14-17 EYLÜL 2012
Orhaniye-Simi
İki Lotus seyahati
Haldun, Elif, Kadir, Mehmet Okutan ve… bir grup. Biz ise
Nalan, Nihal, Nejat, ben, Ömer, Firuz, Erol ağabey’den ibaretiz… ))) Ekip çok
kuvvetli yani.
Haldunlar Bodrum tarafından, biz Orhaniye’den aynı anda
çıkıp Simi’de buluşacağız. Bu sene yaz döneminde hep düşündüğümüz ama bir türlü
gerçekleştiremediğimiz seyahati yapacağız. Bizim kız turda. Noyan Bakır korsan
bir haftadır, ailesi ile beraber Hisarönü koylarını geziyor. Biz sabah uçağı
ile uçuyoruz. Ömerler, bütün gece araba kullanıp, sabah erken Begonville’de
buluşacağız. Erol Akyğit de turda, toplam 3 tekne olduk .
İlk gün kahvaltı idi, şuydu buydu derken çıkmamız öğleyi
buldu. Begonvil’den çıkış yaptık. Bizden önce Noyan Ağabey ailesi ile kısa bir
tur yapmıştı, memnun ayrılmışlar. Onlarla da tanışmış olduk.
Ömer biz gelmeden tekneyi temizlemiş, hazırlamış. Biz de
aldıklarımızı yerleştirdik. Rota Simi. Haldun’larla orada buluşacağız.
Önce Thessalona’da kısa bir yüzme molası verdik. Avara
yakınımızda, demir atmakla hiç uğraşmayıp üzerine bordaladık. Sonrasında limana girmek için çok da geç
kalmamak için yola çıkıp, motor seyriyle Pedi’ye girdik. Haldun da hemen
arkamızdan geldi, alargada 3 tekne üst üste bağlandık.
Her kayıkta 3-5 kişi var, tek bot ve motorla karaya çıkmamız
haliyle uzun sürdü. Git gel 3-4 sefer yapmak zorunda kaldık. Her zamanki gibi
kısa bir şehir turundan sonra yemek için Meraklis. Simi’ye ilk defa gelenler
var. Çoğu beğendi. İtiraf etmek lazım ki
Simi’nin güzel bir duygusu var. Restaurant’ın
her zamanki, uzun boylu, hızlı servis veren garsonu yoktu ama yine de işleyiş
kötü değildi. Garson değişmiş ama hesap aynı... Kaç zamandır görmediğimiz
dostlar gelince sohbet iyice koyulaştı. Ruşen ağbeyler hemen yan masada, oğlu
Derin’i ne zamandır görmemiştim iyi oldu, hasret giderdik. Bir ara Erol Kaptan,
arkadaşlarıyla Manos’ta demlenen Esat Ağabeyi almaya gitti. Onlar da sohbete
katılınca daha da bir kalabalıklaştık.
Akşam sokak aralarında dolaşma, kısa turist alışverişleri. Dönüş
yolunda vasıta yok artık tabanvaya talim. Yokuşu çıkıp adaya yollandık. Yolda
bir yunan düğününe dahil olduk, sonra tekne.
Ertesi gün;
Ben gece güvertede yattım. Sabaha kadar sahilden gelen House
of the Rising Sun şarkısını çalıp, doğan güneşi bekleyen bar müdavimlerinin
eğlencelerini dinledim. Erol’lar erken çıkıp, Türkiye tarafına geçtiler. İki
Lotus’un mutfağını birleştirince ortaya süper zengin bir kahvaltı sofrası
çıktı.
Bol fotoğraf, kısa bir yüzme molası sonrası demir alıp, yola
koyulduk. Haldun’lar görmedikleri
Thessalona’da bir mola verdiler. Biz güneye devam ettik. Seneler önce Nalan ile
yalnız başımıza turlarken tesadüfen keşfettiğimiz rehber kitaplarda bile
belirtilmemiş adı olmayan koyu arıyoruz. Biz adını Manastır koyu, koymuştuk.
Çok da detaylı hatırlayamıyoruz aslında ama küçük bir manastır ve deniz
kıyısına inen merdivenlerin olduğu, suyu pırıl pırıl bir koydu. Simi’nin
güneydoğusundaki tüm kıyı şeridini tarayıp koyu bulduk. Tam hatırladığız gibi!
SÜPERRR!
Hemen manevra için hazırlıklar yapıldı, Nalan dümende. Ben
bota bindim. Upuzun bir halat ile sahile gidip bağladım. Halatın tekne
tarafındaki ucu elimde bekliyorum. Gelmediler de gelmediler… Ağaç oldum koyun ortasında
meğer, ırgat bozulmuş! Bir Lotus klasiği!
Neyse Erol ağabey ve Ömer’in olduğu bir teknede
endişelenmeye gerek yok. Netekim, demiri atıp, güzelce sererek bana kadar
geldiler. Zıpkın gibi yerleştirdik tekneyi koyun en güzel yerine. Birazdan
Haldun’lar gelirlerse olar da bizim üstümüze yanaşırlar dedik.
Herkes suya. Deniz gerçekten burada harika. Şnorkeller çıkartıldı, koy tavaf edildi,
gözümüz açık denizde ama diğer Lotus görünürde yok. Sahildeki kayalıklar
arasında havuz gibi bir yer bulduk, ortam uygun. Herkes kendisine birer kaya
buldu, yarı belimize kadar suyun içindeyiz, sohbet süper keyfimiz yerinde. Bunu
mutlaka ıslatmamız lazım.
Derhal bir ekip, Lotus’a yüzdü. At nalı şamandıradan bozma
yüzer-seyyar bir masa oluşturuldu. Üzerine mebzul miktarda, muhtelif içkiler,
kadehler, yemişler, mezeler ve makul miktarda tütünle, malzemenin ıslanmamasına
azami özen gösterilerek kaya sofrasına geri dönüldü! YÜZEN BAR!
Tabi kısa sürede kelle-paça kıvamına geldik. Diğer Lotus
koya girdiğinde, sofrada hala yarım şişe bir şarap kalmıştı. )) Onları önce
üzerimize bağladık, ama sorun büyük. Dün apar topar çıktıkları için içki stoğu
bayağı azalmış durumda, bizdeki zaten bize bile yetmez. Biz gibi Panormitis’ten
alalım dediler. Kızlar eski kayığa doluştu, biz erkekler büyük Lotus’ta kalıp
pinekleyelim diye düşündük.
Daha doğrusu düşündüğümüzü sandık.
Kıçtankara olunduğunda, kıç koltuğun gevşememesi ve sarkıp
suya değmemesi racondandır. Eğer koltuklar gevşer, teknenin kıçı sağa sola
oynar ise o ekibe hiç prim verilmez! Ama bizimki de iyice abartmış, keman teli
gibi duruyor mübarek. Bu aklıma şeytanca bir fikir gelmesine sebep oldu. İP
CAMBAZLIĞI!
Dışardan bakınca kolay gibi görülüyor, ama hiç de öyle
değil. Ben ilk denememde sadece 3 adım atıp, burun üstü aşağıya düşünce herkes
dalgaya vurdu haliyle. Bunun üzerine
ortaya çıkan iddialaşma derhal küçük çapta bir şampiyona düzenlenmesini
sağladı. Geleneksel Simi İp Cambazlığı Enternasyonal Şampiyonası!
Sonuç hüsran. Geçtim sahile kadar falan yürümeyi, üçten
fazla adım atamadık hiçbirimiz. Hoş tekne güvertesi üzerinde bile düz bir
çizgide yürüyebilecek ayıklığa sahip değildik hiç birimiz ama yine de denemek
güzeldi, özellikle de düşülen yer deniz olunca.
Haldun’ların içki alışverişi uzayınca burada gece kalmayıp,
adanın etrafını tam tavaf etmeye karar verdik. Bulunduğumuz yerden demir alıp, boğazı
geçip adanın batısına geçtik. Hava batılı olmadığı için gayet düz bir denizde,
normalde ağır dalga yapan bu sularda, motora kuvvet kuzeye doğru çıkıyoruz.
Rota adanın kuzeybatısındaki Aia Nicholas manastırının olduğu koy.
Koya biraz geç vardık. Neredeyse güneş batmak üzereydi.
Hemen yanaşıldı. Diğer Lotus yine ilkinin üzerine bordaladı. Hızlıca bir deniz
banyosu akabinde hemen sofraya giriştik.
17 Eylül 2012
Sabah harika bir hava ile uyandık. Rüzgar neredeyse sıfır.
Koy sessiz. Denize girmiş, etrafı dolaşmışlar var. Ömer tam altımızda irice bir
dil balığı olduğunu söylüyor. Uzun kakıca bir çatal bantlayarak sabah avcılığı
başarıya ulaşmadı. Pırıl pırıl suda balığı görüyoruz ama bir türlü isabet
kaydedemiyoruz, bence çatalın eğriliğinden… )))
Dil balığından vazgeçip, kahvaltıya giriştik. Menü sucuklu
yumurta, muhtelif reçeller, bol çay…
Lotus’ta bir elektrik sorunu var. Erol ağabey ile Kadir
aküleri ölçmeye gidince, ben de peşlerinden seyirttim. Buzdolabına yönelik kısa
ama etkili bir girişimde bulundum. 10 adet Mythos bize dönüş yolu için
yeter.
Akşam dönüş var, çok da oyalanmadan bizim tarafa geçeceğiz.
Belki Dirsek’te kısa bir mola veririz dedik.
Biz önce varınca demir attık, kıçtankara olduk. Haldun gelince “biz de
demir atmayalım, size bordalayalım” deyince, hiçbirimiz itiraz etmedik. O an,
hiç kimse bu masum teklifin o kadar karışık ve alengirli olaylara sebep
olabileceğini tahmin edememişti haliyle.
Yüzen bar hadisesi için kıyıya çıkınca, kumsalın pek de
temiz olmadığını tespit ettik. Plastik pet şişeler, naylon torbalardan oluşan
çöpleri, birkaç battal boy torba doluncaya kadar temizledik. Kumsal tertemiz…
Bunu hemen her seyahatte en azından bir kere yapıyoruz. Battal boy çöp torbası, birkaç eldiven ve
çevreye duyarlı 3-5 gönüllü. Benim tespitim özellikle çocuklarda, çok doğru bir
etki bırakıyor. Herhangi bir şeyi atarken iki kere düşünen çocuk, çok kısa
sürede küçük de olsa bir kumsalı temizlemenin verdiği gururu uzun zaman içinde
taşıyor. Hangi malzemenin tabiatta en zor eridiği ve yok olduğunu görüyor,
yarın bir gün yanında çevreye çöp atan birisi ile karşılaşınca da duyarsız
olmuyor.
Yemek, yüzme ve temizleme olayından sonra yola çıkma vakti
geldi. Haldunları baştan çözmedik. Sonradan o da motor çalıştırdı, yarım yolla
iki tekne üst üste bordalamış vaziyette koyun dışına çıktık. Usturmaça desteği
ve uygun ayarlanmış, koltuk halatları ile rahat bir seyirdeyiz. Sorun yok.
Hatta iyi bile oldu denilebilir, yan yana sohbet etmek de mümkün oluyor böyle.
Sonra rüzgar çıkınca, tam da güzel güzel arkamızdan esiyor,
ben “balon açalım” dedim. Olur mu? Olur. İşe giriştik kısa sürede motorları
stop edildi, gayet de güzel oldu. Yalnız rüzgar yön değiştirince biraz sorun
oldu gibi oldu, çünkü kavança atarsak, balon ıskotasını geçirmemiz gereken
tarafta diğer Lotus var! “Eh biz de ona bağlarız iskotayı” diye düşündük… O da
gayet güzel oldu.
Herşey yolundayken kim tarafından başlatıldığı bilinmeyen su
savaşı yüzünden, ayrılmaya karar verdik. Her iki tekne de yolluyken biraz sorun
oldu ama fazla bir hasar oluşmadan neta olduk. Kırık bir çıkrık makine haricinde
hasar yok.
İstikamet Begonville. Akşam yemeği büyük bir sofrada…
Gece uçağı ile dönüş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder