29 Ekim 2007 Pazartesi

Lotus Tamir-Bakım Günlüğü-2007


KIŞ-İLKBAHAR 2007
Geriye akmasın diye, sintine borularında eski filtrenin olduğu yerde bir tane check valve koydum. Ocak 2007.
Sintine pompası yine bozuldu. Yenisiyle değiştirdim. Nisan 2007. Rule marka. 500 lük. Otomatik değil. 48 euro.
Su deposunun güvertedeki kapağını değiştirdik. Aysun ağabeyden 12 milyon. Sika ile, vidaları tam rast gelmedi. İyi bir izolasyon gerekebilir. Gelibolu’ya grişte sert rüzgar yedik. Kavançada sancak genova makarası parçalandı. Yanak sağlam. 4 saplama civatası var, somunları fibere gömük. İlginç olan aynı şey ama bu sefer iskeledeki yan Psari’de kırılmış. Aynı şekilde sökemedik. Adamlar simetrik üretmişler parçayı ters takmışlar, bu Beneteau cular üretimdeki maliyet kısmalarından artık gına geldi.
Yelkeni diktim. Yelken seti 60 ytl. İplikleri kötü, değiştirdim. Rollerın yukarıya çıkan fırdöndüsü çok iyi çalışmıyor. Üzerindeki Kropi bağı profilin üzerine doğru kasıyor. Yönünü değiştirdim. Aslında söküp içini winch Grease ile yağlamak lazım. Ayvalık limanının içinde sorun oldu. Çok sert rüzgarda basmak zor. Fırtına floğunu bastık. Midilli de ertesi gün hava hafifleyince genovayı bastık. Oldukça uğraştırdı bizi.
Sprayhood yakası kavançada yırtılmıştı. Ayvalıkta döşemecide diktirdik. 20 milyon. Döşemelerdeki sökükleri de aynı yerde diktirdik. Anayelken iskotasını değiştirdim. 35 ytl. 12 mm, 8 kulaç
Genova rolleri değiştirdim.
BOYA 2007
Karaya Ayvalıkta çıkarttık. Setur da anlaşmamız devam ettiği için %50 indirimimiz var. 3 günde yapar mısınız dediler. Dedik yaparız, 3 gün kara 220 USD. Yıkama 50 USD. Faça seviyesinde çok az sakal var. Şaft, pervane kakamozlu. Salma iyi durumda. Arada paslanmış. Tutye koymak lazım. Bu sene koymadık.1 galondan biraz az, geçen seneden kalma Hempell Mille dynamic var. Bu sene fiyatı galonu, 140 Euro olmuş. Dost işi, Hakkının tanıdığı Hempel Marinden İlgi, 90 Euroya bırakıyor. Kendisindeki zehirli yarı yarıya geliyor. Aysun ağabeyden 2 galon EMA aldık. Kahverengi. Toplam 130 YTL verdik. Neredeyse ¼ fiyatına. Ama tüm teknenin altına yetmeyecek gibi. Salma ve dümeni eski alan kutu hempelle, diğer yerleri yeni EMA ile boyacağız. Fikir dahiyane, estetik olarak kötü ama kim bakar?Astar atmadan süreceğiz. Vaktimiz yok. Bazı yerlerde, façanın hemen altı, ilk katta kabardı ama, çok sorun olmadı. Rengi hempel e göre biraz daha kahverengi, sürüşü daha zor.Filetonun yeşil boyasını kaybetmişim. Yeni renk aldık. Tutturmak çok zor oldu. Tamamen değiştireceğiz. Serdar sağolsun Bauhaus tan aldı malzemeleri. Toplam 80 milyon. Orta boy rulolar. Kısa saplı. Daha uzun saplı olanlar daha iyi gibi. Boya sürme kapları. Toplam 3 set. Fileto için ayrıca küçük rulo. Sentetik selülozik tinerler, 80 no zımpara. Bez tabanlı olmalı. Kağıtlarda uygulama sorunu oluyor. Ayvalıkta da yaklaşık 80 milyon kadar harcadık. Polyester macun aldım. Çift komponentli. Kolay kuruyor. Epoksi lkadar dayanıklı değil suya. Çelik macundan daha dayanıklı. Arslanlar Nalbur, bedesten de ara sokakta. Sanayi de sağdaki blok, 3üncü arada, TESA mavi bant. Oldukça fazla çeşit var.,Bordasının pasta cilasını Haldun ve Serdar yaptılar sağolsun. Yorucu bir iş. Ayvalıkta çok döşek koyuyorlar. Aralıklı çıkartıp, değiştirerek boyadık.Zehirli boya 3-4 saatte kuruyor. 6 saatte 2 kat.Filetoyu çekmek için, yeşil kata bant. ilk kat zehirliden sonra bandı çıkart. Zehirli kuruyunca. Mavi bant zehirliye, fiyatı 7 milyon. Aradaki beyaz şerit için yan yana 2 kat bant, incesinden. Yeşili 2 kat boya. 1 gün aralıkla. Son kattan hemen sonra bantları çıkart. İyice kuruyunca, son gün yeşile son kat mavi bant, Façaya zehirli.Şafta ve pervaneye siyah zehirli, sprey. Ama hiçbir işe yaramıyor.Tutyelerden pervane dibindeki çalışmamış. Sadece şafttaki, 25 lik tutye ve ek olarak teflonlu cıvata. Çiftli sıktım. Çekiçle hafif vurarak iyice oturt. Karşı taraftan şafta destek olmak lazım. Kıç ayna berbat lekeli. Dibini macunlayıp, sprey boyayla 3 kutu boyadık. Rüzgarsız olması önemli ve iyi bantlamak. Çok fark edilmiyor.Kapıya ve pasarellaya 3 kat vernik. Altına koyu meşe pinoteks. Rengi kötü oldu. Çok koyu. Güverteyi boyuyor. Değiştirmek lazım. Kıç aynadaki yazıları söktük. Geçen seneki rengi tutturamadık. Çok açık olmuş. 