24 Temmuz 2009 Cuma

Kocaada-Dirsek-Kurucabük


Rüzgarın yön değiştirmesi ile bir önceki gün sakin denizde demirlediğimiz koyun, solugan almaya başlaması sebebiyle, tüm gece hiç uyumadım desem yeridir. Sık sık kalkıp demirin tarayıp taramadığına baktım. Malum, üst üste bağlı 3 teknenin tüm yükü, çok da fazla kaloma verememiş olmasına rağmen, Ateş Ağabey’in Ultra çapasında.
Rüzgar ve dalga kafadan bastırıyor, zaten boğazdayız, bir dolu akıntı şu-bu, işin kötüsü hemen dibimiz kumsal. Arada sadece 3-5 metre mesafe var, taradığını fark eder etmez çözülmeye başlasak bile, tangur tungur taşlara oturmamız işten değil.
Anlaşılan bu endişeleri tek taşıyan ben değilmişim. Başta Ateş Ağabey, sonra Ömer, Turhan Ağabey herkes tilki uykusunda geçirmiş. Bir tek Tutkum’da Metin Ağabeyler, kırk kiloluk admiraltiyi çıkartıp atmış olmanın verdiği rahatlıkla mışıl mışıl uyuduklarını söylediler. Buradan ben birkaç sonuç çıkarttım.
1-Bilmediğin yerde gecelemeyeceksin. Kumsalı güzeldi, kimseler yoktu diye demir attık, akşam-gece sohbette güzeldi. Üşendik, oradan yollanmayıp yattık uyuduk. Rüzgarın değişeceğini hesaplamamız lazımdı.
2-Hadi yollanmadık, mutlaka ikinci bir demir döşememiz lazımdı. Ucunda zinciri, uzun bir batan halatla 30-45 derece açıyla atılan yedek bir çapa, hiç işe yaramasa içimiz rahatlatırdı.3-3 tekne üst üste bağlayınca mutlaka dengeli bağlanmak lazım. Tercihen ortadaki demirleyip, diğerleri sağlı sollu bağlanmalılar.
4-Tekneleri açmazlarla ama mutlaka esneyen halatlarla sağlam bağlamak, dengede kalmalarını sağlamak lazım.
5-Ultra çapanın hakkını vermek lazım. Yiğide vur hakkını yeme… Azıcık kalomayla hepimizi tarttı.

Neyse sabah oldu, bir şekilde. Kumsal dünkü güzelliğini kaybetmiş gibi, denize girmeyi falan düşünüyorduk, erteledik. Sabah kahvaltısını da o çırpıntılı denizde yapmayıp, hemen yakınımızdaki Kocabahçe veya Dirsek’te yapmaya karar verdik. Ateş Ağabey bizimle, Turhan ve Metin Ağabeyler, burnu dönüp Bozburun’a dönecekler. Sanıyorduk…
Koyları yapa yapa kendimize uygun bir yer arıyoruz. Olta suda.
Sıcaklık hemen kendini hissettiriyor. Sabah daha 10 olmadı, tenteyi örtmek zorunda kaldık.Dirsek eskiden beri sevdiğimiz bir koydur. Yakın geçmişte, sanıyorum işletmecisi değişti. İki sene önce geldiğimizde, nahoş tecrübelerle ayrılmıştık. Ama coğrafyası harika.Bu sefer de çöplerimizi-ki çoğunluğu sahilden topladıklarımızdı-atmak ve biraz olsun su alabilmek için sorduğumuzda sanki düşman siperlerinden gelmişiz gibi bir tavırla cevaplamış, kovmuştan beter etmişlerdi.
Sağa sola sorduğumuzda, yakın dostlarımızdan benzer geridönüşler aldık. Turizm işi içindeki bir işletme bu kadar mı kendi üstüne kapalı olur. Yahu denizden gelmişiz, ne olur 10 litre su versen? Neyse... Yapacak bişey yok. Bir daha gelmeyiz olur biter!
Koyun dibinde nereye bağlanalım diye dolanırken, bize el eden birisini fark etmemizle, kim olduklarını anlamamız bir oldu! Turhan ve Nilgün Korsan!
Onlar da benzer şekilde, lokantadan hiç de misafirperver olmayan bir davranış görünce, inadına gidip tonozlarını almış, alargada sallanıyorlardı. Üstlerine bağlandık, önce biz, sonra da Kedi. Olduk mu yine 3 tekne. Zaten kıç ıstralya da koskoca GK sancağı da kıpır kıpır dalgalanıyor. Gelsinler de söksünler bakalım bizi buradan ))
Güzel bir kahvaltı, rağmen pırıl pırıl sularda deniz banyosu, su altı aktiviteleri derken güneş iyice etkisini göstermeye başladı. Üstümüze bir ağırlık çöktü.
Ama teknede çözmemiz gereken önemli bir sorun var. Karacasöğüt’ten beri kaçıran kullanma suyu tankı! Ömer’’le beraber tamamen söktük. Bağlantılarını tekrar sıktık, ama nereden kaçırdığını bilmiyoruz henüz. Doldurup bakmamız lazım.Diğer ufak tefek eksikleri de tamamladık.
Bu arada rüzgar çıktı, Evren, ayılma amaçlı, yine bir başka “punch of idiot” yapımına girişti. Bu seferki kavunlu. Bu punch of idiot konusu aslında başlı başına bir öykü. İddiaya göre içildiği zaman tüm kortikal beyin aktivitelerini sıfırlayan, içeni neredeyse “aptal” eden bir içki. Asteriksin büyülü şerbeti gibi içinde neler olduğu bir muamma. Formül sadece Evren’de var ve haliyle kimseye söylemiyor. İdiot yakıştırması ise yine bir Göcek seferinde, yelkenle yanaştığımız Sarsala iskelesindeki bir İngiliz kaptan tarafından yapılmıştı. İçkinin etkisinde olduğumuzdan kelli, kaptana kızamamış, “aptal-aptal” bakınmıştık.Neyse, hikayemize dönelim.
Rüzgarın da artmasından istifade, Kurucabük’e kadar olan yolumuza erken çıkmak istiyoruz. Gerçi orsa orsa yükseleceğiz ama en azından günlerdir motora kuvvet yüklenmekten kurtulmuş olacağız. Teknenin içini iyice neta ettik, her şey hazır gibi.
Birinci camadan ana yelken, yine küçültülmüş genova ile Dirsek’ten çıktık. Rota 340’ı ancak tutturuyor. Hisarönü Körfezini, enlemesine geçip, iki tramolada sanırım içeri gireceğiz. Aktur’a gitme sebebimiz önemli. Ailenin en genç ve en yaşlı fertlerini buluşturmak. Amcam ve ailesi Aktur’da. Ömer “Paşa” da denizden gelecek, bir akşam onların misafiri olacağız. Sağolsunlar bunu çok uzun zaman öncesinden ayarladılar, çok eğlenceli olacağa benziyor şimdiden.Benzeri Ayvalık’da da olan Aktur, orman içerisine inşa edilmiş bungalowlardan oluşuyor. Oldukça büyük bir yer. İki koya yayılmış. Birisi Kurucabük, diğerine Çakıl diyorlar. Biz nispeten daha rüzgaraltı olan Kurucabük koyu’nu (36º 45' 15" - 27º 54' 14") tercih ettik. İskele var ama yanaşmaya izin verilmiyor. İki koyun tam ortasında kocaman bir Türk Bayrağı var, dalgalanan.
Girişte solda kıçtankara olmak, meltemi almamak açısından uygun gibi ancak karaya oldukça uzak. Biz koyun dibinde, sağ tarafta alargada duran teknelerin arasına yerleşmeye karar verdik. Orman Kampının tam karşısı, uzakyolcular da var. Bir yerde uzakyolcular demirdeyse orasını, nispeten güvenli olarak addederim. Bilmediğim bir yerse, onlarla beraber demirlemek mantıklı gelmiştir hep. Yine öyle yaptık.Zemin kum, 6 metreye funda demir.Ömer Deniz’i karaya çıkartmak zor olacak ama ne yapalım? Şimdilik bu. Önce çöpleri attık. Sonra da bir eşya unutmadan, demir fenerini de yakarak tekneyi neta ettik, kapattık ve ayrıldık.Tüm aile kumsalda bizi bekliyorlar zaten. Denize girildi, yüzüldü. Ömer Paşa’yı sonunda gönül rahatlığıyla denize sokabileceğimiz bir kumsal bulduk. Sütlü mısırlar ve günler sonra tatlı suya kavuşmanın heyecanıyla duşta geçirilen saatler sonrasında, toparlanıp akşam yemeği için hazırlanmak için eve geçtik.Etrafta dolanırken, geceyi geçirmek için tekneyi bağlayabileceğimiz bir yer arıyorum ama uygun bişey bulamadım. Bakalım ne yapabiliriz?Akşam yemeği için kalabalık olacağız, sağolsun Nesrin güzel bir restaurantda yer ayırtmış. Çok hoş bir akşam yemeği, harika bir sohbet, nefis yemekler-mezeler, koca koca iki trança, barbunlar ve çok iyi hazırlanmış bir dolu deniz ürünü ile süslü krallara layık bir sofraya konuk olduk.
Gece karanlığında tekrar aynı ekip, tekneye kürek çekmenin zorluğunu öngörerek, kısa süreliğine plajın iskelesine kıçtan kara olarak tüm ekibi tekneye aldık. Hemen yakındaki sağlam olduğunu düşündüğümüz bir tonoza bağlandık.
Yattık uyuduk.

1 yorum:

  1. Herşey çok güzel de.Paşa maşallah pek tatlı.Böyle bir güzellik olabilirmi.
    GK
    Ahmet Arıcan

    YanıtlaSil