15 Haziran 2009 Pazartesi

Karacasöğüt-II

Karacasöğüt
Sabah yine mükemmel bir Gökova güneşiyle uyandım. Etrafta koşturan çocukların kıkırdamaları, ağdan dönen bir balıkçının oflaya puflaya çalışan pancar motoru ve günübirlik tura tekneyi hazırlayan bir tayfanın taşıdığı tabak çanak sesleri koca koyun yavaş yavaş uyandığına işaret seslerdi, ufak ufak...
Hemen yanımızda kimbilir kaç gün önce suya bıraktığı sepetlerini toplayan Yaşar Kaptan ile selamlaştık. Karacasöğüt ve Gökova'da sepetçilik pek bir revaçta avlanma şekli. Benim de çok sevdiğim, mümkün mertebe uyguladığım bir yöntem. Kabaca bahsedersek Güney Ege ve Akdeniz sahillerinde sıkça kullanılan bu sepetler, tam tarif etmek gerekirse şeklen ortasında fındığı olmayan şekerpare tatlısına benziyor )). Yaklaşık, en az 70-80 cm çapında, 30-40 cm yüksekliğinde telden ya da sazdan elde yapılıyor. Yapım işi tam bir sanat, özellikle Bozburun'lu ustalar bu konuda çok meşhurlar. Tel bildiğimiz inşaat teli, ancak sepetin belli bir formu ve kavisi var. Bu kavis çok önemli, sepetin çalışmasını yani iş yapmasını bu sağlıyor, köşeli sepetler pek işe yaramıyor. Sepetin içine yerleştirilen ve dibine tespit edilen yeşillik (marul, ıspanak vs) ile ekmek ve kokmuş peynir balığı çekiyor. Uzaktan kokuyu alan balık, sepete yaklaşıyor ancak avına ulaşamayınca sepetin tellerini ve kavisini takip ederek üst tarafındaki delikten içeri giriyor. İçine grdikten sonra, görme fizyolojisi müsade etmediği için ve dolayısıyla yukarı bakamadığı için tekrar dışarı çıkamıyor. Sepetin içinde dolaşıp duruyor. Ta ki ertesi gün ya da her ne zamansa sepeti su üstündeki şamandırasına bağlı olan misina ile çekip alıncaya kadar. Bu şekilde avcılığın iyi tarafı istediğin kadar balık tutuyorsun, istemediğin balıkları çıkartıp geri atabilirsin. Yem kısmı gayet kolay. Her yere atabilirsin ve ucuz. En pahalısından sepetler 30-40 TL'yi geçmiyor. Dikkat edilecek en önemli husus sepetin pırıl pırıl olmaması. Eskimiş hatta paslanmış sepetler daha avcı! )))
Bu yüzden işi bilenler sepeti ilk aldığında suya atıyor 1-2 hafta paslanması için bekletiyor. Hatta toprağa gömenler de var! Tercihen sazlık (yani erişteliğin) yanına indirmek lazım. Sepetin gözlerinden 1-2 sine de koparttığınız eriştelereden koyarsanız yanında yenmez )) Sokkan, kupez, karagöz ve hatta çipura olası avlardan. İçinde balık olduğunda ahtapot girmesi işten bile değil )))Rutin bir av sonrasındaki görüntüyü aşağıda izleyebilirsiniz. http://vimeo.com/5214441
Sepetçilikle ilgili bu kadar geyik yaptıktan sonra Karacasöğüt'e dönelim tekrar.Çözülmesi gereken birkaç sorunumuz var. Birincisi bumba. Ayhan ağabeyle, direğe bağlanan parçayı söktük. Üstündeki kırılmış perçinleri çıkarttık. çelik perçinler, aluminyum olanlardan farklı hiç de kolay sökülmüyorlar. Elimde aynı perçinlerden var, bunlar metrik sistemde ifade ediliyor ve bendekiler 6,4'lük. Yanlış hatırlamıyorsam 4 mm'in üstündeki perçinler hepimizin bildiği perçin tabancası ile sıkılamıyor. Bu iş için iki koldan destek alınarak (aynı tel kesme makası gibi) kullanılan bir perçin aleti var. Evvelki sene sormuştum bir ara 200 küsur Euro deyince vazgeçmiştim, nasılsa bir kez kullanacağım değer mi demiştim, kendi kendime... Yanılmışım )))Sağa sola sorduk kimsede yok. O civarda çalışan Mümtaz Usta vardır, aslında marangoz ama elinden her iş gelir. "Bende de yok, üzgünüm" dedi... Demir Ağabey öğleden sonra, dümeniyle uğraşmak için Marmaris'ten bir ekip geleceğini, onlardan yanlarında getirmeleri için rica edebileceğini söyledi. Çok teşekkür ettim. Bu durumda plan biraz bozuldu. Ankara ekibinin uçağı saat 15.30 da, Dalaman'dan. Aslında Bodrum Havalimanına neredeyse aynı mesafe olmasına rağmen, Karacasöğüt'ten uçmak için Dalaman'a bilet almak lazım. Marmaristen uçuştan her 2 saat öncesinde Havaş servisi var. 25 TL.Karacasöğüt'ten Marmaris'e 20 km kadar. 40-50 dk da ulaşmak mümkün. Yaz aylarında minibüs seferleri var, ama biz oradayken henüz başlamamıştı. Kooperatiften dolmuş kiralamak mümkün 70-80 liraya Marmaris'e, 170-180 TL'ye de Dalaman'a götürüyorlar. Neyse, sonuç olarak onlar gidecekler, benim uçak geç vakit, akşam saat 19.40'da. Öğleden sonra bu tamir işleriyle uğraşırım diye düşündüm. Güzel bir kahvaltı ederek ve suyumuzu elektriğimizi doldurarak, Bayram'a da gecelik 20 TL verip, tekneyi bağlı olduğu belediye iskeleden çıkartarak kıçtankara demirde duran teknelerin arasına, uygun bir yere, uygun şekilde yanaştırdık. Koyun batısı, meltemlere kapalı. Dip yavaşça derinleşiyor, ve oldukça iyi demir tutuyor. Yaz sonlarında ve sonbaharda ciddi keşişleme yapıyor ancak bu mevsimde kötü bişey beklemiyoruz. Birçok tekne dolayısıyla çift demir ve tonozla duruyorlar. Biz tek demir attık, uzun zincir döşedik, kıçtan da iki koltuk aldık. Tekneyi derleyip toplamamız ve son bir kez denize girmemizle zaten saati öğlen yaptık. Ben hariç herkes toparlandı, minibüs almaya geldi ve ekibin bir kısmı yola koyuldu. Yalnız yalnız iskelede dolaşırken, Tuncer Ağabey'in neşeli sesiyle irkildim...
-Doktorrr...
-Buyur Tuncer Ağabey??
-Müjdemi isterim...
-Emrin olur! Nedir?
-Murat (AvoII) da senin istediğin perçin makinası varmış.
-Ne diyyossun?
-Tamamen tesadüf öğrendik. Biz bahsederken araya girdi "var bende ne getiriyorlar Marmaris'ten" dedi...
-Şaka!-...
Sanki yeni hediye bisikletini görmeye koşan çocuklar gibi, neşeyle koca Tayvan keçine neredeyse zıplayarak çıktık. Murat Ağabey, kamaranın zeminindeki bir dolaba beline kadar girmiş, aşağısı bir derin kuyu, bir takım aletleri-edavatları çıkartıp çıkartıp kenara koyuyor... Bir yandan da söyleniyor "en son kim bilir ne zaman kullanmıştım? Bak şimdi kesin en dipten çıkacaktır, hep böyledir bu iş" diye öfürdeyip duruyor!
Nitekim öyle de oldu )) en dipten çıktı mendebur. Ama tam istediğim alet. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle "bu yaşlı kızda torna aleti hariç her şeyi bulmak mümkün ama bazen biraz aramak gerekiyor" dedi... )))
Hemen bir koşu tekneye gittim. Hazırlıklarımı yaptım ve 2 dakika da hallettim mevzuyu... Ne demişler: Takım çalışır! Kendisine teşekkür etmek için bir küçük el emeği türk cevizini de ihmal etmeden, birkaç yedek perçini de torbasına koyarak geri verdim. Etrafta dostlarla pinekledim, hemen yan komşumuz olan seneler önce yine burada tanıştığımız Banu ve Deniz çiftiyle (Tapir) sohbet ettim, ciddi bir balıkçı komünotesi olan iskelede Oktay Şaktimur ve Tümer ağabeyle lafladım, İngiliz limanından dönen Arı teknesine ziyarette bulundum, Lotus'a son bir kez uğrayarak etrafı kolaçan ettim her bir şeyi kontrol edip, şimdiden üzgün kızmıza içimden hoşçakal dedim...
Karacasöğüt'ten ayrılmak hep zor gelmiştir bana! Neden bilmem...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder