3 Mart 2014 Pazartesi

Eski Seyirlerden Devam...

07 Temmuz 2012
Sığacık-Samos
Yaz dönemi için Lotus’u Bodrum’a indireceğiz. Temmuz ayında geleneksel temmuz ayı Yunan Adaları turumuz var. Akyarlar’da bir otelde kalmayı düşünüyoruz bu sene, onun önü uygunmuş dendi, alargada demirde kalmak gibi bir fikrimiz var. Raşit, ahbabı Alper bizim ekipten Nusret Ağabey (Başaran) ve her zamanki gibi Kaan.
Uçak sabah, İzmir uçağı. Elimizde yeni diktiğimiz fırtına floğu, balık takımları, metal piyano yazıları ve pasarella için özel yapım civatalar ile kabine girmemiz mümkün değil aslında. Ancak havalimanının girişinde bir kalabalık, yine her zamanki gibi uçağa son saniyede bindik! Artık bu duruma, benimle birkaç kere seyahat etmiş hiç kimse şaşırmıyor NEDENSE?
Dolayısıyla son kontrolden geçerken elimizde taşıdığımız koca beyaz “şeyin” fırtına yelkeni olduğunu anlatmakla vakit kaybedemezdim, "basit bir branda" dedim… Uzun uzun yüzüme baktı polis, peki geçin bakalım dedi. Rahatladık.
Raşit ile İzmir havalimanında buluştuk, Alper otobüs ile dün geceden binmiş. O direkt Sığacık’a gelecek. Güven Birkan sağolsun, verdiği telefondan taksi şoförünü aradık. 100TL imiş, geçen sene 80’di… Değişmeyen tek şey, malum değişimin kendisi!
Kayık uzunca bir zamandır Sığacık’ta tonozda duruyordu. Sağolsun Nurettin ağabey’in arkadaşı Gidon’un ağır bir tonozu var, limanın girişinde hemen, dingi ise marinada. Dostlar kayığa göz kulak oldular hep, arada haberlerini aldım, hiç hasretini çekmedim.
Marina’nın girişinde Migros’tan yolluk alışveriş. Ekibi ikiye ayırdık bir kısım eşyaları, öte beriyi ve valizleri mazot iskelesine taşıyacak. Ben de Raşit ile kayığa gidip, bağlı olduğu yerden çözüp iskeleye getireceğiz diye düşündük.
Bot yerinde sıkıntı yok…
Tekne de yerinde, o konuda da bir sıkıntı yok… )))
Melih ağabeyler bırakırken sağlam bağlamışlar. Şamandıranın üstündeki halkaya bağ yapılmamış bu birinci doğru, bunun tek bir istisnası var. O da ağır iş için üretilmiş büyük şamandıralar. Onların üst metal halkaları kendinden fırdöndülü olabiliyor. Keza alttaki bağ da izbarço değil bu da ikinci doğru. Bu tür tonoz bağlantılarında izbarço gide gele halatı aşındırıyor, zamanla kopuyor. İzbarçonun kasası iki kez volta edilerek aşınmaya engel olmak mümkün ya da anele veya balıkçı bağı kullanılmalı,  biraz halat israfı tabi ama teknenin başıboş kalmasından iyidir.
Şamandıranın altndaki bağlantıda fırdöndü olması ve kuvvetli olması da hayati, tonoz bağlantılarında en zayıf halka genelde hep fırdöndü oluyor. Alargada kalınacaksa fırdöndü şart.
Esasen en iyi yol, ucunda radansa ve kasa dikişi olan 3 kollu birer halatı kilit ile, hem sancaktan hem de iskeleden şamandıraya bağlamak. Nitekim öyle bir düzenek var Lotus’ta. Bunların tekne tarafına yangın hortumları geçirilmiş, halatlarda aşınma kopma falan yok.
Ege’nin sert rüzgarı başladı, kayığı çözüp, mazota yanaştık. Adet yerini bulsun diye de 200TL mazot aldık. Sonra avara!
Çıkışta Matay’a rastladık, ailesi ile yakında bir koya gidiyorlarmış. Sanırım Güven Bey’ler de oralarda bir yerdeler. Peşlerine takıldık, bu sayede dostları görür, hasret gideririz diye düşündük.  Nitekim koyun içinde alargada 3 tekne olduk birden.
Kısa bir yüzme molası, hava çok güzel. Sohbeti çok iesetemize rağmen kısa tuttuk.  Yolumuz uzun, dostlarla vedalaşarak  yola koyulduk. Samos’a kadar en az 20 milimiz var. Henüz neresinde duracağımıza karar vermedim.
Rüzgar iyi, rota Dar Boğaz’a doğru. Adaya yaklaştıkça dalgalar biraz büyüdü, Alper etkileniyor ama henüz daha dayanılmayacak gibi değil. Hem yolu kısaltmak amacıyla hem de bu kadar sert kuzeyli havada kuzey kıyısında durmak istemediğim için rotayı böyle planladık. 
Kanala girmeden önce oltalardan birisine bir balık geldi. Diğerini Nusret sararken ben büyük oltadaki balığı kaçırdım. Bu sularda aynı takıma geçen sene de bir şey gelmiş, aynı böyle, daha ne olduğunu anlayamadan kaçırmıştık. Diğer oltayı el altından kaldırmak için, o kargaşada biminin üstüne koydum ve haliyle unuttum.
Nitekim ilk rüzgarda, tekne yan yatınca cup suya. Gitti güzelim takım, çıkrığı da yeniydi halbuki!

Limana girişte alargada demirli birçok tekne var. Geç bir saatte vardık, normalde kıçtankara bağlanmak için yer var ancak hiçbirimizde pasaport olmadığı için karaya bağlı kalmak istemiyoruz. Karaya botla çıkacağız.
Bu tip demirlemelerde mümkün olduğu kadar karaya yakın durup, sığ suya bırakmak lazım çapayı  ancak en avantajlı yerler tutulmuş. Daha derin suya demirlememiz gerekli, tandem çapa hazırlayıp ikisini beraber attık. Yeterli kalomayla beraber biraz liman girişini kapatıyor gibiyiz ancak, çakarlı, güneşe duyarlı-gündüz sönen, su geçirmez balıkçı şamandırasından bozma portatif demir fenerimizi genova ıskotasına astık, güvendeyiz…
Tek seferde, bu kez kimseyi ıslatmadan beton mendireğe çıktık.
Yeni aldığımız dıştan takma gayet güzel çalışıyor, hepimizi taşıdı.
Alargada demirli teknelerden bir tanesi gayet tanıdık bir sima. Birkaç hafta önce Istanbul’dan uğurladığımız sevgili dostumuz Hakan Erim’i cepten aradık, ulaşamadık. Cüsse itibarıyla en kolay fark edilecek bir yapıya sahip olduğu için çok fazla üstünde durmadım, nasılsa kolayca buluruz dememe kalmadı rıhtım boyunca dizilmiş masalardan birisinde sevgili eşi Yeşim ve oğlu Umut ile yemek yerken rastlaştık…
Dünya küçük GeKo büyük!
Ayaküstü bir sohbetten sonra, şehir turu sonrasında buluşmak üzere sözleştik ve ayrıldık. Yarın ve önümüzdeki günlerde beraber seyir yapmak istiyoruz… Rotalar çakıştı.
GeKo’da yaklaşık iki yıldır devam eden,  seyirdeki teknelerin bulundukları yeri ve  yakın dönem rota planlarını bildirdikleri bir bölüm var. Bence inanılmaz yararlı ve zevkli bir bölüm. Belli bir rotada ilerlerken, yakın çevredeki diğer GeKo teknelerinin yerlerini sanki bir AIS programı gibi bilmek, karşılaşılmasa bile hem kendini yalnız hissetmeme hem de bir çapariz durumunda yardım isteme veya eğlenceli bir seyri beraber tamamlama gibi çok önemli olanaklar sağlıyor.
Pithagarion Samos’un en sevimi limanlarından birisi. Kuzeydeki analiman Vathi hem ticari olması, hem de rüzgarla olan ilişkisi açısından daha az uygun. Üstelik şehir de o kadar sevimli değil.
Pithagarion gerçi daha turistik, limanda kısa bir tur attıktan sonra ara sokakta, iki sene önce keşfettiğimiz dut ağacı altındaki tavernayı elimle koymuş gibi buldum. Ortam biraz sakindi, yine dönüp dolaşıp sahildeki lokantalardan birisine oturduk.
Oldukça kalabalık, küçük bir masaya sıkıştık. Menü standart, greek salad, ouzo, kalamar ızgara, ahtapot salatası, jumbo karides. Bence çok başarılı değil ama tarife belli, 5 kişi 84 euro.
Yemeğin sonuna doğru Hakan Erim geldi. Elindeki IPad ile biraz rota konuştuk.
Lipsi, Arkhi civarına seyretmenin daha zevkli olacağına hem fikiriz. Ertesi sabah 6 da demir almak üzere sözleştik.

Biz ana caddeye kısa bir dondurma turu daha yapıp, yatmak niyetindeyiz. Bakkaldan kısa bir metaxa alışverişi ve Nalan’a Babylonian bileklik, bu seferki mavi…
Yattık uyuduk...