30 Eylül 2010 Perşembe

Karacasöğüt

Erol ağabey arayıp da dümen palasının bir tarafının tamamen parçalandığını söyleyince, başımdan aşağıya kaynar sular döküldü resmen!
Hasar, görmezden gelinecek ufak-tefek bişey de değil anlaşılan. Ömer ve Erol Ağabey ile uzun uzun konuştuk. O civarda bir yerde, tamir için birisine vermek istemiyoruz. Başında bizim yapacağımız bir iş de değil, tekne Istanbul'da olsa problem değil ama nasıl yapsak bir türlü bilemiyoruz. Geçici bir takım çözümlerle tekneyi Istanbul'a bir şekilde getirmek ve sonrasında tamirata burada girişmeye karar verdik. Ama nasıl uygulayacağız? Bunu zaman gösterecek...
Ömer ve Erol Ağabey'den başka, Ferit ve Cumhur da geliyor. Son dakikada Kaan'ın katılımıyla yine güzel bir ekip oluştu hemen...



Cumhur zaten Didim'de, o karayoluyla katılacak. Biz hepimiz Dalaman'a uçtuk. Arabayla Karacasöğüt'e geçmeden önce, Bozburun'dan gelen Ateş Ağabey'ler ile yolda Jandarmanın yanındaki Şelale Restaurant'da buluştuk. Cumhur da oraya geldi...
Uzun zamandır görüşmemiştik, hasret giderdik. Tamir stratejimizi Ateş Ağabey'e anlattık, pek beğenmedi haliyle...
Yemeği vakitlice bitirip tekneye geçtik. Zaten bir dolu eşya var, yiyecek-içeceklerin taşınması falan uzun sürdü. Dümenimizin kılıfı da tamirdeydi Marmaris'te, o da gelmiş. Gerçi çok uğraştırdı beni, işçiliğini de sevmedim hiç ama geldi ya!
Gece yarısı tamirat için marangoz Mümtaz'ı yatağından kaldırıp dükkanı açtırdık, sağolsun bizi kırmadı.
Bu arada Erol Ağabey deniz suyu pompasını takmış, motoru çalıştırmış. Tekneye döndüğümüzde, herşeyi yerleşmiş olarak bulduk. Dümeni orada o saatte tamir etmeyi düşünmüyorum doğrusu. Hele bir yola çıkalım. Belli ki pek hava yok, düz denizde motorla seyredeceğiz.
Yarın ola hayrola!