2 Ekim 2008 Perşembe

Arkhi-Samos

Arkhi-Agathonisi/Samos
Sabah erken kalktık, hava kapalı. Doğudan 4 kuvvetinde bir rüzgar var. Haldun ve İdil Agathonisi’yi çok görmek istiyorlar, 12 mil doğumuzda. Yolumuzu çok da uzatmıyor. Ada Gaidaros adıyla da bilinen çok da büyük olmayan bir balıkçı adası. Yukardaki Samos’u saymazsanız bu civarda Türkiye’ye en yakın yerleşim olan adalardan biri. Denizler kafadan ama çok sert değil, yine de teknenin içini neta ettik, hatchleri kapattık. Neme lazım?
Elimizde çay bardakları, hafif sohbet ile öğleden önce Agathonisi’deyiz. Yerleşim az, güneye bakan bir koyda, girişi fenerle işaretli, küçük bir mendirek ve limanı var. Dışardan bakınca etrafta pek kimseler yok gibi. Bir süre liman içine demir atalım mı? Atmayalım mı? Düşündük. Başkasının tonozunu alacağımıza, güzel güzel kıçtankara olmak en iyisi. Dip gözüküyor zaten, 5-6 metre, mendirekte tam sahil güvenliğin bağlandığı yere yakın yanaştık. Her zamanki gibi giriş yapmadığımız için biraz tedirginiz. Fakat sebebi bu değilmiş. Hep beraber sahile çıktık. İnsanlar alışık olduğumuzdan farklı davranıyor, ürkek ve çekingen herkes. Henüz dükkanlar yeni yeni açılıyor. Çok bişey aramıyoruz zaten, biraz ekmek, şekerimiz bitmiş, bir de bulursak taze yumurta.İçerlere doğru ilerleyince merdivenlerde oturmuş kalabalık bir gruba rastlıyoruz. Bazısı zenci, kimisi Iraklı ama kesin hiçbiri Yunanlı değil. Henüz! İlginç olan, bir tanesi bize Türkçe selam veriyor. Bir önceki gece geldiklerini feribot beklediklerini söylüyor. Belki de mihmandarları. Doğrusu seyahatlerinin detaylarını öğrenmeye hiç de hevesli değiliz. Tedirginlik bize de bulaştı. Hızlı adımlarla bulabildiklerimizi alıp, limandan çıkıyoruz. Liman polisi ya da SG’den kimseler yok etrafta. İnsan kaçakçılığı son yıllarda artan oranda bir sektör olmuş durumda, hepimiz konuyla ilgili haberleri okuyor ve duyuyorduk ama bu kadar gerçek bir şekilde karşılaşınca derinden etkiledi bizi. Durgunlaştık. O insancıkları buralara sürükleyen dramları merak ediyorum. Ne sebeple yerini yurdunu bırakıp, bıçak sırtında bir seyahatle, bilmediği bu topraklarda umuda yolculuk için varını yoğunu ortaya koyar birisi… Kıyaftlerinden anlaşılan kendi memleketlerinin kalbur üstü insanlarıydı bizim gördüklerimiz, hepsinin kimbilir ne sert hikayeleri vardır diye düşündük. Yazın gelen birçok tanıdığımız halbuki böyle bişeyden bahsetmemişlerdi. İhtimaldir ki insan kaçakçılığı yaz mevsimi sona erip, el ayak çekilince artıyor. Yolda gördüğümüz batmış bot da keza bu rol dağılımının bir parçası anlaşılan, iyi ki almamışız.Doğu tarafından adayı dönüyoruz, Türkiye’ye bakan kıyılarda, dikkat edince fark ettik birçok parçalanmış bot, kayalara takılmış can yeleği var. Dramın izleri her yerde…Adanın etrafında bolca parakete şamandırası var. Belli ki balık bol. Doğudaki koya kahvaltı için demirlemeye karar verdik. Hiçbir yelkenli tekne vb yok. Etraf çok sessiz.Koya girerken sakin suda atlayan büyük balıklar gördük, uzaktan. Palamut ya da levrek muhtemel. Buralarda o kadar büyük kefal olacağını sanmıyorum. Sakin bir sabah kahvaltısı, denize girme seansı...
Hava bulutlu ancak soğuk değil. Bu sene nedense geçtiğimiz senelere göre oldukça serin. Sadece 2-3 kez denize girebildik. Her sene Lotus’u yukarı çıkarma girişimleri genelde bayrama geliyor. Bayramlar gittikçe daha erken olmasına rağmen-yani ısınıyor olmasına rağmen- bu sene neden bu kadar serin oldu anlamış değilim. Dümdüz denizde motor seyri, tam kuzeye doğru çıkıyoruz. Yaklaşık 14 NM yolumuz var, Rota Samos’un güneyinde, Dar Boğaz’ın hemen batısında Pithagarion. Adanın en büyük ikinci yerleşimi. Büyük bir limanı ve hemen yakınında Marina mevcut. Kitaba göre rüzgar değirmenlerinin altında, uzaktan Dar Boğaz seçiliyor, belli belirsiz. Önce limana giriyoruz, büyükçe bir liman. Tam ortada bir fener var, etrafı sığlık. İç limana girişte soldaki mendirek oldukça sığ. Büyük bir U şeklinde, etrafı bir yürüyüş yoluyla çevrili, önünde kafe ve barlar. Kıçtankara yapılabilir. Su bulmak, bazı yerlerinden elektrik almak mümkün. Ancak haftasonu geceleri kalabalık ve gürültülü oluyor. 3-4 gündür teknedeyiz, Marina’ya girmek ve duş falan alır, kendimize geliriz biraz. Zaten yakınmış, yürüyerek bile ulaşılır deniyor Pithagarion.Samos Marina, Yunanistan’daki ender marinalardan biri. Marinacılık pek gelişmiş değil Yunanistan’da maalesef. Bizim Marmaris-Bodrum ayarındaki marinalarla karşılaştırılacak gibi bir tane hiç görmedik biz. Doğu tarafı marinaları (Samos, Kos, Leros-Lakki) nispeten ucuz. Chios, Mikonos ve Lesbos’da (Midilli) birer marina inşa edildiğine dair bilgiler gerçeği pek yansıtmıyor. Henüz bunlar tamamlanmış değil. Samos Marina, +30-227030.61600 samosmarina.com, girişte 09 VHF den ulaşılıyor. Girişi doğuya bakıyor. Mendirekteki fener aktif, kıyı tarafında sığlıklar gece de işaretli, mendireğe yakın geçilmesi önemli. Girişte telsizle irtibat kurduk, pontona aldılar bizi. Lipsi’de gördüğümüz İtalyanlar ve Arkhi’deki Almanlar burada, selam verdik selam aldık. Tam önümüzde teçhizatlı bir yedek parçacısı var, Yunan bayrağına ihtiyacımız var. Biraz toparlandıktan sonra taksi çağırıp şehre geçtik. Limana komşu bir sahil-yürüyüş yolu ve ona dik bir ana cadde. Dükkanlar güzel, takıcısı çok meşhur, Babylonnia diye tanınmış bir marka var, burada üretiliyormuş. Hemen yanında bir içki dükkanı var, Yunan adalarında içkiler bize göre oldukça ucuz. En favori mağazalarımız Chios (Sakız) ve Rodos’ta. Buradaki de fena değil ama. Bizim favori içkilerimiz 12 yıllık Lagavulin-single malt, 7 yıldız metaxa, sakız likörü (ben çok sevmiyorum ama fanatikleri var, hediye ediyoruz) ve Barbayanni uzo. Samos’un vin doux denilen tatlı beyaz şarapları meşhur. 9-10 E civarında. Açız ve yemek yememiz lazım Lonely Planet’ten bulduğumuz Anna 2 yıl önce kapanmış. Aynı sokakta, karşılıklı iki restaurant var. Biz soldakine oturduk. Dev gibi bir dut ağacının gölge yaptığı hoş bir mekan. Etrafta bol bol İsviçreli var. Bu zaman tatilleriymiş ülkece, İtalyanların Ağustos’ta çıkmaları gibi, onlarda da herkes işi kapatıp 1 aylığına tatile çıkarmış.Girişte solda bir fırın var, fırıncısı gayet nev-i şahsına münhasır yaşlı bir amca, üstü başı çok tertipli değil, kesinlikle kimseyle konuşmuyor, bir ara ağaca doğru meyletti ve o yaşta adam tıkır tıkır o oca ağaca çıkıverdi, baktım yalınayak! Sorduk meğer lokantanın sahibiymiş.Yemekler ve servis gayet iyiydi. Ben Naan’la kuzu eti yedim, ev şarabı güzeldi, tavuk-fasulye köfte idare eder. Yemekten sonra hazmetmek için sahile yürüyüş, biz erken döndük. Haldunlar devam ettiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder