18 Haziran 2018 Pazartesi

Bozcaada-Assos

Sabah erken kalktım. Hava hafif kapalı, rüzgar 3-4 bofor aralığında.
Bozcaada'nın alışık olduğumuz kuzeyli havası demek artık oturmuş, yaz başladı!
Bugünkü seyrimiz mümkün olduğunca bu rüzgardan yararlanarak  Babakale hatta Edremit koyu'nun içlerine girip yarın Ayvalık'ta nihai olarak kalacağımız yere bir sonraki gün yapacağımız yolu kısaltmak.
Demir alıp koydan çıktık. Baştan sadece ana yelkeni açtım. Şimdilik işe kısmen yarıyor ama motor devri olmadan bizi götürecek kadar güçlü değil. Yarım yol ile destek veriyorum.
Bir kahve koydum, kokpitte vardiyadayım. Çocuklar henüz kalkmadılar...
Açıktan bir yelkenli geliyor bize doğru, muhtemel sabah erken Babakale'den çıktılar. Son dönemde artan sosyal medya, dernek ve internet forumları sayesinde birbirini tanıyan bilen tekne sayısında da ciddi artış var. Hatta aynı anda aynı bölgede olan tekneler birbirleri ile temas halinde oluyorlar, internet grupları üstünden veya zello telsiz kanalları ile haberleşiyor ve beraber seyir ediyorlar.
Bu durum özellikle başına bir aksilik gelen tekneler için çok yararlı bir durum. Açıkdenizde insanın kendini güvende hissetmesi kadar önemli bir konfor yok.
Ada'dan uzaklaştıkça rüzgar iyice pupadan gelmeye başladı. Ayıbacağına geçtim, ama düzenek yapmaya üşendim. Şimdilik bu rüzgarda fazla deniz kaldırmıyor, eğer yalpaya düşmeye başlarsak cenovayı göndersiz olarak ters kontrada tutmak imkansız hale gelecek ama idare ediyoruz, bakalım.
Babakale'de durma planını iptal ettik, çocuklar sabah ufak tefek birşeyler atıştırıp, kahvaltıyı geçiştirmişlerdi. Akşam Assos'ta kalmayı planlıyoruz. Koyun içine girip, doğuya doğru ilerledikçe Kaz Dağları doruklarındaki fırtına bulutları daha da çoğalıyor ve koyulaşıyorlar. Umuyorum kafamıza bir bora filan yemeyiz. Eğer Assos balıkçı barınağı içine giremezsek, açıkta alargada kalmak gerekecek, orasının da zemini hiç sevmem ama bir şekilde tutunuruz nasılsa, Asıl sorun sağanak yağışta bot ile sahile çıkmak... Neyse şimdi bunları düşünme zamanı değil.
Bulunduğumuz yerde henüz hava açık, güneş ışıldıyor ve insanın içini ısıtıyor. Uzun zamandır gelmediğimiz bu sahilde farklı yeni yapılar peyda olmuş. Bazıları site gibi, bazıları butik otel veya turizm kompleksi şeklinde.
İlayda Otel adı ile bilinen bir tanesini gözümüze kestirdik.  Bir tane güneşlenme iskelesi var ama yanaşmak mümkün değil, bir tane de küçük balıkçı iskelesi mevcut.
Açıkta erişteliklerin arasında zar zor bir kumluk boşluğa demirledik. Şimdilik tuttu gibi...
Bot ile sahile çıktık. Öğle yemeği için köfte patates ve bira ısmarladık. Mutfak iyi, servis güzel, insanlar cana yakındı... Belli ki asıl müşterisi karadan gelen, alternatif tatil arayışında olan kesim.
Bungalovlar buna göre düzenlenmiş.
Yemekten sonra ben biraz şezlongların üstünde kestirdim, çocuklar ve Nalan denize girdi.
1 saat kadar uyumuşum.
Tepemizde dolaşan bulutların çekinceliği ile belki de, zamanlı olarak buradan ayrılıp Assos'a doğru yola koyulmak istiyor herkes...
Tam tekneye geldiğimizde, demirin taramaya başladığını farkettim.
Biraz daha oyalansak, bir de tekneyi botla yakalama macerası varmış senaryoda... )))
Rüzgar oldukça şiddetli. Yelken açtık ve 1 haftalık tatilin tek yelken seyrini bu arada yaptık, özlemişiz...
Assos'a vardığımızda mendireğin içine girmek üzere hazırlandık. Nazlıhan Otel'in önünde baştankara olmuş bir tekne var, bizimle aynı boylarda. Muhtemel su kesimi de aynıdır sanıyorum.
Sahilden birisi el etti. Su kesimini sordu. Belli ki işi bilen birisi. Kıçtan tonoz alacağımızı, baştankara gelmemizi önerdi. Dediklerine riayet ettik.
Sancak taraftan ara ara sertleyen bir rüzgar var ancak zorlanmadık girmekte.
Kıçtan çift tonoz almamızı özellikle tenbihledi, ancak iskele tonoz kısa gelmiş, daha doğrusu zinciri uzun, kekamozlu zincirin boşunu aldığımda koçboynuzuna volta edemiyorum. Bota inip suyun içindeki zincirden bir kilit ve yedek halat ile sanki bosa vurur gibi gerdirdim, bence güzel oldu...
Nazlıhan Otel'in sahibi Hilmi Bey ile de uzun süredir devam eden internet tanışıklığına rağmen, bir türlü karşılaşamamıştık, bu vesileyle görüşmüş olduk.
Uzun yıllardır teknesi olan, hep turizm işiyle ilgilenmiş, teknecilere karşı çok misafirperver  birisi. Tekne de kendisne aitmiş, kaptanı Temel ile de tanıştık. Biraz önce bizim koltuğumuzu alan yardımsever kişi...
Çocuklarla Assos'a hiç beraber gelmedik, tekne ile hiç hiç gelmedik.
Assos'un taş yapısını ve dar sokaklarını sevdiler. Bakkaldan öte beri almak için uğradık ancak hemen hiçbir şey yok.
Bu gün bayağı yol yaptık. Yarın için vakit kazandık. Artık sadece 20 mil kadar yolumuz kaldı. Erken çıkmek zorunda değiliz, Behramkale'ye de çıkıp gezmek istiyoruz. Aristo'nun ders verdiği Türkiye'nin en önemli tapınaklarından birisini çocuklara göstermek istiyoruz. Bunu ancak yarına erteleyebiliriz.
Akşam yemeği otelin önündeki masalarda, tekne manzaralı. Mutfak başarılı, servis düzgün, hesap da makul geldi... Keyfimiz yerinde. Yemekten sonraki yürüyüşte çocuklar biraz ileride dondurmacıyı da keşfettiler. Keyif konusu doruk yaptı )))
Assos zaten küçük bir yer, kısa bir yürüyüşten sonra tekneye döndük, yattık uyuduk.



17 Haziran 2018 Pazar

Bozcaada

Sabah dümdüz bir denize uyandık.
Dünkü fırtına bulutlarından eser yok, gökyüzü masmavi. Sonunda Ege'nin normal çehresini hissedeceğiz umarım...
Çay suyunu koyup, kokpite çıktım. Etraf sakin.
Kumsalda dün gece geç saate kadar bağıra çağıra sohbet eden ekip olsa gerek, iki tane çadır bir tane karavan var. Ortalık sessiz.
Lodos sebebiyle yukarı kaçan ticari gemiler, yattıkları rutin demir yerlerine geri dönmüşler.
Bir tanesi bayağı içeri kadar girmiş hatta...
Çay demlenince bir sigara yaktım.
Teknede yapılacaklar listesinde bugün vardavela ayağı tamiri ve heçlerin fitilleri var.
Kahvaltı hazırlanana kadar, çocuklar da yardım etti, iskele vardavela ayağını söktüm. İçerden tavan kaplamasını indirdim. Güverte tarafına sika ile sızdırmazlık sağladık. Öndekine ulaşmak çok kolay oldu. Ancak arka taraf tam bir baş belası. Rıza Usta'nın birkaç sene önce yerleştirdiği Webasto yüzünden kıçtaki ayağa aşağıdan ulaşmak için pigme olmak lazım...
Bir şekilde uzandığımda, teknenin bu en ulaşılmaz kuytu köşesinde, benden önce buraya gelmiş bir önceki sahibin fransızca yazdığı yazıyla karşılaştım! "Ne pas comfortable" )))
Bir şekilde onu da becerdik. Ter içinde kaldığım için hemen denize....
Kahvaltıdan önce iyi geldi.
Tamer sahilden arayıp, nereye gideceğimizi sordu.
Çok uzaklaşmadan Batı Feneri'ne doğru gitmeye karar verdik. Kuzey'in kulağı iyileşmiş. Bugün O da dalmak istiyor. Sanırım çok sorun çıkmaz.
Bot ile onları iskeleden almaya gittim. Ömer Deniz her zamanki gibi kumandayı kimseye bırakmadı.
Demir alıp, Habbele'den çıktık.
Rota Batı Feneri. Uzun yıllar boyunca Feneri'in hemen dibinde karaya oturmuş bir batık vardı. Çok düşündüm bir gemi bir deniz fenerinin dibinde neden karaya oturur diye. Mutlaka bir açıklaması vardır ama gerçeğin gerçekte ne olduğunu kaç kişi biliyor ki zaten?
Batı Feneri, latin kökenlli lisanlarda Ponente diye biliniyor. Aslında Levanto veya Lepanto yani doğunun zıt anlamlısı. Levent ve levanten kelimesinin türediği, doğulu veya doğuluların karşılığı...
Bozcaada'nın güneyinde çok değişik sığlık ve kayalıklar mevcut. Bu sularda senelerce dalmış olmanın getirdiği güvene rağmen, kontrollü bir şekilde kıyıya yanaştık ve demirledik.
Su güzel, çok soğuk değil. Herkes daldı veya yüzdü. Ömer Deniz maskeyi bir türlü kullanamadı ve beğenmedi, bu seferlik.
Vakitlice demir alıp Habbele'ye geri döndük. Bu sefer daha içeri demir attık. Bu gece bizim Bozcaada'daki son gecemiz. Nejat'lar da geç saatte çıkıp otobüse yetişecekler.
Dünkü balıkların kısmeti bugüneymiş. Özellikle büyük olan eşkina çok iyiydi.
Arabayla Nejat'ları merkeze bıraktık, mazot bidonlarını doldurduk ve tekneye döndük.
Yarınki yolumuz uzun, yattık uyuduk.

16 Haziran 2018 Cumartesi

Bozcaada

180 millik yolu koştur koştur geldik, iki gün Ada'dayız artık, biraz yayılabiliriz.
Nejat'lar otobüs biletlerini pazar akşamına ayarlamışlar. Biz onları bıraktıktan sonra aşağıya devam edeceğiz, planımız kayığı nihayeten Ayvalık'a bırakmak.
Sabah yandaki motoryatın demir almasıyla uyandım. Adnan Bey ile selamlaştık, karşılıklı iyi dileklerimizi ilettik, güneye devam edeceklermiş.
Hava enteresan, dün gece bizim kuzeyimizde birçok şimşekli fırtına oldu. İstanbul'dan gelen haberlerde de benzer kaçakların o taraflarda olduğunu duyduk. Bizde olmadı ama hava kapalı.
Bakalım üzerimize yağacak mı? Ne kadar yağacak bekliyoruz...
Günlük elektrik ile beraber 140 TL, uzun süre rıhtımda kalmak istemiyoruz zaten. Bir yerlere seyir edelim planımız var ancak Ekin bugün şehirde bir yerde kalıp bitirmesi gereken seminerine çalışmak istiyor, sakin bir yerde. Bu durumda bizim gittiğimiz yere ancak karadan gelecek.
Henüz teknede uyanan kimse yok.
Çay suyunu koydum.
Kokpitte pinekliyorum.
Bu arada Ada yavaş yavaş uyanıyor. Kenarda köşede ufak tefek tamirler var, onları mıncıklıyorum.
Hazır nemli iken fiberi sildim, sağda solda kıştan kalma pas lekelerine fosforik asit püskürttüm, birkaç parça krom parlattım, bir ara kırık puntel ayağı vidasını değiştirmem lazım ama onun için iki kişi olmak gerek. Bakalım ne zaman?
Çocuklar da uyanınca hep beraber çocuklarla Ada'ya çıkmaya karar verdik.
Ada son geldiğimiz 4 yıl öncesine göre oldukça gelişmiş. Ara sokaklarında yürüdük, çadır tente altına yapılan kitapçıyı gezdik, birbirimize hediyeler aldık, eski dostları gördük, Kayikias Otel'in sahibesi Handan hanım ile karşılaşmamız ve yıllar sonra da olmasına rağmen bizi hatırlaması asıl süpriziydi gezinin.
Tekneye döndüğümüzde yanımıza devasa bir motoryat bağlanmıştı.
Nejat'lar da uyandığı için kalkıp sahildeki Zengin Tost'çuda kahvaltı ettik. Ufak tefek ihtiyaçlarımızı bakkaldan tamamladık. Dönüşte mendirekte seneler önce yazdığımız Lotus yazısını aradım ama bulamadım... Bu arada Tamer ile Kuzey geldiler. Çocuklar bir süre oyalandılar, sonrasında seyre çıkmak için palamar çözdük.
Günlerdir devam eden lodos sebebiyle güney koyları belki çok da süt liman olmayacak ancak yalpalıklarımıza güveniyoruz. Nitekim Mermer Burnu'nu dönüp de Akvaryuma doğru çıkarken hem sahilin kalabalığınıdan hem de koy içine giren soluganlardan dolayı barınamayacağımızı anladık.
Rota Habbeli...
Ayazma ve Sulubahça'yi bordalayıp açıkğındaki kayalıkları kollayarak 5-6 metreye demirledik.
Hava netameli, yağdı yağacak.
Düşündüğümüzden az yağınca hemen tekrar kokpite çıktık. Çocukları giydirip kuşandırıp, havuza girmek için sahile çıkarttık bot ile. Tamer geç saatte Batı Feneri'ne doğru dalmak istiyor. Onunla saate karar verdik, sözleştik.
Tekneye geri döndüm. Hafiften solugan devam ediyor. Meksika şapkaları suda.
Güvertede biraz ufak tefek işlerle ilgilendim. Kıç portuçu topladım. Mazot takviyesi yaptık, boş bidonları bota attım. Motor kapağını kaldırdım. Sintineyi temizledim. Su ve yağını kontrol ettim. Şimdilik iyi durumda gibi makine ama en kısa sürede Rıza ile bu işi kalıcı olarak çözmemiz gerekecek.
Herkes otelde.
Yattım kısa bir siesta yaptım.
Daha henüz uyumuştum ki çalan telefon ile uyandım.  Sonrasında da uyku tutmadı. Kalkıp sahile çıktım. Tamer bunu üzerine gidip erken dalalım deyince hazırlanmaya koyulduk. Ömer Deniz de gelmek istedi. Bot ile Tamer'i iyice ileriye bırakacağız, sonra dönüp hazırlık yapacağız akşam yemeği için.
Öncesinde güneşin batışını güvertede kutladık. Hava da yükseldi artık yağış yok gibi. Sohbet muhabbet zamanın nasıl geçtiğini farkına bile varmadık, Nalan'ın uyarısıyla aklımıza geldi suda unuttuğumuz dalgıç! Ömer Deniz ile yine bot ile geri gidip anlaştığımız yerden aldık dalgıcı.
Deniz yine bonkör davranmış. Balıkları teknenin kıçında ayıkladık, Tamer'i de sahile botla bıraktık. Fakat kötü haber, mutfak bugün erken kapanmış. Akşam yemeği yine makarna!
Tekrar tekneye döndük, yemekten sonra tavla partisi ile geceyi sonlandırdık.



15 Haziran 2018 Cuma

Asmalı-Bozcaada

Sallantıyla uyandım. Saate baktım, gece yarısını henüz geçmiş...
Dışarıya çıktım, rüzgar kuzeye dönmüş. Dalgalar henüz kabarmaya başlamıştı.
Ancak tabi tamamen açık bir yerde demirde olduğumuz için tekne ciddi sallanıyor. Sancak-iskele vasat koçboynuzlarına bağladığım meksika şapkası yalpalıklar böyle bir denizde haliyle pek de işe yaramıyor.
Burada sabaha kadar oyalanıp iyice dayak yiyeceğimize bari esmeye başlayan rüzgarın da yardımıyla biraz yelkenle yol alalım diye düşündüm. Nalan'ı uyandırdım.
Demir aldık.
Hemen ana yelkeni açtık, nasılsa yolda işimize yarayacak diye umutluyuz.
Ancak rota sebebiyle rüzgarı tam pupadan alıyoruz. Motor düşük devirde.
Bir üre sonra Nalan yattı. Güvertede yalnızım.
Yelkenlerle oynuyorum ama işe yarar bir verim elde etmek pek mümkün değil.
Önümüzde Zincirbozan bankı feneri ışıldıyor. Onu sancakta bıraktığımız sürece gemi rotasında değiliz. Boğaz'dan çıkan irili ufaklı gemiler bizim batımızdan kuzeye doğru çıkıyorlar teker teker...
2-3 saat daha bu şekilde seyrettikten sonra Nejat geliyor. Gün ışımasına birkaç saat var.
Dümeni ve nöbeti ona bırakıp, kamaraya geçiyorum.
Uyandığımda Boğaz'a girmişiz.
Hemen hiç rüzgar yok, şimdilik Anadolu tarafındayız trafiğin müsait olduğu bir aralık karşı kıyıya geçmek istiyoruz, o tarafın akıntısı daha kuvvetli bizim rotamızda...
Çanakkale Boğazı, bütün kışı vızır vızır trafikte geçirdiğimiz İstanbul Boğazı'na kıyasla daha geniş ve az kalabalık. Mesafeler daha uzun...
Bir boşluğu yakalayıp Avrupa tarafına geçiyoruz. Yeni yapılmakta olan köprünün ayağının inşaatını bordalayıp Nara Burnuna doğru seyrediyoruz. Yavaş yavaş herkes uyanıyor. Çay saati.
Bu sene birşey farkettim, hem İstanbul hem de Çanakkale Boğazı'nda normalden çok daha fazla sayıda yelkovan kuşu var. Tüm dünyada yaygın olarak görülen, ancak açık deniz veya okyanuslarda genelde hep tek olarak uçan bu kuşlar, fırtına kuşları grubunda değerlendiriliyor. Martılardan farklı olarak suda yüzerken ve hele de karada gözlemlemek neredeyse imkansız. Yuvalarını sarp kayalıklara yapıyor ve her seferinde sadece tek bir yumurta yumurtluyorlar.
Göç yolları üstünde olduğu için sadece Boğaz'larda sürüler halinde gözlemlenen, hatta bu amaç için bir de derneği bile olan yelkovan kuşlarının popülasyonun artması bilimsel yöntemlerle nasıl incelenebilir? İncelenebilirse de nedeni bilinebilir mi emin değilim...
Nara Burnu'na yaklaştıkça devir iyice düşüyor artık 1500 devirlerdeyiz. Tekrar Anadolu tarafına geçip, gemi yolundan da uzak durmak amacıyla lateral ile kıyıya yakın fener arasından Çanakkale'ye rota tutuyoruz. Bu sırada rüzgar çıkınca gemi yolundan uzak olduğumuz için cenovayı açıyorum, motora ciddi destek oluyor.
Neredeyse limana iyice yaklaşıp da içeri girme manevrası yapacağımız sırada bir SG botu yanımıza geliyor. Herhangi bir uyarı ya da telsiz çağrısı yapmıyorlar. Yelkeni indirince gidiyorlar.
Usturmaçaları ve diğer hazırlıkları tamamlıyoruz.
Limana yanaşıp, tonoz alıyoruz. Motor dairesini açıyorum. Motor iyice ısınmış durumda, zaten bu haliyle üstünde çalışmamız mümkün değil. Soğumaya bırakıp şehre yürüyüşe çıkıyoruz.
Meydanın ilerisinde, eski motor iskelesi  tarafında, Nusret Mayın Gemisi replikasına yakın olan kahvede kahvaltı. Bence başarılı.
Bu sırada hem Rıza hem de Erol Ağabey ile yaptığımız istişarelerle bu hararet konusuna ne yapacağımızı düşünüyoruz. Rıza kulerin içinde çok fazla çamur olduğunu bu yüzden hararet yaptığını söylüyor. Kuleri sökmek kesin çözüm. Ama bu kolay bir iş değil. Eğer başıma birşey gelirse bugün günlerden bayram burada herhangi bir başka usta bulmam mümkün değil. Bu arada egzost dirseği de ancak bayram sonrasında  firmaya gelecekmiş. Önümüzdeki 3-4 günü bu şekilde idare etmek zorundayız.
Aslında yolun zor olan kısmını geldik, ancak bugün akşamüstü itibarıyla rüzgar boğaz çıkışında lodosa dönüyor, anlaşılan o ki sert de esecek. Burada tekrar kuzeye dönmesini beklemek bir ihtimal. Diğeri rüzgar rüzgardır deyip orsa filan tırmanmayı göze alıp yola çıkmak. Eğer beceremezsek sert lodosta Morto Koyu solugan alır mı? Emin değilim. Tekrar gerisin geriye Çanakkale'ye dönmek çok saçma olur.
Bu arada yoğun araştırmalar ile zar zor bir adet antifriz buluyoruz. Suyunu boşaltıp tekrar iyice yıkıyoruz kuleri. Biraz çamur daha çıkıyor. Bu çamur boilerin borularından gelen suyla karıştığı için oluyormuş, Rıza'nın söylediğine göre.
Yeteri kadar yıkadığımıza ikna olup, motoru kapatıyorum. Marşa basıyoruz. Tamam.
Ofise gidip borcumuzu soruyorum, "zaten iki saat kaldınız" para istemez diyor...
Bizim limanlarda pek alışık olmadığımız bir yaklaşım.
Palamar çözüp ayrılıyoruz. Rota Abide...
Kilitbahir'i bordaladıktan sonra yine Rumeli tarafına geçtik. Gemi yolu iskelemizde kaldı. Kıyıya çok yakın seyretmiyoruz. Ancak ilerledikçe rüzgar sertledi. Lodosun veya güneyli rüzgarların şiddetlenmeye başladığı bu gibi zamanlarda, Boğaz'ın çıkışında yöre balıkçılarının "deli dalga" dediği bir olay ortaya çıkıyor. hakim olan kuzey akıntısı, tersten gelen rüzgarın etkisiyle daha çabuk yükseliyor, sertleşiyor ve kırılmaya başlıyor. Bu da özellikle küçük teknelerin seyrini oldukça zorlaştırıyor.
Trafiğin akışına engel olmuyoruz, ana yelken açıp motor destekli yelken yapmaya karar verdik. Abidenin altına girdiğimizde saat 16'yı gösteriyordu. Kısa bir deniz molası, biraz yemek ve uyuklama sonrası tekrar kalktım. Saat 18.00. Rüzgar çok az hafiflemiş ancak tamamen bitmemiş. Bulunduğumuz yerden Bozcaada yaklaşık 15 NM. Aslında normalde 2 saat bile değil. Ama güneyden gelen rüzgar, tersten devam eden akıntı ve düzensiz dalgaları düşündükçe çıkıp çıkmamakta tereddüt ediyoruz.
Devamlı rüzgarı ve meteorolojiyi takip eden kaptan kafasını marinanın barından dışarı çıkartamaz düsturuna itibar ederek, gözü karartıp demir aldık.
Seddülbahir barınağına doğru motorla yükselip, gelip geçen gemi trafiğini ve pilot teknelerini kollayarak yelken açtık. Rüzgar güneyli 15-20 knot bandında, dalgalar kıyıdan uzaklaşınca daha da büyüdü ama yelken-motor olduğumuz için çok zorlamıyor bizi. Kimseye çapariz vermeden Kum Burnu tarafını tutturduk. Gemi yolundan çıkınca cenovayı da bastım, Mavri önlerine kadar, akıntının da yardımıyla  neredeyse uçarak geldik.  Fakat akıntı kesilince çimento fabrikası ile ada arasındaki kanaldan bize doğru iyice sertleyen rüzgar işimizi zorlaştırmaya başladı.
Mecburen yelken ile sancağa dönüp adanın kuytusuna rota tuttum. Nitekim bir süre sonra dalgalar küçülmeye başladı, kolayladık.
Limana girdiğimizde henüz aydınlıktı.
Sahilden liman görevlileri sağolsunlar el ettiler, tonoz varmış. Yanımızda devasa bir motoryat var. Meğer tanıdık bir sima imiş... Normalde Bozcaada'da bu kadar çok sayıda motoryat hiç görmemiştim. Meğer bayram vesilesiyle aşağıya inen tekneler hem akaryakıt ikmali ama çoğu da ailelerini karayoluyla aldırmak için Bozcaada'yı ara durak olarak kullanıyorlarmış, sebebi buymuş.
Tamer ile telefonla konuştuk. Ömer Deniz günlerdir, oğulları Kuzey'i sayıklayıp duruyor. Akşam hep beraber Habbele'de Cansu'nun görevli olduğu otele gidip akşam yemeğini orada yeme kararı aldık.
Bunun ne kadar isabetli bir karar olduğunu karaya çıkıp merkezden biraz yürümekle hemen farkedecektik. Bayram sebebiyle ada inanılmaz kalabalık, arabaların merkeze girmesi yasaklanmış.
Jandarmanın oraya kadar yürüdük. Tamer bizi arabaya aldı sağolsun, adanın güzel dokusu, üfürdeyen meltemi ve biitki örtüsünü dinleyerek güney sahillerine yollandık.
Otel çok şık bir otel, Cansu şimdilik kısa süreli bir kontrat yapmış ama yazı burada geçirecekleri kesin gibi. Çok uzun yıllardır tekne ile gelmediğimiz Bozcaada Maceralarına devam... )))

13 Haziran 2018 Çarşamba

İstanbul-Asmalı

Aslında Mayıs ayı içerisinde yapmayı planladığımız İstanbul Kuzey Ege seyrimiz talihsiz, acı olaylar sebebiyle birkaç hafta sarktı. Çocukların okulunun bitimi ile çıkmaya karar vermiştik.
Yakın arkadaşlarımız Ekin ve Nejat da bizimle beraber gelecekler. Her ikisi de daha önce kiraladıkları tekneler ile defalarca seyir yaptılar, tekne yaşantısını biliyorlar.
Kayık hala Bebek'te tonozda duruyor. Genel itibarıyla bu kış içinde birçok tamir ve bakım işini tamamladık. Yaza hazır gibiyiz.
Bu tip uzun seyirlerin öncesinde kısa bir tur yapıp son dakika süprizleri ile karşılaşmamak için Heybeliada'da gece kalmacalı bir test sürüşü yapmaya karar verdik. Dönüşte Boğaz'ın girişinde öten hararet alarmı ile çok zor durumda kaldık. Tekneyi ters akıntıya sokup, çok düşük devirde zar zor Boğaz'ı tırmanıp tonoza bağlandık. Bir ara yelken açmayı bile düşündüm...
Bu tür ani gelişen bir hararet durumunda hemen stop etmeyip, hararetin düşmesini beklemek çok önemli. Radyatör suyunu açarken kapağın kaynar suyun basıncıyla taşması da çok tehlikeli bir durum. Eğer su eklenecekse mutlaka motor çalışır vaziyette eklemek lazım...
Ertesi gün yaptığım tespitlerde egzosttan su atımının az olduğunu gördüm. Giriş vanası iyi durumda, filtre temiz. İmpelleri söktüm, kanatları tamam. Rıza Usta pervaneye bir şey sardın mı diye sormuştu? Baktım öyle bir şey yok. Egzost dirseği son bakılacak yer. Hortumu sökmek kolay oldu, zaten hortum yeni. Sene içinde ben değiştirmiştim.
Ancak dirseği sökemedim. 12  numara anahtar ile sökülüyor, lokma girmiyor. 13 için birçok alternatifim var ama 12 kombine anahtarım maalesef yokmuş takımlarda. Açık ağız ile yüklenince sonuncu saplamanın somunu yusyuvarlak oldu.
Tekrar hortumu yerine taktık, ertesi gün buluşmak üzere Rıza Usta ile sözleştik.
Çocukların karne günü, eğer her işi bitirir de içimize sinerse gece yola çıkmak istiyoruz.
Öğleden sonra saat 14 gibi Usta ile teknede buluştuk. Nejat da geldi yardıma sağolsun.
Usta önce motorun çalışmasına "bir de ben bakayım" dedi. Telefonda tarif edilen, en nihayetinde bir amatörün tespitine güvenip tüm motoru dağıtmadan önce belki de gözden kaçmış küçük bir detayı atlamamak için ideal bir yaklaşım.
Son kalan somunu keski ve çekiç ile söktü.
İçi daralmış gerçekten de. Biraz temizledik. Yenisini firmaya sordu ancak haftabaşı gelir dediler, malum ertesi gün arife. İşin kötüsü parça zaten 3200 TL. Yenisini artık eskiden yaptığı gibi paslanmazdan yapmıyormuş, elektroliz ile ilgili başına birçok kötü hadise gelmiş.
Tekrar yerine takıp test sürüşüne çıktık. Öncesine kıyasla çok daha iyi durumda. 2100 devirde neredeyse 95 derecede sabit kaldı. Motorun yağını ve filtresini değiştirdik.
Sanırım tekne yola çıkmaya hazır. Zaten çoğunluğu yelken seyri ile gideceğimiz bir rota olacak!
Eve dönüp herkesi hazırladık. Birşeyler atıştırıp, yola çıkmak için sabırsızlanıyoruz.
Taksi ile Bebek, tüm eşyaların tekneye taşınması, alışveriş ve yerleşme derken saat 22.00'yi buldu bile. Tonoz halatları bize ait, bota binip fırdöndüsü ile beraber söküyorum. Basit bir doblin yapıyorum şimdilik. Botu başüstü güverteye alıyoruz, bütün Marmara seyri boyunca arkamızdan çekmeye gerek yok.
Akıntıyı da arkamıza alarak Boğaz'ın ışıklarına el salladık. Elveda İstanbul...
Devir rahatlıkla 2100'a kadar çıkıyor ancak seyir süratimizi biz 1900 olarak belirledik.
Geçtiğimiz hafta çok güzel kuzeyli rüzgarlar vardı ancak onları kaçırdık sanırım.
Tekne içi yerleşme tamamlandı. Çocuklar motorun sesiyle hızla uykuya daldılar. Nejat ve ben nöbetteyiz.
Gemi rotasının güneyine inene kadar devam ettik, sonrasında ben Ekin ile değiştim.
Uyandığımda güneş doğmuştu. Hava puslu. Yelken açık ancak genelde motor ağırlıklı bir seyir yapıyoruz. Rüzgar neredeyse tam iğnecikten geliyor. Biraz rota değişikliği yapıp kuzeye doğru düzelttim, bu sayede hem biraz akıntıdan yararlanacağız hem de yelkenin katkısı daha fazla olacak.
Teknede güvertede ufak tefek işler hallediyorum. Kıştan kalma pislik temizlemek bir günde olacak iş değil.
Ekin ile denizci bağları konulu seminerimiz adaya iyice yaklaşmamız sebebiyle kesintiye uğruyor.
11 saatlik seyir ile Asmalı barınağına giriş yapıyoruz.
Kıçtankara olmuş bir yelkenli var, tonoz almış. Yanına aborda oluyoruz. Limanda bizden başka tekne yok, diğerleri hep küçük balıkçı sandalları.
Bakkaldan ufak tefek eksikler için alışveriş, suyu tamamlama ve kahvaltı sonrası kısa bir yüzme molası sırasında nostaljik midye partisi yapmaya karar verdik. Marmara Adası'nın midyeleri malum meşhurdur...
Bir torba midyeyi teknenin kıçında ayıklamak uzun da sürmedi.
Öğle olmadan avara olup seyrin geri kalan kısmına rota tuttuk.
Akşam saatlerinde kuzeyli hava olacak adanın batısında, ondan yararlanmak istiyoruz.
Harmanlı'da demirleyip bira ve midye yaptık. Sadece deniz suyunda yıkanmış midyenin tavasını hiçbir şeye değişmem. Teknenin altına dalıp biraz kekamoz temizledim. Aslında çok da pis değil ama biraz yosun var.
Rüzgar fena değil, Avşa'nın altından yelken açıp rota  tuttuk.
Ancak hararet sebebiyle devri ancak 1600'lerde tutabiliyoruz. Bu da seyir süratini çok arttırmamıza engel oluyor. Karinayı temizleme ancak biraz işe yaramış gibi duruyor.
Görünen o ki bu süratler ile Kemer'e ulaşmamız mümkün olamayacak. Ya buralarda bir yerde demirleyip geceyi geçireceğiz ya da durmaksızın seyre devam edip Boğaz'a gireceğiz.
Pilot kitaplarda arada Aksaz diye bir barınaktan bahsediliyor, Açıkdeniz WhatsApp grubundan gelen destek ile deneyebileceğimizi düşündük. Hava kararmadan barınağın ağzına varmıştık. İçerisi bağlanmaya çok elverişli değil, mendirekte taşlara bağlanmak gerek  ya da balıkçı teknelerine aborda olmak. Ancak teknelerin olduğu taraf çok sığ, cesaret edemedik.
Barınağın dışına çıkıp demir attık. Neredeyse açık denizdeyiz, şimdilik hemen hiç hava yok. Halbuki güya esiyor olması lazımdı. Soluganlara önlem olması amacıyla yalpalıkları yerleştirdim.
Akşam yemeğinden sonra ben hemen yattım uyudum.
Diğerleri sohbete devam ettiler.


28 Şubat 2018 Çarşamba

Lotus'un Alet Parkı

Lotus'un el aletlerini yenileme kararı çok eskiden beri kafamızda vardı. Ancak bir türlü elimiz varıp da üzerine gidememiştik. Geçtiğimiz kış başında jeneratör yardımıyla, 220V matkap baş bodoslama kromunu delmeye çalışırken ısınıp, hatta alev alıp tamamen devre dışı kalınca listeyi gözden geçirmeye karar verdik.
İlkini sağolsun Yasin hediye etti. Doğrusu bizim tekne için biraz büyük kaçtı belki ama, mavi seri profesyonel Bosch takımlara her zaman hayranımdır. Eskisi gibi mandren ile sıkıştırılmadığı için çok pratik ve avantajlı kullanımı var. Bu kısmının metal olması, plastik olanlara göre çok uzun ömürlü olmasını sağlıyormuş, bayıldım. Mutlaka düşük devir olması bizim kullanımımızda şart.
14 mm'e kadar uçları rahatlıkla kullanabiliyor, sağ sol devir değişikliği devir ayarı butonu kullanımı gayet pratik.

Bosch serisine girince distribütöründen yine çok uygun fiyata egzantrik zımparayı da değiştirme yoluna gittik. Bu tip zımparalar konusunda Bosch gerçekten çok iyi. Uzun süre kullanım söz konusu ise ısınma ve yarattığı hasarlar sebebiyle mavi-profesyonel seri tercih ettik biz. Bence asıl cevap verilmesi gereken soru, bu aşamada kaç saat süreyle kullanılacağı. Zımpara tablası temini açısından da Bosch rakiplerine göre çok avantajlı. Tabla genişliği 150 mi? Yoksa 125 mi olsun diye çok düşündüm. 150 ağır olduğu için ve düz olmayan yüzeylere girebilmesi açısından dezavantajlı. Ancak zımparası hemen her yerde bulunuyor. 125 ise daha hafif, daha ucuz ve kenar köşeleri daha kolay girebiliyor. 125'liklerin çoğu tek el ile kullanılıyor, Makita'nın yeni seri bir ürünü var iki elle de kumanda edilen cinsten, doğrusu onu da çok beğendim ama biz 150 mm tablası olan Bosch tercih ettik.
Uzun yıllar bizi idare eden Skill şarjlı matkap da artık elimizde kalmak üzere olduğundan, değiştirme planına alındı. Dewalt bu konunun lider markalarından. Günümüzde fırçasız motorların piyasaya çıkmasıyla daha hafif ve güçlü modeller bulmak mümkün. Bunlar genelde profesyonellerin tercih ettiği 14 ve 18V aralığındaki modeller. Lityum İon piller, yine pillerin ömrünü arttırmada çokça tercih ediliyor. Biz Devalt'ta 10,8V Lityum İyon pilli ... modeli tercih ettik. Daha hafif, çift pilli ve en önemlisi küçük olduğu için ve her yere sığdığı için bu modeli aldık. Tekne kullanımında torku gayet yeterli.
Teknede en pratik aletlerin başında tel zımba aleti geliyor. Manuel olan ürünlerde en iyi olan markalardan birisi Novus. Teknede ve marin kullanımda paslanmaz telleri kullanmak önemli. Bu yüzden öncelikle paslanmaz telleri bulup, aleti ona göre seçmekte yarar var. Maalesef her ürünün paslanmaz telini bulmak mümkün olamıyor.
Son malzeme eskiden beri istediğim bir türlü elim varıp da almadığım ağır devir pasta-poliş aleti. Bunda da Makita modeli tercih ettik. Profesyonel aletler (Makita, Dewalt ve Bosch gibi markalarda) kabaca aynı fiyat aralığında. Teknede yüzey geniş olduğu için ucuz seri ürünleri özellikle tercih etmedik.
Bunlardan başka Dremel'in en küçük seti, bir tane yüzey taşlama (el frezesi seti), bir adet kılavuz setini de pakete dahil ettik.