13 Ekim 2009 Salı

Bir Fırtına Seferi

Sergün'ün kuzeni ve babasıyla beraber, bir Lodos fırtınasının tam ortasında yaptığı Marmara seferi. 7-8 kuvvetinde esen güneyli rüzgarlar ve dalgalarla 24 saatlik boğuşmanın kendi ağızlarından hikayesi...

Detaylı teknik bilgi ve görüşlere http://www.gezginkorsan.org/forum/index.php/topic,4616.0.htm den ulaşılabilir...


Gelibolu-Istanbul
Eylül 2009

12 Ekim 2009; Mehmet ağabeyle daha önce konuştuğumuz üzere, Kaan’ın arabasıyla İstanbul’dan sabah 10 sularında ayrılmayı planlıyordum. Çanakkale İstanbul seferi için bırakın ekip kurmayı, bana eşlik edecek bir kişiyi bile bulmak oldukça zor olmuştu. Bizim işler ters, herkes tatil yaparken turizmciler çalışır, herkes çalışırken tatil yaparlar, bu yüzden haftanın bu alakasız gününde 2-3 günlük bir seyire çıkacak birileri zor bulunuyor. Arabayla yüksek lisanstan arkadaşım olan Süphan’ı almaya gidiyordum ancak pazartesi trafiği malum, baktım geç kalacağım hemen telefonla haber vereyim dedim ki 3-4 aramadan sonra telefon ancak açıldı yorgun bir ses “ben bütün gece uyumadım, çok yorgunum gelemeyeceğim” dedi. Yolculuğa dahil olacak üçüncü kişi ise babamdı ve gelme olasılığı zaten çok zayıftı. Mehmet ağabeyle konuşup istanbuldan çıkış saatimi akşam 4-5 sularına kadar atınca üçüncü bir alternatif yol arkadaşının gelme ihtimali belirdi. Hemen cefakar kuzenim Nevcan’ı aradım. Nevcan ilk seyirini daha eylül ayında doktor Cem’in teknesi Psari’yi Marmaris Bozburun’dan İstanbul’a getirirken yapmıştı. İlk seyir için gerçekten de yanlış seçim üstelik Bozburun’dan Çeşme’ye kadar sürekli kuzeyli esen rüzgarlarla bir temiz de sopa yemiştik. Çeşme’de, 91 senesinden beri yelkenci olan 20 senelik arkadaşım İlke bile yola devam etmeme kararı almışken Nevcan İstanbul’a kadar yanımdaydı, o zaman anladım ki yeni bir denizci keşfetmiştim. Nevcan bana katılabileceğini söyleyince öğlen 12 sularında yola çıktık. Buluşma noktamız Gelibolu’ydu.
Akşam 6 sularında Gelibolu’daki küçük balıkçı limanına giren Lotus’u karşıladık. Yakıt ikmali ve limandaki meyhanelerden birinde midye bira faslından sonra Mehmet ağabeyleri geldiğimiz arabayla İstanbul’a uğurladık. Daha sonra otobüsle yola çıkan babam da bize katıldı. Babam, bir zamanlar yük gemilerinde kaptanlık yapan dedemin yanında gemicilik yapmak için liseyi bırakmış, 10 sene kadar gemilerde çalışmış, yağcılık, serdümenlik yapmış denizi çok seven ancak hayatında yelkenliye binmemiş biridir. Bu seyirde denizi seven birine yelkeni de sevdirmek çok zor olmaz diye düşünüyordum.
Alışveriş yapıp Akşam 10 sularında Gelibolu limanından ayrıldık. Hava 3-5 kuvvet lodos esiyordu ve hemen anayelkenimizi basıp cenovayı açarak ayı bacağı yaptık, son derece keyifli bir seyir oluyordu. Rakı ve biralar açıldı, insana işte hayat budur dedirten anlar hızla akıp gitti, babam da yelken güzelmiş yahu deyince keyfim iyice yerine geldi. Gece yarısına doğru yattım, sabaha karşı babam “bak bakalım Marmara Adası hangisi diyerek uyandırdı. Hava, kuvvetini biraz arttırmıştı. Cenovayı ve anayelkeni kapatıp Marmara Adası Limanına girdik, mendirekteki boş bulduğumuz bir yere bağlanarak öğlene kadar dinlendik.
Öğlen uyandığımızda hava şiddetini iyice arttırmış ve lodostan kıbleye dirise etmişti, telsizde fırtına uyarısı yapılmaktaydı ancak tekneyi Marmara Adasında bırakıp İstanbula dönmek veya orada beklemek bir alternatif gibi görünmüyordu, lakin Nevcanın ertesi gün sınavı, benim ve babamın ise işlerimiz vardı. Zaten o havada çalışan bir yolcu gemisi bulmak da imkansızdı. Adada öğlen 12 civarında kahvaltımızı edip yola çıktık. Ana yelkeni birinci camadanla küçülttük, cenovayı ise hiç açmadık, çok kuvvetli sağnaklarda dalganın da etkisiyle teknenin dümen dinlemediği, hatta köre düştüğü ve motor çalıştırmak zorunda kaldığımız bile oluyordu. Sanırım cenovayı fırtına floğu gibi, çok küçük de olsa açmak sorunu ortadan kaldırabilirdi. Aldığımız hava raporuna göre akşam 9’a kadar 7-8 kuvvet kıble ile keşişlemeden esecek, daha sonra aniden karayele dirise edecekti. Biraz da buna güvenerek seyir konforu daha fazla olduğu için rotamızı gereğinden fazla kuzeye yöneltmiştim. Hava şiddetli de olsa son derece keyifli ve hızlı bir seyir oluyordu. Tek sıkıntım, arada bir babamın sallantıdan şikayet etmesiydi. Yine de peşimize takılan yunusların da yardımıyla keyfim son derece yerindeydi.
Saat 16 sularında Mehmet Ağabey telefonla ulaştı, koordinatlarımı verince fazla kuzeye düştüğümü söyledi. Umduğumdan çok daha hızlı gitmekte olduğumuz için akşam 9’da havanın dönecek olması artık işime yaramıyordu, kaldı ki hava tahmininin yanılma payı da her zaman vardır. Mehmet Ağabey’in önerisiyle rotamı düzelttim. Artık tam apaz gidiyorduk ve seyir konforumuz azalmıştı. Kısa bir süre sonra ufukta kara belirmişti, bu şekilde akşam 9’a kadar seyrimize devam ettik. İstanbul’a yaklaştıkça hava sertleşiyor, dalgalar derinleşiyordu, 8-10 mil arasında değişen hızımız artık 10 milin altına inmiyor, çoğu dalgadan inerken 14-15 millere çıkıyordu. Dalgalardan birinden inerken 18 milin üzerine çıktık ki bu benim Lotus’ta gördüğüm en yüksek hızdı. Yeşilköy açıklarına vardığımızda üzerimizden uçaklar kalkıyordu. Herhangi bir aksilikte hava bizi hızla karaya sürükleyebileceği için karayı oldukça açıktan geçiyordum böylece Yenikapı açıklarına kadar geldik. Saat dokuz olmuştu. Yelkeni kapatıp motor seyrine dönmek için havanın değişmesini son ana kadar beklemeye karar vermiştim. Ahırkapı ile Kadıköy’ün hemen hemen tam ortasındayken rotamı iyice boğazın girişine doğru çevirdim ve rüzgarı pupadan almaya başladım. Dalgaların birinden inerken kavança yemek üzere olduğumuzu farkettim ama çok geçti. Son derece sert bir kavança yedik babam kamaradan “direk mi kırıldı” diyerek çıktı. Ne yazık ki ana yelkenimiz camadan yerlerinden yırtılmıştı. Hemen motor çalıştırıp orsaya döndük. Güverteye çıkıp ana yelkeni topladım. Kavança esnasında pusulaya çarpan ıskota makarası pusulamızı da kırmıştı. 15 dakika sonra hava birden durdu ve 5 dakika içinde karayelden esmeye başladı. Mehmet ağabeye kötü haberi telefonla verdik. Bütün gün esen fırtınadan sonra çok şiddetli bir yağmurla beraber deniz çarşaf gibi olmuştu.
Gece yarısına doğru Bebek’te Mehmet ağabey tarafından karşılandık. Çok güzel bir seyir, son dakika golüyle gerçekten çok kötü bitmişti.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder