17 Temmuz 2017 Pazartesi

Meganissi-Fiscardo/ Kefalonya

Sabah dümdüz bir denize uyandık. Dünkü kargaşa sanki hiç olmamış gibi, bir gecede bu koy nasıl bu hale gelebiliyor. Bu kadar sakin, huzurlu ve dingin nasıl olabiliyor? Şaşırıyorum...
Doğa bence en hızlı unutma kapasitesine sahip, içimizde...
Meganissi
Çocuklar da erken kalktılar. Onlara geçiştirecek birşeyler verdik kahvaltılık. Ortalığı toplamaya giriştik. Ben botun suyunu boşalttım. Gidip yedek çapayı almak lazım.
Nalan ile burada durmayalım, bir başka yerde kahvaltı edelim ruh halindeyiz.
Bu sırada Raphael de kalkınca, demir konusunda yardımını istedim. İki kişi tüm düzeneği ve çapayı alıp Lotus'un başüstüne, iskele loçaya yerleştirdik.
Motoru çalıştırıp çıkmadan önce havuzlukta birer çay içtik. Bu arada Raphael kendi botuyla tekrar geldi ve küçük bir torba verdi. "İçinde çocuklar için ufak tefek şekerleme, bisküviler var. Bir de sanırım dün akşam şemsiyenizi kırdım, telafi etmez ama onun için de küçük birşey var" dediğinde ne demek istediğini doğrusu anlamadım. "Teşekkür ederim, gerek yoktu" filan gibisinden birşeyler geveledim. Torbayı da mutfağa bıraktım.
Bu arada gözüm avara olma hazırlığındaki motoryata takıldı. Flybridge mevcut motoryatta bir adam ile bir kadın var. İlk gördüğümde çok şaşırmıştım, çünkü motoryattaki adam yaklaşık 55-60 yaşlarında, oldukça fit vücudu olan ancak her iki kolu muhtemelen bir kaza sebebiyle omuz seviyesinde kopuktu. Teknenin tüm işlerini kadıncağız kendisi halletti ve net bir manevrayla çıktılar.
Nalan ile birbirimize baktık... Ancak ikimizin ağzından da tek bir laf bile çıkmadı, çıkamadı!
Hayat ne kadar ilginç ve sürprizlerle dolu.
Kıç koltuğunu çözüp demir aldık. Raphael ve eşi uzaktan el salladılar.
Onları koyda yalnız bırakıp, kendi yolumuza koyulduk.
Gökyüzünde, dün geceden kalan tek tük bulutlar, artık sonuna gelinmiş dans partisinin sarhoş ama eve gitmek istemeyen inatçı dansçıları gibiler... Karışık ve düzensiz hareketlerle hala dans etmeye çalışıyorlar ama dün geceki enerjilerinden eser kalmamış!
Meganissi adasının doğu ucundan Kefalonya'ya rota tutacağız. Belki hemen yakın koylardan birisine girer kahvaltı ederiz diye düşündük. Ama hiçbir koyu tam da beğenmedik.
Meganisi'nin güneyindeki mağaralardan birisinin önünde kısa süreli demirledik.
Kısa bir yüzme molasından sonra kahvaltı yaptık. Kahvaltıyı yeni hediyemiz ile süsleyelim deyince bir sürpriz ile karşılaştık. Alman çiftin verdiği torbanın en dibinde katlanmış bir miktar para var! 30E'luk banknot, kendi üstünde defalarca katlandıktan sonra şeker paketinin kenarına sıkıştırılmış.
Raphael ve nişanlısı, bizi tekrar şaşırttı. Böyle birşeye hiç gerek yoktu tabi ki de... Hatta doğrusu kendimizi kötü hissettik. Paranın veya sahip olunan maddi gücün hiçbir işe yaramayacağı bir doğa olayı karşısında, iki denizcinin yardımlaşmasının bir meblağa dönüştürülmeye çalışılması içimi burktu. Bir gün önce komşusunun botu bordasına çarptığı için rahatsız olan, çocukların uyuduğunu bildiği teknenin güvertesine kakıçla vuran insanların yaşadığı bir dünyada, doğanın tüm şiddeti ve öfkesine şahit olup da teşekkür etmeyi bu kadar değersizleştirmek insanı üzüyor. Ama denizdeki kaptan sayısı kadar farklı karakter var.
Artık şaşırmayacağım dediğim her seferinde, tekrar şaşırtabiliyor ya beni... Hayat işte!
Bu da onun doğrusu imiş... Kırılan şemsiyeye saydım. Çok da üstünde durmamaya karar verdim.
Bot ile mağara ziyareti ve Nalan'ın kısa dalışından sonra  demir alıp Fiscardo'ya rota tuttuk.
Dünkü arıza sebebiyle otopilotumuz artık çalışmıyor. Mecburen hep dümen tutuyoruz. Başta kafadan gelen rüzgar bir süre sonra Lefkada kanalından apaza döndü. Yelken açıp motoru kapattım.
Hava iyice yükseldi, güneş açtı.
Kefalonya bu grup adalar içinde en çok görmek istediklerimizden. Muhtemelen birkaç gün kalıp, araba kiralayıp etrafını gezmek istiyoruz. Ada kendisi oldukça büyük. Tekneyle yapmaya kalksak 1 haftamızı alır. En popüler, hatta sosyetik olan koyu Fiscardo'ya gideceğiz. Tabi haliyle geç saate kaldık. Umuyorum güzel bir yer buluruz kendimize.
