30 Ağustos 2009 Pazar

Bodrum-Karacasöğüt

Milta Marina günlük bağlama bizden 50 Euro'ya yakın para aldı ama doğrusu iyi servis verdi. Oldum olası sevmişimdir bu marinayı, nedense?



Neyse sabaha karşı çıkma projemiz, yorgunluğumuz sebebiyle sabah 7'ye ertelendi. Teknede Nalan, Ben ve Ömer olduğu için ve en önemlisi otopilotumuz olmadığı için, biraz ikircikliyim. Denize domuza kalmadan koya (Gökova'ya) mümkün olduğu kadar çabuk ilerlemek istiyorum... Gerekirse gece bile gitmeye razıydım ama sabaha erteledik.



Sabah, şehir yeni uyanırken, bizi sessizce takip eden Kale'nin bakışları altında mendirekten çıktık. Rota Doğu!



Dümdüz denizde ilerlerken, mecburen birisi dümen tutacak. Buna bir çare bulmak lazım diye dolanırken, aklıma depodaki kuvvetli lastik geldi!! Bir şekilde becerdik... ve çalıştı!!



Çok uzun süreler bırakıp içerde yemek pişirmek mümkün değil tabi ama, en azından yekeyi birkaç dakika bırakmak ve serbest olabilmek bile hoş bir duygu... Diyeceğim odur ki otopilotlarınıza iyi bakınız ))


Önce Karaada, sonra Orak, sonra Mazı derken neredeyse Çökertme'yi tutturduk. Bir önce, adı kitaplarda dahi geçmeyen ama sonradan öğrendiğimize göre Kargılı olan koyda, rüzgara uygun kıçtankara olduk. Gayet hoş denizi var, koydaki bizden başka tek motoryat da demir alıp gidince keyfimiz iyice yerine geldi.


Güzel bir makarna, eşliğinde şarap ile tam yayılacakken 3 tane guletin neredeyse aynı anda içeri girmesi ve üstüste bağlanması ile hafif gardımız düştü tabi...
Ama belki de iyi oldu, muhtemel muhabete devam etseydik, adını bile bilmediğimiz koya yayılır, belki de o gün tekrar çıkmaya yetecek enerjiyi bulamayabilirdik. Ancak ne gam? Herhangi bir zaman kısıtlaması olmayan tekne tatillerine bayılıyorum... Çıkmasak ne yazar?


Galiba gerçek gezginlik işte tam bu!


Neyse dışardaki rüzgar da tam istediğimiz yönden esiyor, armada hala yerine koyamadığımız eksik çarmığın da yarattığı tedirginlikle, camadanlı-mamadanlı yola düzüldük...
Olta suda, her zamanki gibi...
Geniş apaz 8-10 knotlarda Gökova'nın kalbine uzuyoruz.
Tuncer Ağabeyler, yolda aradı. Akbük'e geçmemiş, sosyete koyu dedikleri, Karacasöğüt'ün hemen yanında (batısındaki) koyda demirde olduklarını söyledi.


Onlarla buluşmamız, saat beşi buldu.
Hasret giderdik.
Ömer "Paşa" ile ilk defa karşılaştılar.


Sohbet-mohbet anılar derken, iskeleye geçip bağlanmaya karar verdik. Karaca her zamanki gibi bizi içten kucakladı. Neden bazı insanlar tatillerinde hep aynı yere gider? Orada rahat ettikleri için mi? Bazıları ise hiç görmedikleri yerleri denemek isterler? Hangisi doğru? Herkesinkini bilmiyorum ama ben bu cennet köşeye gittiğimde, ruhum aydınlanıyor sanıyorum... O kadar rahatlıyorum.