Bugün hava sıcak olacak, daha sabahtan belli...
Adanın kurak toprağı üzerinden sanki buhar çıkıyor.
Hemen liman çıkışında güzel bir koy bulup, engin Ege Denizi'nin mavi sularına kendimizi atmak için adadan oyalanmadan çıkmaya karar verdik. Zaten fazlaca da oyalanacak birşey yok...
Zar zor bir açık bakkal bularak eksiklerimizi tamamladık.
Domates, biber, su, ekmek ve tabi bira ))) Nasıl bu kadar çabuk bitiyor anlamak mümkün değil.
Avara olmamız kolay oldu. Artık ekip herşeye hazırlıklı ve konuya hakim.
Liman adanın güneybatı ucunda. Harita ve pilot kitaplara göre güney kıyısında melteme kapalı koylar var. Gerçi halen denizde hiçbir şey esmiyor, beğendiğimiz her yerde kalabiliriz ancak klasik çizgiden şaşmadık. Güney kıyısını takip ederek doğuya doğru yol alıyoruz.
İlk değil ama ikinci koyu beğendik.Genelde daha vahşi görünüşlü, gözlerden uzak ıssız koy ve köşeleri daha çok beğeniyoruz. Genişçe bir koy. Tam ortada demirlemiş, bir italyan bandıralı uzak yol teknesi var. Sahibi botta dıştan takma ile uğraşıyor. Selam edemedik,
Onun iç tarafına 5 metreye demir attık. Su berrak, taşlık kumsalda çadır kurmuş birkaç ekip var. Botlarından anlaşıldığı kadarıyla onlar da dalış ve balık avı ile uğraşıyorlar. Ama çoluk çocuk artık yerleşik düzene geçmişler gibi...
Kahvaltıdan sonra deniz banyosu süper iyi geldi. Bugün yaklaşık 20 küsur mil yolumuz var. Sakız tarafına geçeceğiz. Tekneyi hala daha ne tarafta bırakacağıma karar veremedim. Sığacık bir alternatif, ya da Dalyanköy...
Bot suda. Sahile çıktık. kayalar içinde hamam adını bizim verdiğimiz harika bir oyuk var. Tam bir hamam var. Türkiye'deki adaşlarını bilemem ama bence burası gerçek bir hamam gibi... )))
Çocuklarla beraber sahilde "geleneksel taş toplama" ritüelini gerçekleştirdik. Kovamız gittikçe ağırlaşıyor gibi. Bakalım uçağa nasıl sokacağız bunları.
Tüm kumsal boyunca yayılmış taşların arasından, en güzellerini seçmeye çalışırken aklıma birşey takıldı. Misal tamamı simsiyah taşlarla dolu bu kumsalda, aradaki tek tük beyaz taşlar hemen göze çarpıyor ve haliyle dikkat çekiyor. Halbuki dün, tersine tamamı beyaz taşlarla dolu bir kumsalda idik. Orada da nedense siyah olan taşları daha çok beğeniyorduk! İnsanoğlu bir garip...
Bu konuda hepimiz hem fikiriz. Sanırım okuduğumuz Sapiens adlı bilimsel kitabın etkisi büyük. Aslında bir tarihçi olan yazar, insanlığın ilk yıllarından itibaren hem antropolojik, etnografik ve tarihi açıdan insanlığın geçtiği dönemleri ve yaşadıklarını güzel bir dille anlatıyor. Hem fikir olmadığımız noktalar var ama, bu uzun bir tartışma, yeri burası değil...
Biraz botla da eğlendikten sonra demir alıp yola koyulduk.
Deniz dümdüz, neredeyse sıfır rüzgar.
Yol yaptığımız için hafif serinliyoruz ama bumbanın üzerindeki gölgeliği bile kaldıramadık.
Bu arada tavla turnuvasına devam. Finale yaklaştıkça heyecan da artıyor...
Sakız ile Psara tam orta yerinde denizin lacivert rengi ve dümdüz su yüzeyine tav olup, "deniz molası" vermeye karar verdik. Derinlik neredeyse 500 metre, değişik bir duygu. Neredeyse herkes suda. Çocuklar bayıldılar, en çok da Kuzey. Onu teknenin arkasından sallandırdığımız yüzer halat ile çektik biraz.
Yeteri kadar serinledikten sonra, tekrar motora yol verip, doğuya doğru rota tuttuk. Sakız'ın kuzey kıyılarından çok geçtim ancak, genelde kuzeyli esen meltem rüzgarından dolayı hiç demirleme fırsatım olmadı. İyice kıyıya yakın seyredip hoşumuza gidecek tarzda bir yer aradık ama bulamadık.
Yolda oyalandığımız için adanın doğusuna geçemeyeceğiz gibi, yolumuz üzerinde Marmaro var. Seneler önce girmiştik. Mendireği olan, kıyıda birkaç tavernası, marketi ile sevimli bir sahil beldesi. Hemen tepesinde, yürüme mesafesinde Kardamylia var. Hatırladığım ağaç altında hoş bir köy kahvesi vardı, kış vakti gelmiş kahvesinden içmiştik.
Limana girmeden önce serinlemek için son bir mola yeri ararken, Vilkadhas adlı yerleşimi geçtikten hemen sonraki burunda demir atmaya karar verdik. Taşlık bir kumsal daha... Ancak su pırıl pırıl.
Welcome Kokteyli ve ABBA müzikleri ile kendinden geçen kadroyu sudan çıkartıp, tekrar yola çıkartabilmem zor oldu. ))
Mendireğin içinde yer var. Betondakilerin yardımıyla bordalamak kolay oldu.
Liman polisinden eser yok. Dolayısıyla rıhtımdaki elektriği bağlamam da mümkün değil. Alonisos'tan aldığım kartı denedim ama beceremedim.
Yemek yeri için sahilde yürüyüş yaptık. Balık yeri pek yok. Genelde et üzerine lokantalar, bir de kafeler var...
Ama yürüyüş esnasında birkaç saat içinde olacaklardan hiç de haberdar değildik haliyle. Mutlu mutlu konuşmalarımız, esprilerimiz memleketten gelen haberler üzerine yavaş yavaş azaldı ve sonrasında tamamen yok oldu. İşin kötüsü internet çeken tek bir doğru düzgün yer var. Herkes TV'lerde Türkiye'de olan biteni anlamaya çalışıyor. Doğrusu başta olan biteni pek de önemsemedim, uzaktan bazı şeyleri anlamak daha farklı olabiliyor. Hoş burada olsaydık da o gece "herşeyi" anlar mıydık? Ciddi şüphelerim var. Hangisi daha iyi emin değilim...
Kötü bir şaka gibi yorumlamak istediğim televizyon görüntülerine ilaveten, ailenin "şimdilik biraz oyalanın, nasılsa teknedesiniz" demeleri içimizi rahatlatacağına daha da gerilmemize sebep oldu.
Gece geç saate kadar çeşitli konuşmalar, ciddi bir telefon trafiği ve fikri tartışmalar ile geçti.
Zar zor uyuduk...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder