30 Eylül 2008 Salı

Lipsi-Marathi


Lipso-Makronisi/ Marathi
Sabah bağırış-çağırışlarla uyandım. Etrafa bakındım, Haldun’lar yok. Yan tekne ayrılıyor, tabii o da ayrı bir seremoni. Neyse fazla çapariz vermeden çıktılar. Baktım kısacık zincir ucunda bir çengelli iğne, tabi yerinde durmaz tekne bütün gece bize yaslandı. Hava yükselmiş, basınç 1015 mb’larda, gökyüzü bulutsuz, hala karayelden esen 4 kuvvet bir rüzgar var. Çay suyunu koyup, fırından bişeyler kapıp geldim. Yunanistan’a yaptığımız seyahatlerde kahvaltının oldukça pahalı olduğunu tespit ettik, ve lezzetli de olmuyor. Mümkün mertebe kahvaltıyı teknede yapıyoruz. Bunu da öyle yaptık. Sonra hafif bir yürüyüş.
Lipso bir balıkçı adası. Limanı geniş, yukarı doğru dar sokaklarla şehir devam ediyor. Diğer birçok adada olduğu gibi ayrıca bir “Chora” yok. Ortada güzel bir kilise. Ancak mevsim hafif geçmeye başlamış, pek kimsecikler yok etrafta. Dükkan sahipleri ağırdan alıyorlar, geç açıp, erken kapatıyorlar.
Haldun’la İdil’e rastlamamız uzun sürmedi. Bir takıcı arıyorlarmış. İdil takılara meraklı, kendi de yapıyor. Ara sokakta buluyoruz dükkanı, Avusturya kökenli bir kadın tarafından işletiliyor. Tatlı bir hatun. Tamamen tesadüf bir kartpostal görüyoruz, hoş bir manzara. Nerede olduğunu sorduğumuzda, çok yakında bir koy tarif ediyor. "Ancak tekneyle ulaşılır, bu mevsimde gidemezsiniz" diyor. Bizim için tekne konusu sorun değil, Lotus var!
Köşedeki marketten ufak tefek bişeyler alıp, yola çıkıyoruz. Güzel rüzgar var, yolda sadece genova açıyoruz. Kısa bir seyahat. Makronisi denilen ada, Yunanca’da büyük ada anlamına geliyor, hemen her adanın etrafında irili ufaklı, yerleşim olmayan adacıkların en büyüğüne verdikleri genel isim. Güzel bir coğrafya, Küçük Sikladlar grubunda Koufonisa’ya benziyor biraz. Orayı da çok beğenmiştik. Adanın güney tarafı dik yamaçlarla çevrilmiş, suyu daha derin ama çok berrak. Mağaralar bir labirent gibi iç-içe geçmiş, görüntüleri çok hoş ama demirlemek için uygun bir yer bulmakta zorlanıyoruz. Sonuçta zaten kısa kalacağız, baştan uzun zincir döşeyip, kıçtan kayalıklara koltuk alıyoruz. Neredeyse mağaranın içindeyiz. Botla dehlizlerden geçiyoruz, bol fotoğraf. Bir ara suya daldığımda, suyun altında bir güneş ışığı huzmesi fark ediyorum. Suyun altında bir dehliz var ve karşı taraftan güneş ışığı var. Demek hava da var.
Mağara dalgıçlığı genelde tehlikeli bir girişimdir. Yapanlar bilir, emniyeti maksimumda tutmak gerekir, iki fener, iki dalış takımı-mutlaka yedekleri- ve kesinlikle kıyafet gereklidir. Kayalara yakın geçerken çizikler oluşabilir. Özetle riskli iştir. Ama baktım çok derin değil, 1,5-2 metre kadar. Elimde kamera daldım karşıya geçtim. Manzara “Beach” filmindeki gibi… Dışarısıyla hiçbir irtibatı olmayan kapalı bir koy, sanki bir atol. Haldun ve İdil giriyor, ama Nalan istemiyor. Aslında haklı.
Etrafı dolaştıktan sonra ve rutin öğle yemeği makarna, peynir, şarap ve roka-domatesten sonra hafif ağırlaştık. Beni uyku tutmadı. Güverteye çıktım, altımız 10-12 metre kayalık. Çok berrak, etrafta hiç tekne yok, muhtemel yakın zamanda da gelmemiş. Bir deneyeyim diyerekten, oltayı salladım, ucunda ekmek var. Tak asıldı! El kadar bir karagöz, iki tanesi bir kişiye yeter. Başlangıç için bayağı iyi. Gürültüye herkes kalkındı, hemen olta kutusu çıkartıldı, olta yapıyoruz. Sistem 6no, 2-3 adet beyaz-çapraz iğneli, yemli köstek 25 lik misinada, ucunda 150gr ağırlık. Aynı anda 3 tane attık, 2-3 karagöz bir tane kupez geldi. Kupezi kesip aynı sistemde yem yaptık, dipten hanoslara yatırdık biraz. Hesap belli kişi başına, 2-3 adet hanos ile çok başarılı çorba yapmak gayet mümkün. Sınır o fazlasını tutmuyoruz, tutulan balıkları hemen tel livara.
Derken, açıkta bize doğru gelen beyaz renkli bir tırhandil kayık gördük, Yunan bandıralı. 300-500 metre açığımızda iyice sahile yanaşıp baştan demir attı, motorları çalışır vaziyette, arkasındaki ağı toplamaya başladı. Zaten balık faslı bitmişti, aynen hazırlanıp, fotoğraf falan, kürekle yanaştık balıkçılara, kedinin ciğere baktığı gibi yakanıyoruz. Uzaktan işaret ettiler, yakınlarına geldik, bir torbaya kilo kilo balık doldurup bize fırlattılar. "Göz hakkı" suyun öte tarafında da varmış! Usule istinaden balığı alınca hemen sıvışmadık, ağın gelmesini bekledik. İstedikleri kadar bereketli geçmedi anlaşılan, ama bozuntuya vermediler. Akşam güneş iyice alçalınca, demir alıp yola çıkma zamanı geldi. , Rüzgar hala karayelden 4-5 esiyor. Lipso’nun batısından geçmek daha iyi bir fikir gibi geldi. Olta suda. Adayı dönünce Marathi ile Lipso arasında ciddi kayalıklar var. Arada iyi balık yapar diye düşünürken, malum ses, zaten motordayız. Çabucacık sarıp kepçeyle aldık içeri. 3-4 kg kadar bir yazılı orkinos. Solungaçlarını kesip, baş aşağı su dolu kovaya daldırdım. Kanı boşalsın diye. Kendi tuttuğumuz balıklar, sonra balıkçıların kısmeti en son da Poseidon’un lütfu.. Bugün bereketli birgün. Bu kadar balığı ne yapalım diye düşünüyoruz. İşin kötüsü bütün gün abur cubur atıştırmışız, kimse aç da değil. Karanlık basmadan balıkları hızlı hızlı ayıklayıp, kupezlerden 15-20 tanesini yanımıza aldık. Orkinosun yarısını çiğ balık yaptık. Haniler, diğer kupezler, karagözler ve orkinosun kalanı teknede önce plastik kapaklı kutusuna sonra da buzdolabına. Marathi Arkhi’den daha yakın. Üstünde yerleşim olmayan, eski bir kilise ve terkedilmiş köyü olan küçük bir ada. Güneybatısındaki melteme kapalı koyda, yan yana 3 restaurant var, tekneciler tarafından tanınıyor ve biliniyorlar. En eskisi ve iyisi en sağdaki olan, adı Pandelis. Ama önündeki tonozlar doluydu, karanlıkta iskeleye yanaşmayı göze alamadık. Biraz da denemek için soldakine gittik bu sefer. Onun da bir iskelesi var, bir charter Jeanneau 49 kıçtankara olmuş önüne. Korsan kıyafetli ilginç bir tip servis yapıyor, nitekim iskelede de bir korsan bayrağı var. Biraz bişeyler yiyeceğimizi, kendi tuttuğumuz balıkları pişirip pişirmeyeceklerini sorduk. "Ayıklandıysa yaparım" dedi. Doğrusu balıkları güzel kızartmış, akşamın o ilerlemiş saatinde yağı kızdırmış öyle atmış balıkları tavaya, gayet iyidiler. Karaf beyaz şarap, greek salad, saganaki, fava. Hepsi aynı, idare eder. Toplam 25 Euro. Gece geç saatte, her zamanki gibi kürekle tekneye dönüş. Yattık uyuduk.