Kaldığımız yeri çok beğendik. Agnontas koyunun girişinde, gözlerden uzak, ama yine de şehre botla sadece 2-3 dk mesafede küçücük bir koy. Suya değen çam ağaçları arasında sadece biz sığabiliyoruz içine... Arada bir sahildeki yoldan yürüyerek kamp yapmaya gelenler oluyor, ama karşılıklı selamlaşmalar ve saygı çerçevesinde bir ilişkimiz var. Ne onlar bizi rahatsız ediyor ne de biz onları. Sahildeki 5 metre uzunluğundaki tek kumsal bu gibi durumlarda emperyal duygularla bezenmiş insanoğlunun karanlık yüzünü ortaya çıkartabiliyor yine de ... Çocuklara kumsalın bize ait olmadığını anlatmakta zorlanıyoruz bazen. ))
Adanın aslında bu tarafında muhtemelen de bize yakın birçok güzel koy var. Limnonaria'dan başka Panormou, Neo Klima ve Loutraki en bilinenleri. Ancak bulunduğumuz yeri o kadar sahiplendik ki çıkıp dolaşmak hiç istemiyoruz.
Bugün esmesi beklenen sert rüzgar için önlem adına sabahtan Tamer ile beraber ikinci çapa düzeneğini hazırlayıp baştan attık. Onun sancaktan boşunu alıp, kıç koltuklarını da ayarlayınca tekne rüzgarı yandan değil kafadan almaya başladı, rahatladı. Aslında koy o kadar küçük ki biraz ilerideki kayadan bile açmaz alabiliriz neredeyse... )))
Biz erkekler tayfası olarak toplanıp hazırlanıp sahile çıktık. Kiralık araba var mı diye soracağız. Keza çöpleri atmamız da gerekiyor, biraz da internet işleri...
Hava sert kuzeyli estiğinde adanın feribotunun buraya yanaştığı söyleniyor. Bizimle ilgisi yok. Koy oldukça küçük, sancak tarafı devasa bir mendirek. Muhtemel koya akan dere yüzünden su bulanık, dip gözükmüyor. Rıhtıma dizilmiş levrekçiler bunun ispatı gibi...
Sahilde küçük bir kumsal ve hemen yanında küçük bir iskele var. Çok fazla ev veya otel yok. Bir bakkal, birkaç da yerleşim. Hergün belli saatlerde buradan 7 km uzaktaki ana şehre otobüs var.
Koyun tartışmasız en kayda değer görüntüsü, neredeyse denize kadar uzanan devasa dallarıyla kumsalın yarısını kaplamış bir dut ağacı. Ağacın gölgesinin altına tavernanın masaları atılmış. Önceleri sadece 1-2 soru sorup bilgi almak için oturduğumuz masaların, sonradan adanın belki de en başarılı tavernalarından biri olduğunu öğrenince bizim balıkları burada pişirtebilir miyiz fikri doğdu kendiliğinden. Sonradan tavernanın sahibi olduğunu öğrendiğimiz genç çok sıcak karşıladı... Bizim de zıpkınla avcılığa yönelik Yunan tarafındaki disiplin ile kafamızdaki soru işaretleri dağıldı. Akşam yemeğinde nerede olacağımız belli...
Ancak asıl amacımızdan uzaklaştık mecburen. İstediğimiz kiralık bir araba bulmaktı. Fakat adada o gün için araba yok. Adada birgün daha kalmak mümkün fakat bu durumda Ege Kanalı geçişini havanın yanık olduğu Cuma gününe ertelememiz gerekecek. Zaten buraya kadar çok mazot yaktık. Tüm Ege'yi motorla geçmek çok istediğimiz bir durum da değil haliyle...
Esasen çocuklarla beraber sert rüzgar sorun olmuyor ancak kaba dalga her zaman bir konu. Tekne içi yaşam zorlaşıyor, 3-4 saatten uzun süren ağır deniz durumunda çocukların kamarada sıkılmasına sebep oluyor. Onun için genel hava ve deniz durumundan memnunum. Çok ağır şartlar da olabilirdi...
Tekneye dönüp de tekrar konuyu beraberce masaya yatırdığımızda en mantıklı olanın bulunduğumuz yerden hiç kıpırdamayıp, akşam yemeğini bizim tavernada halledip ama belki şehri görmek için kısa bir otobüs seyahati planlamak. Saati konusunda farklı fikirler var, sonunda yemeği erken bitirip, çocuklar uyumadan kısa bir şehir turuna karar verdik. Sonrasında da zaten gece seyri ile Skiros'a geçeceğiz.
Tamer dalmaya gitti. Ben teknede ufak tefek tamirler yapıyorum. Bugünün konusu sintinedeki su. Birkaç parmak suyu dert etmiyorum ama motor bölümünün altında da var. Tuzlu su. Bu işler için ayırdığım diyaframlı mobil bir pompa ve Ömer Deniz'in yardımıyla tüm hazneleri tamamen boşalttım. O kontrol butonunda ben hortumu hazneye daldırıyorum hava yapana kadar. Pırıl pırıl bir koyda olduğumuz için denize vermedim, gerçi su temiz ama... Bu gibi durumlarda acil durum için biriktirdiğim vakumlanmış 5-10 litrelik kapaklı petlerden yararlanıyorum. Sahile çıkınca onları ayrıca atacağım. Motorun üzerindeki koltuk düzeneğini kaldırınca iş anlaşıldı. Çalışmıyorken bile deep seal'den damlatıyor. Sıvı vazelini enjektörle aralığından sıktım ama suyu kesemedim. Bu iş için Volvo'nun özel ürettiği bir gres var ama bende yok... Sonradan öğrendiğim bir tekniği bir sonraki gelişte deneyeceğim, bakalım. Eğer olmazsa yine suda deep seal değiştirmek gözüküyor ufukta!
Akşamüstü olmadan balıkları tavernaya götürdük. Çorba veya buğulamaya uygun balıklar. Ancak yunan mutfağı bu konuda bizim uygulamadan farklı. Balığı iyice temizledikten sonra kazana atıyorlar, sonra içinden çıkartıp suyunu ayrı balığı ayrı servis ediyorlar. Çok güzel olmuştu.
Aslında büyük kısmı da kaldı, ama utandık kalan çorbayı kazandan istemeye. Halbuki gece seyrinde on numara servis edilirmiş... )))
Otobüs ile ana şehre geçtik. 1,5 euro. Çocuklardan almıyorlar. Oldukça kalabalık. Biz ayakta gittik. Şehir de bayağı kalabalık. Anlaşılan film çekiminden sonra bayağı popüler olmuş ada...
Sokaklarında turlamalar, bol miktarda selfi, büyük yapraklı fesleğen, yiyecek-içecek takviyesi, saat on olmadan kapanan benzinci sebebiyle mazot alamamamız, taksi ile Agnontas'a dönüş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder