Sabah oldu ama marina içinde hala çok sert esiyor. Karşı rıhtıma, rüzgaraltına aborda olmuş bir gulet var. Avara olmak için yarım saattir manevra yapıyor, nafile...
Bir kahve koydum, kokpitte oyalanıyorum. Yan komşularımız Ünal ağabey ve oğlu Atilla geldiler. Biraz sohbet ettik. Çocuklar uyanınca teknenin güvertesini yıkadık beraber. Su deposunu doldurduk.
Nalan teknede kaldı çocuklarla beraber markete gittik. Marina ana girişinin tam karşısıymış, dün gece taksi ile gelirken farketmiştim.
Oldukça uzak olduğu için botu aldım. Marketin yanında bir de deniz malzemeleri mağazası var. Özellikle farklı farklı yerlerde, bu tip mağazalara girmek hoşuma gidiyor. Yöresel uygulamaları öğrenmek için ideal. Bazı ürünler de çok hesaplı olabiliyor. Yunan adalarında favori ürünlerim sağlam saplı kova, bazı fenerler ve balıkçılık malzemeleri...
Çocuklar çabuk sıkıldılar, uzun uzun oyalanamadık. Marketten öte beri aldık. Ancak taşıması zor olacak, kasadaki kadın tekneye servis olduğunu söyleyince sevindim. Küçükten bir römork gibi birşeyi arkasından çeken siyah ATM'yi gören Ömer Deniz'in gözleri yerinden fırladı. Adamcağız da sakin hareketlerle sanki birer alışveriş torbası gibi bizimkileri kucaklayıp kasaya koydu! Dönüş seyahatimiz düşündüğümüzden çok daha çabuk, kolay ve zevkli oldu... ))
Kahvaltıdan sonra yakıt almak için mazota yanaşacağız. Görevliler de geldi, sahil ekibi kuvvetli ama yine de motor çalıştırıp usulüne uygun manevra etmekte yarar var. Yunanlı görevliler aynı bizim gibi, "çekiştirerek yanaştırırdık" dediler ama böylesi daha uygun.
Nitekim ani bir rüzgar sağanağı ile, motora rağmen tekne çok kuvvetle yaslandı pontona. Eğer motor ile olmasaydık, koca kayığı el ile tutabilmemiz mümkün olamazdı sanıyorum.
Mazotu doldurunca, uzaktan Ünal ağabey ve ailesine selametler diledik, vedalaşıp ayrıldık.
Henüz daha erken, buralarda bir yerde denize girelim istiyoruz.
Mendireğin güneyine döndük, yaklaşık 5-6 mil ileride Anthony Quinn koyu olarak bilinen yere rota tuttuk. İçerisi çok kalabalık. Günübirlik teknelerin favori mekanı. Öncesinde bir kumsal var, pas geçtik. Sonrasında bir küçük koy daha var. Oldukça dar, nitekim içeride demir atacak yer yok. Güneye doğru devam. Bir sonra devasa bir kumsalın kayalık ile birleştiği yerde demirleyip deniz molası verdik.
Çok güzel suyu var, genelde teknelerin tercih ettiği bir yer gibi değil. Daha çok karadan gelen sahil tatilcilerine hitap ediyor sanki.. Ama kayalar, kumsal ve hatta iki tane mağarası ile bizim çok hoşumuza gitti. Biraz kumsalda taş toplama-bu seyahatin standart ritueli- deniz banyosu, teknede birşeyler atıştırma sonrasında çok da geç kalmadan yola çıkalım istiyorum. Malum 40 mile yakın yolumuz var Göcek'e.
Rüzgar kuvvetli, arkadan alacağız. Tam arma çıktık. Başlarda düz denizde 8-9 knotlarda seyrediyorduk. Herkes yattı, dümendeyim. Bir süre sonra denizler büyümeye başladı, dümeni otopilottan aldım. Dalgalarla sörf yaparak Kurdoğlu Burnu'na doğru uçarcasına gidiyoruz.
Yolda Nejat ve Fatih ile konuştuk. Göbün veya Manastır'da buluşalım dedik. Sonradan Nejat'lar Göbün'de yer bulamayınca Tersane Adası'na gitmişler. Yolumuzu biraz uzatacak ama önemli değil biz de oraya gitmeye karar verdik.
Peksimet adası'nı bordaladığımızda saat 7'di idi. Neredeyse 40 millik yolu 4 saatte almışız!
Burundan sonra Ağa Limanı açıklarnda dalgalar iyice küçüldü. Oltaları topladım. Yelkeni indirdim. Dar Boğaz'ı bordaladığımızda artık iyice karanlığa kalmıştık.
Tersane adası iskelesini bulmamız zor olmadı. Nejat'ların kiraladığı kayığın yanına kıçtankara olduk. Yemek güzeldi. Keza sohbet de...
Sonrasında çocukları yatırdıktan sonra yan yana teknelerin kokpitinde, Single Malt eşliğinde devam etti bir süre daha. Özleşmişiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder