31 Temmuz 2010 Cumartesi

Orak Adası-Yedi Adalar

Sabah yüzme rutini sonrasındaki Ahmet korsanın hazırladığı bol kalorili kahvaltı bizi biraz sonra yapacağımız ana yelken sarma halatı değişimine hazır etti.

Ne olacak ki ya, ne kadar bir iştir diye yaptığımız yorumlar bumbayı sökme gerçeğiyle yüzleşince Erol korsan ne gerekirse yaparız dert etme gerekirse 19 metrelik direği, hatta salmayı bile söker takarız diyince tamirci ruhumuza bir nebze likit serpmiş oldu.

Neyse fazla tamir detayına girmeyeyim ama acemi bir denizci olarak şu kadarını belirtmeliyim ki 2.nci tamir saati sonunda son olarak söküp, sancak bordaya zar zor dayayıp kenara aldığımız parçanın gemici jargonunda güverte olarak tanımlandığını Erol korsandan örgenmiş olmam sebebiyle kendisine bir sefer daha teşekkürlerimi iletiyorum

Birkaç saatlik marin tamirat eğitimi sonrası hadi artik çıkıyoruz diyerek rotasız bir şekilde kolayına rüzgarla şimdiye dek benim tanıştığım en mükemmel yelken keyfine başladık. Ortalama 20 knot’lardaki lodosla sancak kontra apaz seyirle Lotus vapuru bizlere, maşallah süper bir seyir konforu yaşattı

Masmavi Gökova’nın ortalarına kadar gelince rotayı (gerisin geriye) Çökertme olarak belirleyip şahsım tarafından itina ile gerçekleştirilen ve Erol korsanın tabiriyle “şimdiye dek bu teknede atılan en terbiyeli” bir kavança ile pruvamızı Çökertme koyuna döndürdük. Yaklaşık 2 saatlik bir seyir sonrası koya yelkenle girip kalabalıktan ve rüzgardan çok hoşlanmayınca ani bir fikir birliği ile restoran iskelelerindeki guletlere adeta su fışkırtırcasına bir tramolayla tekrar ver elini Gökova güney kıyısı seklinde yola koyulduk.

Lotus vapuru o havada kıç omuzluktan gelen baba sayılabilecek dalgalar üzerinden adeta tereyağı gibi kayıp giderken vapura olan hayranlığımız ve yelken hazzımız maksimumda idi Lotusu, hakikaten cesametine rağmen Amet korsanla beraber bizim bile rahatlıkla abralayabiliyor olmamıza şaşırmadık desek yalan olur. Bu arada Erol korsanın da bizi yüreklendirmesini yadsımamız mümkün değildir.

Neyse gün batmadan yedi adaların batı girişinden girip koy beğene beğene sonunda uzun liman içerisinde şahsi koyumuza tabii ki Amet korsanın gene crockslarını kuşanarak sahile yüzüp, uygun bir ağaç beğenmesi ve koltuğumuzu yeni düğüm çalışmaları ile tamamlaması ile başarılı bir kıçtan kara olduk.

Yüzme faslı sonrası gemici fenerimizin aydınlattığı çilingir soframızda gecenin gereği olan 70 lik mesaisi İ-phone,nun sete bağlanmasıyla eski Frank Sinatra parçaları esliğinde başlamış oldu. Lakin, günün özellikle sabah oluşan yorgunluğu beni, bonfilemi bile bitiremeden yaktığımız kahvenin dahi kovalayabilmeyi başaramadığı ari sürüsüne rağmen havuzlukta sızmamı engelleyemedi.

Size biraz sevgili Ahmet korsandan bahsetmek istiyorum. Kendisi lakap zengini bir dost ve kanka bir kişi olup her ne kadar ileri teknoloji imalat isleri ile uğraşıyor olması sebebiyle tarafımdan uzun yıllar önce “Dişli Amet” seklinde lakaplanmış olsa da, elinden her türlü işin en az dişli imalatı kadar süper bir şekilde gelmekte olduğunu özellikle belirtmek isterim. Ancak bence, harika bir şekilde icra ettiği hiç bir özelliği hatta fotoğrafçılığı bile kesinlikle gurmeliğinin bir doğal sonucu olan aşçılığının önüne geçmeyi başaramamıştır.