Her taraf yelken yapan teknelerle dolu. Farklı farklı, genelde Avrupa ülkelerinden ekipler ve hatta filolar var. Gruplar halinde dolaşıyorlar.
Bundan başka çok lüks yelkenli ve motoryatlar var. Genelde profesyonel ekipler tarafından yönetiliyorlar. İtaka'yı iskelede bırakıp, Kefalonya'nın en kuzeyinde, giriinde fener olan koya girdik. Açıkta demirlemiş lüks yatlar var, Paxoi'de gördüğümüz 5 gurcatalı da burada!
Koya girdiğimizde, rıhtımda hemen hiç yer olmadığını görünce artık şaşırmadım. Koyun kuzey tarafına yan yana tekneler, demir atıp kıçtan kayalara veya ağaçlara bağlamışlar. Hemen hiç yer yok.
Güney kıyısı çok sığ, 1-2 motoryat ve katamaran bağlanmış.
En dışarı doğru bir aralık var gibi. Bir tekne girmeye yeltendi ancak rüzgar bordadan sert bindiriyor. Vazgeçti dışarı çıktı. Kıçtan yanaşınca, iskele tarafta, yani rüzgaraltında 25 metrelik bir motoryat var. 5-6 personeli olan eski model, güzel bir motoryat. Rüzgarüstü yani sancak tarafta da bir Alman çift bağlanmış. Şöyle bir plan yaptık. Nalan dümende, nasıl manevra edeceğimizi konuştuk. Ömer Deniz demirde, uzun uzun nasıl demir atması gerektiğini anlattım. Ben de kıç koltuklarını hazırladım, ancak zaten önemli olan rüzgarüstü taraf, orayı ilk bağlasak tekne sağlamda olur. Olamazsa, motoryata yaslanırız sonrasında rüzgarüstü koltuğun boşunu cenova vinciyle alırız diye kafamda tasarladım.
Bu arada hem sancak hem de iskele taraftakiler, tedirgin bakışlarla bizi süzüyor.
Aslında çok iyi manevra ettik ancak rüzgar şiddetli, bizi motoryata yaslayacak fakat düşünmediğim bir detay o tarafta bir merdiveni var yatın. Mürettebat borda boyunca dizildi, herkes teyakkuzda. Keza kaptan da çıktı, bir şeyler geveliyor.
Bu şekilde yapamayacağız, dışarı çıkıp tekrar gelmek lazım. B planı belli. Sahilde bağlanılacak yerler çok uzak. Önceden kıyıya yollayacağımız bir ekibimiz yok-henüz- Keşke Çağla dingiyi kullanabiliyor olsaydı! )))
Çıkarken birşey farkettim, sancak taraftaki (rüzgarüstü) Alman'ın, iskele koltuğu sanırım kısa gelmiş, suyun üstünde iki izbarço ile ek yapmışlar. Bunu yakalarsak, gayet rahat bir manevra olabilir. Nalan'ın hız kesmeden gelmesi, Ömer Deniz'in de hiç aralık vermeden zinciri döşemesi gerekiyor.
Gerçekten de rahat bir şekilde gelip, koltuk ekine bizim rüzgarüstü koltuğu, neredeyse suya bile girmemize gerek kalmadan bağladık.
Ömer Deniz'e bota binmesini ve kalıcı koltukları bağlamam için beni kıyıy çıkarmasını söyledim. Doğrusu o da, hala bizi seyreden motoryat mürettebatı ve diğer teknedekilerin bakışları arasında, usta manevralarla sahildeki kayalığa yanaştı. Bağlandıktan sonra da ekip olarak bir "aferin" hakettik!
Kokteyl hazırlandı. Bekle bakalım Kefalonya, biz de geldik.
Fiscardo
Tekneyi bağladıktan sonra deniz molası. Sonrasında banyo, süslendik püslendik Fiscardo piyasasına girmeye hazırız. İçeride bir feribot rıhtımı var. Onun hemen yanındaki beton rıhtıma botu bağladık.
İlk restaurant Ellie's, güzel bir italyan tarzı olan restaurant. Et yemekleri genelde meşhur Kefalonya'da. Günlerdir deniz ürünü yedik, değişiklik olsun.
Kumsala yakın bir masada oturup, henüz karanlık çökmeden şarap eşliğinde çok hoş bir akşam yemeği yedik. hesap 74E. Sonrasında rıhtım boyunca yürüyüp, kenti keşfetme. Çocuklara dondurma, bize kahve, birkaç market var ertesi gün öte beri alınabilir.
Fiscardo'yu biz daha çok Gümüşlük'e benzettik. Beğendik.
Bir yeri beğenmek veya nefret etmeyi belirleyen unsur nedir? İlk andaki intibayı ne belirliyor? Zevkleri benzer hatta neredeyse aynı olan iki kişi, aynı yere yanaştığında neden aynı duygulara sahip olmuyorlar? Yanaşırken olan aksilikler mi? Havanın güzelliği mi? Yoksa ilk karşılaştıkları kişinin, yanaşan tekneye gülümsemesi mi? yerin beğenilmesi ya da beğenilmemesini belirliyor?
Pek emin değilim...
Akşam çok da geç olmadan botumuza binip teknemize geri döndük.
Çocuklar hemen uyudu. Biraz kokpitte pinekledikten sonra ben de yattım uyudum.