hazırlayıp adayı dolaşmaya çıkmayı planlıyoruz. Henüz gelen giden yok. Adanın özellikle güneyindeki köyler ortaçağdan kalma çok ilginç yerler olarak biliniyor. Mutlaka gezilesi yerler, Pirgi ve Mesta özellikle önemli.
Pirgi'de kahve Mesta'da kuzu çevirme yedik.
Adada çok sayıda Türk turist var. Bayramı fırsat bilip Çeşme'den gelmişler.
Dönüşte Sakız şehrine uğrayıp alışveriş yapmayı planlıyoruz. Bir market bulduk. Şarküteri tarafı iyiydi ama içki reyonu zayıftı. Vakitlice tekneye döndük.
Arabaları teslim edip, akşam yemeğini oralarda bir yerde yiyip, gece yola çıkmayı planlıyoruz.
Planlar limana bir port polis ekibinin gelmesiyle bozuldu. Girişi yapmamız için limana gelmemiz gerektiğini söylediler. Genel olarak kesin ama kibar konuştular.
Biz de alttan aldık. Sorun olmadı ama orada daha fazla kalmamıza da olanak kalmadı.
Avara olduğumuzda saat 17.30 gibiydi. Yol üstünde Alaçatı Marina var, vakitlice oraya varmak iyi bir fikir gibi düşündük. Başımıza ne belalar geleceğini önceden hiç düşünmemiştik.
Mendirekten çıkınca rüzgarı baş omuzluktan almaya başladık. Açı çok dar. Motorla destek oluyoruz, ana yelken açık. Kanalda dalga var, Özdeniz ekibi teknenin altının pis olması sebebiyle hırpalanıyorlar. Onlara yakın seyredince nispeten rahatladıklarını görünce biz de hızımızı düşürdük.
Seyahatin başında cep telefonum kırıldı. Navionics'i kullanamıyorum. Yedek el GPS'inin de bir sebeple haritaları o bölgeyi içermiyormuş. Tam da ihtiyaç olduğunda çalışmaz ya hiç bişey...
Alaçatı koyuna karanlıkta girdik. Bu arada rüzgar iyice sertleşti, dalga boyları büyüdü. Sanki hissetmişim gibi herkese can yeleği giydirdim.
Bilenler bilir Alaçatı koyu, birden sığlaşan kumluk zemini ile karışık bir girişi var. Daha önce gece de gündüz de defalarca girdim. Koyun tam ortasında saç bir şamandıra var. Koyun doğusunda 7-8 tane lateral şamandıra var. Hiçbirisi ışıklı değil. Koyun içinde dalga var, şamandıraları kaçırmaktan endişe ediyorum. Gözüm derinlikte, Tamer de teknenin burnunda şamandıra kolluyor. İlkini yakalasak gerisi kolay.
Derken koca tekneyi bir sörf tahtası gibi kaldıran bir dalgayla kumluğa oturduk. Hemen tornistan falan basmak hiçbir işe yaramadı. Tekneyi döven dalgalar her seferinde biraz daha da oturmamıza sebep oluyor. Zemin kumluk. İçerde çocuklar var.
Telsizle marina botlarından yardım istedik. Önce biraz çekmeye çalıştılar. Ama hem çok dalga var, hem de motorları bu iş için yeterli değil. Büyük olanın krom ayağı kopunca ameliyeye son verdik.
Botlarla çocukları, Cansu ve Nihal'i sahile çıkarttık. Güzelyalı'da evleri var. Çocukların bir arabayla eve ulaştıklarını duyunca biraz olsun rahatladık.
SG ile yaptığımız görüşmeden Alaçatı balıkçı barınağından bir dalgıcın cebini verdiler. Osman Reis ile konuştuk. Bu arada Sığacık'tan Nurettin İşletici ve Rıza Usta da arabaya atlayıp kalkıp gelmişler.
Burak Özdeniz salimen içeri bağlanınca o da kendi botuyla geldi. Bize derinlik ile ilgili detaylı bilgi veriyor.
Çapayı atıık, tekneyi yatırmak için yelkeni açtık, tüm su tanklarını boşalttık. Ama nafile!
Gece yarısı saat 03.00'e kadar uzun uzun uğraşmamıza rağmen Lotus'u çıkartamadık.
Herkes çok yoruldu, kurtarma ameliyesini ertesi güne bıraktık.
Osman'ın dalgıç teknesi stop etti. Makinayı çalıştıramıyor. Benim botla yardıma gittim. Çok fazla su almışlar. Aşağıda bir kaplamanın tamamen kestiğini, içeri su girdiğini miçozların yetişmediğini söyledi. Onları tahliye ettim. İki tane yan yana terkedilmiş kayık var artık, koyda...
Gerçi rüzgar kesildi ama hala dalga var, tekne içinde uyumak mümkün değil.
Tekne içindeki değerli eşyaları bir çantaya doldurdum. Akülerin kutup başlarını söktüm.Tüm şalterleri kapattım. İçerde bir tane fener açık bıraktım. Gurcataya da demir fenerini yaktım.
Gerçi kim gelip tekneye çarpar ki diz boyu suda?
Ve Lotus'u kaderine terkedip, yarın sabaha salimen çıkmasını ümit ederek, tahliye ettik.
Arabaya binip Güzelyalı'daki eve geçtik. Yatağa girdiğimizde saat 05.30'du.
Çağla uyandı ve "teknemize birşey olmadı di mi baba?" diye sorunca artık dayanamadım...