12 Ağustos 2016 Cuma

Xerocampos-Gümüşlük

Bugün artık dönüş günü. Akşama Gümüşlük'te olmalıyız, Mustafa Ağabeyler ile eğitim seferine oradan çıkmaya karar verdik. Gündüz rüzgarıyla koya gidip demirleyeceğiz. Akşam Nalan ve çocuklar arkadaşlarımızla buluşup onlarda kalacak, biz sefere çıkacağız.
Sabahtan kaptanın kayığı ile balığa çıkma projemiz vardı ama haliyle sabah 6.00'da uyanamadık. Bari dönüşüne yetişelim dedik. Mezat yapıldı filan, böcek çıkmış bol miktarda... Ömer Deniz ve Çağla bayıldı olaya. Diğer ekip de çok meraklıydı ama yetişemediler, bir dahaya artık.
Ön tuvalet ile ilgili sorun var. En iyisi gidip yeni bir tane alayım takayım diye düşündüm.
Lakki'de büyük bir marin dükkan olduğundan bahsediyorlar. Hayk'ın arabayı alıp oraya gitmeye karar verdim. Cidden güzel ve gelişmiş bir dükkanmış ama aradığım malzemeyi bulamadım. Tüm taşı ile beraber tuvaleti değiştirmeye de gerek görmedim. Şimdilik böyle idare edeceğiz bakalım...
Şehirde ufak tefek başka şeyler buldum. Onları aldım. Bira ve buz takviyesi ile galonluk metaxa bunlardan...
Xerocampos'a döndüğümde Vedat'lar gitmişlerdi. Bizimkiler kumsalda. Kısa bir sohbet ve Hayk ile vedalaşma sonrasında tonozu bırakıp yola çıktık. Bu sefer karaya oturma filan yok ))
Açıkdenize çıktık ancak rüzgar çok hafif tam iğnecikten geliyor. Yelkeni açtık ama esas motorla gidiyoruz, bir ara açıp kontrol edeyim diye şeytan dürttü baktım sintinede olduğundan fazla su var. Yedek pompaları da kurup çalıştırıp suyu boşalttım. Ama motorda bazı bölümler ıslanmış tabi.
Sıcak motorun üzerine deniz suyu temas ettiğinde tuz birikiyor. Bu da aluminyum olan parçalar üzerinde özellikle korozyona sebep olabiliyor.
Kurumadan temizlemek en iyisi. Ancak kuruduktan sonra da temizleyebilmek için WD40 yerine kontak spreylerin daha iyi olduğunu duymuştum. Bende Wurz marka olanı var. Motor tekrar güzelleşti. İş kaldı suyun nereden geldiğine. Görünen o ki şaft dönerken biraz damlatıyor. Kelepçe ile sıkmayı denedim. Azalması bir kenara fazlalaştı  hatta. Bıraktım. Şimdilik böyle. En kısa sürede değişmesi lazım deep sealin...
Gümüşlük'e akşamüstü girdik. Oldukça dolu, her zamanki gibi. Ortaya, çıkışa yakın demir attık. Son deniz molası. Ufak tefek birşeyler atıştırdık. Tekneyi toparladık, bu akşam pansiyonda kalacağız. Botla sahile çıktık.
Akşam eğitim için gelen, sevdiğimiz dostlarımız Mustafa Ağabey ve ailesi ile kahvede buluştuk. Yarın sefer var.



11 Ağustos 2016 Perşembe

Lipsi-Xerocampos

Hayk ile dünden konuşmuştuk, kendilerine yeni bir motorbot almışlar. Xerocampos'ta duruyor ama bir günlüğüne seyre çıkma olasılıkları var, "belki Patmos'a gideceğiz, geçerken  uğrarız" dedi ama bence sırf bizi görmek için limana girip, rotalarını değiştirmelerine gerek yok, nasılsa bir gün sonra görüşeceğiz.
Sabah erkenden kalktım. Kimseler kalkmamıştı, kokpitte oyalanırken Ömer Deniz de kalktı. Beraberce tekneden inip şehri dolaşmaya çıktık. Karşı kıyıda, doğu köşesinde limanın, yanaşmak için uygun yerler olduğunu gördüm. Anlamak için o tarafa yürüdük.
Balıkçılar kaldırımda ağlarını ayıklıyor. Selamlaştık.
Bordalamış kocaman bir alman bandıralı yelkenli var. Onun önünde kıçtankara yapmış 3-4 yelkenli daha var. Bazısı tonoz almış. Sonuncusu da demir atmış.
Gerçi şu anda hava yok ama limanın bu köşesi sert rüzgarda nasıl olur? Emin değilim.
Kahvaltılık birşeyler almak için fırına gittik. Sonrasında alışveriş yapacağımıza orada yemenin uygun olduğunu düşünüp, tekneye geri döndük.
Nalan ve Çağla da kalkmış. Onları da aldık...
Fırın her zamanki gibi güzel, oldukça da kalabalık. Çocuklar seçmekte zorlandılar. Kahvelerimizi içtik-maalesef çay yok- yanımızdaki guletin uzaktan demir aldığını görünce biraz da apar topar kalktık.
Limana geldiğimizde gulet problemsiz çıkmıştı. Üstümüze birisi daha gelmesin diye mümkün olduğunca hızlı çıkmayı düşünüyorum. Nalan süpermarkete gitti, öte beri eksiğimizi tamamladık. Zaten 3 saatlik bir yol var. Hafif bir rüzgar eşliğinde kolay şekilde çıkacağımızı düşünürken, demirin yandaki tekneye takılı olduğunu farkettim.
Irgatta ben varım, Nalan dümende. Standart prosedür her iki kayığı zincirleri birbirine paralel olacak hale getirip zincirin boşunu alıyoruz. Fakat adamcağızın çapasını dipten kaldırdık bu arada, hemen altından bir sapan, funda demir, bizimkini kurtardık, sapan fora yola devam. Ancak sahilde bize bakanlara, adamcağızı haberdar etmeleri gerektiğini söylemeyi unutmadık.
Çapası tarayınca beton rıhtıma yaslanması işten bile değil.
Zevkli bir seyirle Xerocampos'a öğle vakti girdik. İçerisi gayet sakin.
Her zamanki gibi kaptanın beton iskelesine en yakın, en içerideki tonozu aldık. Bu sayede botla gidip gelmek kolay oluyor. Çocuklar ve Nalan hemen kumsala çıktılar. Bugün aküleri değiştirmeyi planlıyorum.
Yaklaşık 7 sene önce aldığımız derin döngülü 6V mutlu aküleri, Federal (ABD malı) marka olanlarla değiştireceğim. Herşey aynı fakat en azıcık farklı. Avuç içi taşlama ile biraz rötuş yapmam lazım yerine. Jeneratörü çalıştırdım, tabi sessiz koyun içi bir anda çekilmez hale geldi 90dB ses yüzünden. Düşündüğümden kolay olacak gibi. Gelmeden her ihtimale karşı Erol ağabeyden takımları ve biraz 50 mm kablo da almıştım. Bazı pabuçları değiştirdim.
Aslında yerlerine takınca biraz motor ile takviye etmekte yarar var gibi ama güneş panellerini bağlayınca şarj başladı, ben de üzerinde durmadım.
Botla sahile çıktım. Bira molası.
Akşamüstüne doğru Hayk ve misafirleri tekneyle geldiler. Kucaklaştık.
Çok uzun zamandır tanıdığımız, insanın içini aydınlatan bir karakterdir. Çok severim.
Akşamüstü diğer tekne de geldi. Vedat'lar geceyi Leros Pandelis'te geçirmişler. Yarın Bodrum'a dönecekler. Bu gece hep beraber büyük bir son akşam yemeği masasını hakediyor durum...
Kima'nın standart bir menüsü yok. O sabah ağdan ne çıktıysa. Sipariş vermek için Hayk'ı bekledik, evden gelince önce bizimle ilgilendi. Tek kelime ingilizce bilmeyen taverna sahipleri ile rumca anlaştı. Bize harika bir sofra kurdular. Fava, kalamar ızgara, barbun tava şahaneydi.
Vedat'lar ve sonradan Hayk ve ailesinin de katılımıyla geç saatlere kadar sohbet ettik, Türkiye ve yakın zaman gelişmeleri masaya yatırdık.
Tekneye dönüp, güvertede bir süre yıldız yağmuru bekledik. Ancak koy içinde çok ışık var.
Yan tarafta demirde üst üste duran 3 tane tekneden inanılmaz müzik geliyor. Gece 12 olmasını bekleyip,  kürek çekerek yanlarına gittim. Bu tür sessizlik için yapılan uyarılarda kürek çekerek gitmenin çok yararlı olduğunu düşünüyorum.
Nitekim doğum günü partisi olduğunu öğrendiğim   kutlama birkaç dakika sonra sona erdi. Koy alıştığımız sessizliğine büründü.
Yattım uyudum.

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Arkhi-Lipsi

Çok güzel bir sabaha uyandık. Bulunduğumuz koydaki teknelerin bir kısmı usulca sabah erkenden koyu terketmişler. Diğerleri hala pineklemekte. Sessizlik ve dinginlik hakim...
Zaman sanki durmuş gibi.
Bizde herkes uyuyor, bir kahve koydum, kokpitte anın keyfini çıkartıyorum.
Uzun sürmedi tabi, şeytan hatırlattı hemen, dün demir atarken çalışmayan ırgat kumandasına giriştim.
Önce kumandayı açıp içine baktım. Görünüde birşey yok. Selenoid kutusunu açıp çıkmış kablo ucu filan var mı diye baktım. Yok. Şalteri açtım kapadım, sigortasına baktım. Yine çalışmadı. Ölçü aletini aldım, ölçtüm. Ana kablolarda akım var. Kumanda üzerindeki kabloları söktüm, kısa devre ettim. Bir çalışır gibi oldu, yine sustu. Neyse çalışması iyi alemet. Selenoid üzerinde (bende iki adet var) bağlantılara baktım, yok birşey ama yine de kesip uçlarındaki pabuçları değiştirdim. Sonundaaa...
Ama pabuçları tek tek değiştirmediğim için hangisinde sorun vardı artık hiç bir zaman öğrenemeyeceğim!
Bu kadar tıkırtıya herkes uyandı tabi, kahvaltıya oturduk.
Biraz deniz molası sonrasında Vedat'lar ile konuştum. Marathi'de geçirmişler geceyi.
Hem onları görmek hem de Pandelis'i ziyaret amaçlı karşıya geçmeye karar verdik. Demir alırken zorlandık, o kadar uğraştım hala kesintili çalışıyor. Bakacağız.
Marathi'de bari tonoz şamandırasına bağlanacağız, demir yok. Irgat da haliyle...
Manevra kolay oldu, en dışardayız. Bot ile karaya çıktık. Çocuklar kumsalda oynarlarken ben Vedat ile Aydın'ın kiraladıkları tekneye geçtim. Sohbet, muhabbet. Ufak tefek eksikleri varmış, tadlarını kaçırıyor. Nasıl çözeriz diye kafa yorduk.
Kiralık teknelerde ortaya çıkan sorunlar küçük bile olsa, insanın kendi teknesinden daha büyük algılanıyor nedense. Benzer sorunlar bence her teknede çıkabilir ama neden bareboat teknelerde daha önemli hale geliyor. Acaba sadece konu para vermekle mi ilgili? Emin olamadım...
Dostlarla vedalaşıp, kumsala geçtim. Çocuklar suda. Yüzme molasını takiben Pandelis'e oturduk. Çocuklar dondurma yiyor, biz tavla oynuyoruz. Çekişmeli bir maç oldu...
Tekneye geçip, yola çıktık. Suyumuz azaldığı için Lipsi'de durup takviye edeceğiz. Rüzgar iyice hafif ama acelemiz yok. Sadece cenova ile Lipsi limana girdik. Girdiğimizde fazlaca tekne yoktu ama mendireğin rüzgaraltı tarafı tamamen doluydu. Ben de ilk tekne olarak rüzgarüstü tarafına demir atmak için hazırlık yapıp kıçtankara olmak için manevraya başladık.
Rıhtımdaki liman görevlisi koşarak geldi, anlamsız el kol hareketleri yapıyor. Ancak zaten demir atmış, neredeyse yanaşmışız. Meğer içeri taraf girmemiz gerektiğini, bu tarafa büyük guletlerin geleceğini söylüyor. Zaten çalışmayan kumanda ile tekrar demiri kaldırıp içeri girmeye üşendim.
Adamın itirazlarına rağmen yanaştım, biliyorum birazdan burası da zaten dolacak.
Fakat bir şekilde adamla papaz olduk. Geçen seneden kalma da bir yıldız ve barışmama durumumuz vardı zaten, iyice perçinlendi... Halbuki Lipsi'yi severim.
Gerçekten bir süre sonra üzerimize kocaman bir gulet yanaştı, kaptanı tanıdık çıktı. Keza tanıdık dostlarımızdan birkaçı daha gelince ve rıhtımda sohbet koyulaşınca görevli de bir türlü, çok istemesine rağmen bana bulaşamadı. Suyumuzu doldurduk, elektriğe ihtiyaç yok. Henüz yeni aküleri takmadım. Eskiler idare ediyor.
Rıhtıma gelip tanıtım yapan, kilisenin yanındaki etiyle meşhur tavernaya gittik. Girişte oturduk. Üst kat da var. Dekorasyona filan biraz özen göstermiş, Lipsi'nin Manos'u olma yolunda... Ama ben çok bayılmadım doğrusu. Hala daha bu adada benim için favori yer meydanda marketin yanındaki ahtapotçu. Bir de parkın arkasındaki fırın...
Tekneye erken geçtik, bu gece yıldız yağmuru var. Güverteye yattık ama nafile...
Uyumuşuz.

9 Ağustos 2016 Salı

Samos-Arkhi

Sabah tersine dönmüş rüzgar ile uyandık. Oldukça hafif esiyor. Hemen açığımızda, ilk demirlediğimizde çok endişelenen Alman çiftin teknesinden oldukça uzağız. Sorun yok...
Denize girdik, Ömer Deniz de istedi... O da benimle yüzüyor.
Suda oyalanırken, palet ve şnorkel ile dalan 2 kişi gördük. Önce uzak, sonra gittikçe yakınlaştılar. Neredeyse bizim tekneye çıkacak kadar gelip, "Mehmet sen misin?" diye sorunca irkildim!
Atilla imiş. Oğulları, kız kardeşi İdil ve annesiyle beraber karadan tatil amacıyla gelmişler Samos'a. Dün çok beğendiğimiz yerde kalıyorlarmış, 10-15 odalı bir apart otel olduğunu söylediler. Davet ettiler. Kahvaltıdan sonra buluşacağız.
Keyfimiz yerinde, bu sabah için vaktimiz var. Dün yaptığımız yol sayesinde, rotayı 15-20 mil kısalttık. Bugün akşam Marathi veya Arkhi planlıyoruz.
Teknede hızlıca birşeyler yedik, bu arada arkadaşımız İdil yüzerek geldi. En son Samos'a seneler önce beraber geldiğimizi hatırladık ve çok güldük. Dünya ne kadar küçük ve hayat ne kadar tesadüflerle dolu!
Botla sahile çıktık. Küçük bir kumsal var, çocukların keyfi yerinde. Atilla'nın büyük oğlu Barbaros bot ile dolaşmak istedi. Çok hoşuna gitti. Sık sık tekneye gidip-gelmesi amacıyla, unuttuğumuz bir şeyleri getirmek gibi bahaneler üretiyoruz... ))
Ömer Deniz henüz o aşamada değil, ama Barbaros'tan ilham aldığı kesin. Bir de şu kaytanı çekmek kısmı olmasa )))
Sabah kahvesi, bol sohbet ve yolluk bir adet soğuk beyaz şarap sonrasında demir alıp çıkmak için vedalaştık. İskeleye dizilmiş bize el sallarken, kim bilir bir daha ne zaman nerede görüşebileceğimizi düşündüm kendi kendime.
Rüzgar oturdu, dağdan inen sağanaklar Fourni kanalı içinde deniz kaldırıyor.
Önce camadanlı ana yelken sonra camadanlı cenova ile 170 rotasında koydan çıktık. Kanaldan gelen dalgalar zaman zaman 4 metre sınırını zorluyor.
Otopilotu devreden çıkarttım elde tutuyorum. Ama geniş apaz olduğu için zorlanmayacağız çok fazla. Yunusları farketmemiz ile ekibin keyfi yerine geliyor. Bize moral veriyorlar...
Dalgaların içinde fındık kabuğu gibi sallanan on dört tonluk tekne ile aynı denizde rahatça yüzen yunuslara baktığımda insanlık olarak belki o kadar da gelişmiş olmadığımızı düşünüyorum kendimce!
Yaklaşık 1 saat kadar sonra kanalın getirdiği ağır denizler azaldı, Fourni'yi bordaladık. Bu sefer gitmek yine nasip olamadı. Bir dahakine...
Arkhi uzaktan belirdi ancak, rota düzeltmesi yapınca cenova çalışmıyor. Ayı bacağına döndüm. Henüz daha 2,5-3 saat daha yolumuz var. Gönder donattım. Seyir rahatladı.
Önce tavla oynadık, sonra bira, sonra elimde pasta cila ile kromları parlattım. Kokpit tiklerini fırçaladım, güverteyi yıkadım. Tekne kendine geldi.
Kuzeyden Arkhi ile Marathi arasındaki boğaza gireceğiz. Denizler azaldı. Birçok tekne var etrafta. Marathi'nin içi tıklım tıklım dolu. Bodrum'dan tekne kiralamış arkadaşlarımızla buluşacağız ancak yer bulamayınca Arkhi'ye geçmeye karar verdik. Muhtemel ana liman Port Augusta'da da yer yoktur düşüncesiyle, hemen güneyindeki koya girdik. Aslında iki koydan oluşuyor, kuzeyindekinin dibinde bir taverna ve küçük iskelesi var. Botu bağlamak için uygun. Birkaç tane de tonoz şamandırası var. Sadece en dipteki boştu, derinlik sebebiyle almaya cesaret edemedim.
Kıçtankara olmak için hazırlık yaptık. Irgat takıldı. Selenoidlerin bulunduğu kutuyu açıp, temassızlığı buldum. Oynayınca düzeldi. Kayalara kadar yanaşıp, koltuğu bağladım. Su harika. Hemen deniz sefası!
Bu sırada yanımıza gelen zodyaktaki bir türk yardıma ihtiyacımız olup olmadığını sordu. Dışardaki guletten gelmiş. Böyle kaptanlarımız da var. Teşekkür ettik. Selametler diledik, karşılıklı...
Deniz sefası sonrası teknede biraz oyalanıp, botla karaya çıktık. Tavernanın da aslında iyi olduğunu duymuştum ama Arkhi ana limana kadar 10 dk'lık bir yürüyüş yolu var, yürümeye karar verdik. İyi ki de böyle yapmışız, liman içindeki bir havuzda gece ışıklandırılan bir model tekne limanı yapmışlar, dekoratif. Çok hoş. Ömer Deniz ve Çağla bayıldılar...
Ancak ben cüzdanımı teknede unuttuğumu farkettim. Yürüyerek geri gittim, tekneye vardığımda harita masası üzerinde unuttuğumu görünce sevindim, en azından yolda düşürmemişim.
O yolu tekrar yürümeye üşenip, bir de Çağla'nın uyuma ihtimaline önlem amacıyla botla gitmeye karar verdim. Burna çıktığımda biraz deniz yedim kafadan ama, sanıyorum gece dönüşünde azalır...
Botu rıhtımda büyükçe bir RIB üzerine bağladım. Geldiğimde yemekler ısmarlanmıştı bile.
Ahtapot ızgara, kalamar, kabak köftesi, patates kızartması, salata ve uzo ile gayet başarılı bir yemekti. Servis fena değildi, belki model gemileri göreceğiz diye en dışarı oturduğumuz içindir. Bilemiyorum.
Botla dönüşümüz düşündüğümden kolay oldu. Yattık uyuduk.

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Gökliman-Samos

Sabah rüzgar çok hafif. Su harika. Teknede tatilin vazgeçilmezi denize girerek uyanmak!
Fakat suyun dibi, senelerce devam etmiş balık çiftliğinin endüstriyel atıkları ile dolu.
Bu cennet koya yazık olmuş. Tabiatın tek başına bu kirlenmeyi temizlemesi mümkün değil, en kısa zamanda makro kirlenmeyi en azından ortadan kaldırmak için bir girişim yapmamız lazım...
Delice'ler ile sabah kahvaltısı sonrasında vedalaştık. Onlar kuzeye doğru çıkıyorlar. Biz güneye.
Rotamız Samos üzerinden Arkhi ve Marathi ama hala daha karar vermiş değilim, Fourni mi yoksa Dar Boğaz'dan mı dolaşacağımıza...
Tektaş Burnu'nu dönüp açıkdenize çıktığımızda gelen rüzgarın yönünün rotayı kurtardığını, batıdan dolaşırsak yaklaşık 15-20 mil kazanacağımızı gördüm. Dar apaz seyirle otomatik pilotta 180 derece rotasında seyrediyoruz. Karlovassi'yi pas geçtim, güney batısındaki koylardan birisinde konaklayacağız eğer uygun olursa.
Çocuklar uykuda, oltalar suda. İçeride tamiratla uğraşıyorum.
Otopilot devreden çıktığında oltanın misinası rüzgar jeneratörüne takılmış, dönmeye devam ettikçe de iyice sarılmış 0,40 dyneema. Öyle sevimsiz bir şekilde dolaşmış ki çözmeye imkan yok.
Misinayı kesip ortadan yine bağladım. Yola devam.
Samos'un batı burnuna yaklaştıkça rüzgar güneybatıya doğru drise etti, şiddetlendi ve sanırım akıntı da eklendi. Hepsi aleyhimize, SOG oldukça düştü. Motor devrini arttırıp, hava kararmadan rahat demirlenecek bir koya girme isteğindeyiz.
Samos'un batısı ve Fourni Kanalı'nın girişinde çok ilginç bir deneyim yaşadık. Adanın kuzeyinde güneybatı eserken, güneyinde kuzeybatı rüzgarı vardı. Arada yaklaşık 3-4 millik bir üçgende, adanın her iki batı burnu arasında da akıntı ve rüzgar karmakarışık şekilde esiyordu. Birçok olta balıkçısı vardı avda...
Fenerin olduğu Dhomenikos burnunu dönüp, doğuya rota tuttuğumuzda, kaba dalgalar kesildi, devasa Kherkis (1300 m)  dağından kopup gelen sağanaklar ile uçarak gidiyoruz...
İlk iki koy oldukça vahşi ve sadece özel mülk olan yerlerdi. Pas geçtik. Makriya Punda olarak gösterilen dar koya girdik ancak burada da sert esiyor, sahilde küçük bir iskele ve 1-2 ev var. Beğenmedik. Haritada adı verilmeyen, sonradan Limnionas olduğunu öğrendiğimiz koyda 2 yabancı bayraklı yelkenli var, demirde. Onların etrafından dolaşıp, derinlik ve dip yapısına baktık. Henüz hava aydınlık. En batıda, önünde bir beton iskele ve tonozda bir küçük balıkçı sandalı olan, çok hoş dekoru olan bir taş evin önüne demirlemeye karar verdik.
Ona hiçbir çapariz çıkartmamamıza rağmen, endişeli gözlerle bizi izleyen alman tekne sahibi defalarca zincirini nasıl döşediğini hatırlattı... Sorun yok.
Rahatça demirledik. Bulunduğumuz yer kuytuda kalıyor. Sahildeki yapının ev mi? otel mi olduğunu anlamamız ertesi sabah tesadüfen karşılaştığımız dostlarımız sayesinde mümkün oldu.
Karaya botla çıkıp, hemen tepede uzaktan gördüğümüz kadarıyla taverna olduğundan fazlasıyla şüphelendiğimiz ışıklı mekana doğru seyirttik. Doğruymuş...
Çok hoş dekorasyonu olan, tepeden koya hakim tavernanın en güzel masasına kurulduk. Aşağıda usul usul sallanan Lotus'un görüntüsü eşliğinde, et ağırlıklı güzel bir yemek yedik. Hesap makul.
Fazla da geç olmadan botla geri dönüp, yattık uyuduk.

7 Ağustos 2016 Pazar

Sığacık-Gökliman


2 haftadır İstanbul'dayız. Bu seneki uzun tekne tatili çok iyi geldi. İstanbul'a geleli beri, artık memleketin genel halinden mi yoksa bizden mi kaynaklanıyor bilemiyorum, ciddi bir depresyon içindeyiz sanki.
Ağustos ortası gibi Bodrum çıkışlı bir eğitim seferi var. Tekne Sığacık'ta. Bir şekilde aşağıya indirmek gerekiyor, gerçi uzun bir yol değil, keza rüzgara da uygun bir seyir. Başkaca da bir ekip yok. Bari biz gidelim dedik. Nalan ve çocuklar olacağız, sadece dördümüz. Son dakika olduğu için uçak biletleri fena, keza tekneye de götürülecek bir dolu malzeme var. Arabayla gidelim dedik. Bodrum'dan Mehmet Emin ile konuştum, "ben arabayı gelir İzmir'den alır, Gümüşlük'e getiririm" dedi sağolsun. O sorun da çözüldü.
Bir gece her türlü malzemeyi yüklendik, bagajı da doldurduk. Aküler var, teknik malzemeler var. Tüpü de dolduracaktım. Onu alamadım yanıma. Bir sonraki sefere artık, bakacağız.
Yola çıktık.
Yeni açılan İzmit Köprüsü'nden geçtik. Yolu bayağı kısaltıyor, ama ücreti hiç de hesaplı filan değil tabi...
Değişe değişe yol yapıp sabaha karşı Sığacık'a vardık. Bugün pazarı var, ama henüz şehir daha uyanmamış. Marinanın yeni uygulaması birkaç saatliğine girişlerde bile artık para kestikleri için mazot iskelesine yanaşıp malzemeleri orada yükleyeceğiz diye planladık.
Çocuklar hala uyuyor. Arabada Nalan kaldı, ben gidip tekneyi getireceğim. Bot A pontonu, Utku Ağabey teknesine bağlı. Bir detayı düşünememişim. Samos'a feribot varmış, 8'de kalkıyormuş. 15-20 dk onu beklemem gerekti. Bu arada Utku ağabey ve Ayşe abla ile sohbet, sonrasında Delice korsanlar ile selamlaşma. Onlar da Kıyıkışlacık'tan kuzeye çıkıyorlar...
Bu arada çalan telefon ile tekneyi yanaştırmadan önce, gidip alışveriş yapmamız gerektiğine karar verdik. Çocuklar uyanmış. Kahvede kahvaltı. Sonrasında alışveriş, pazar gezmesi...
Ömer Deniz benim ile geldi.
Tekneye varıp, demiri almamız çok zor olmadı. Mazot iskelesine yanaştık.
Nalan arabayı oraya getirdi. Malları indirdik, bindirdik.  Mazotu doldurduk.
Çok da oyalanmadan denize çıktık... Oh beeee!!!
Tatil başladı...
Alargada duran Delice Korsan'lara selam ettik. "Pazara uğrayacağız peşiniz sıra geliriz" dediler.
Demirleyip denize girecek uygun koy arıyoruz, Demirciler'den hemen iki önceki koya demirledim. Adını bilmiyorum. İçerde iyice kıyıya yakın demirlemiş bir yelkenli var. Onlara rahatsızlık vermeyecek gibi açıkta durduk. Zemin uygun...
Hemen denize....
Birazdan Delice'ler de geldiler. Onlar da bizim üstümüze aborda oldular. Sohbet muhabbet, sağlık konuları, kışı nerede geçireceğimiz gibi konularda dolaştı.
Anayelken haftasonu tamir olmuş, Bahri Usta sağolsun bitirip bota koymuş. Rüzgar da fena değil kafadan geliyor, ama 4 kişiyiz yaparız diye düşündük. Bir ara üst üste demirde tekneler, bir de tararsak ne olur? diye kafamı kaldırıp baktım ama şanslıyız. Sorun olmadı.
Mandarı değiştirmemiz de  ayrıca iyi oldu.
Demir alıp hemen iki yan koyda olduğunu öğrendiğimiz Atilla Ağabey'lere uğradık. Yer darlığı sebebiyle fazla kalamadık. Rota Kokar (Gökliman). Gece orada kalacağız. Biz ertesi gün aşağıya, Delice Korsanlar kuzeye çıkacaklar.
Koya biz önce girdik. En dipte favori yerim maalesef dolu.
Bir önce, eski yükleme iskelesinin olduu yere kıçtankara olduk. Rüzgar yandan geliyor. Oldukça da derin suya (30 m) demir atmak zorunda kaldık ama sorun yok.
Delice Korsanlar rüzgaraltııza aborda oldular.
Akşam yemeği dolma, barbunya,  bilumum rakı mezeleri ve çocuklara köfte...
Yeni ay var. Gökyüzü yıldızlarla dolu. Sohbetin ardından yattık uyuduk.