1 hafta sonra Şenol ağabey geçen seneki elinde kalan folyodan kestirmiş bir tane. Sağolsun.bota da negatif yapıp içini yağlı boya. Süngerle sürmek zor. Tamponlayarak.Harfleri yapıştırmak için taşıyıcı selofan kullanmak. Biz Nalanla tek tek yapıştırdık. ))Önce tek tarafı yapışkanlı selofanı harflerin üzerine yapıştırıp. Arkasını çevirip, yapışkanlı karşılığını çıkartıyorsun. Kenarlarını alınca sadece yapışkanları olan harfler kalıyor. Sprey Hood u söktüm, kenarları yırtılmıştı, Gelibolu’nda. Ayvalık’ta döşemeci dikti. 20 Milyon. Elektrikte kaçak var, Erol ağabey salmayı taşlarken çarpıldı. Sahil kablosu ters bağlanmış, iki tarafı da erkek. Akülerin sularını tamamladık. Usturmaça kılıflarını (yeşil) ve usturmaçaları değiştirdim. Hercules 35-55, 6 tanesi 180 milyon. Arabayla taşıdık Istanbul’dan Yeniköy’e. Eski usturmaçaları Zekeriya’ya verdim.Anayelken ıskotası 8 kulaç, 12 lik yeşil ip. 35 milyon. Aysun ağabeyden. Otopilota bişey oldu. Motor seyrinde dümdüz denizde sağa sola neredeyse 20 dereceye varan gezinmeler yapıyor. Yelkende Haldun daha az olduğunu söyledi. Rudder ı arttırırsak daha da kötü. Erol ağabey ve Raymarine deki adam yakınlarına bir yere metal bişey koyup koymadığımızı sordu. Bence alakası yok.
YAZ 2007
Yekede boşluk var. Transvers geçen teflon vida gevşemiş. Sıktım düzeldi. Takozun pimleri kırılmış. Erol ile Arif ağabeyle Ayvalık tan çıkarken takoz oynamış. Az daha dümeni düşürüyorlarmış. Cıvata adapte edip, orada saplamışlar. Aynı seferde ırgat da bozulmuş. Motor dönüyor ama kavaletayı çevirmiyor. Erol ağabey sonsuz vidasının bozulduğunu düşünüyor. Karacasöğüt de söküp Marmaris otosanayide Ertan ustaya götürmüşler. Sadece onda freze var. Ama o da yapamadı. Buraya getirin, atölyede ben yaptırırım dedim.Sonsuz vida dışardan görülmüyor, aluminyum bir kapağın içinde. Kapağın 4 tespit saplamasından teki, kapağın kenarını kırmış. Anlaşılan zorlanmış, Midilli de demir alırken zorladıklarını söyledi Haldun. Anlaşılan sonsuz vidaya giren elektrik motor şaftı bağlantısında sorun var. Açtık. Aynen düşündüğümüz gibi. Tekrar yaptık. Kargoyla yolladık. Haldun taktı, sağlam gibi. Irgat zincirlikte hep rutubette, onun için durmadan bozuluyor, aslında motoru içeri alsak, çok daha sağlıklı olur ama…
Tuvalette klozetin kapağını değiştirdim. Ahşap, 28 milyon. Aysun ağabeydeki sonuncuyu aldım. Arka taraftaki vidaları sarıdan atölyede Mehmet yaptı. Karacasöğütte taktım.Genova mandarını direğin altından değil, içindeki delikten çıkarttık, direk koç boynuzuna geliyor. KnidosMidilli de çarpınca eğrilmiş baştaki kromları Martı Marina da sağolsun, Serpil aracılık etti. Usta sökmeden düzeltti. Fena değil. Yolda ırgat yine bozuldu, Ertan Ustanın kehaneti tutuyor galiba. Atın siz bu ırgatı demişti. Yenisi Lewmar, fenerli olan 1000 watt, 1200 euro. Yine söktük, Yurtiçi kargo, bu sefer Nazım Usta iyice uzattı sonsuz vida bağlantısını.. Sağlam gibi duruyor. Haldun Yat Marin de taktı, Cekilerle beraber. Plakasını Mehmet Usta güçlendirmiş, Bir tane de zincir çıkmasın diye 12 lik sağlam bir cıvata monte etmiş. Yat marinde arma kontrolü, cenova profil tamiri, fırdöndü bozuk, açmışlar. 85 euro. 20 euro genova güngörmez yakası yaması. Göcekte otopilota fiş yaptık. Kabloyu değiştirmek gerekti. Çok kısa. Fiş priz metal olan. Gayet iyi. Göcekte armayı gerdik. Arka tarafı iyice gevşetip, hareketli makaralar ve ırgatla, 3 yetişkin erkek asılarak ancak becerdik. Sintine borusu kaçırıyor. Değiştirdim. Borda fenerinin kablosunu değiştirdim. Bu 3 oldu. Koltuk boşunu alırken o aradan geçiriyoruz her seferinde kabloyu kesiyor halat. Lotus’u satmaktan vazgeçtik.

1 Eylül 2007 Cumartesi

BOZBURUN-YUNAN ADALARI-GÖCEK/2007-VIII

RODOS-GÖCEK
Ağustos bitti. Bir koca uzun Ağustos daha sona erdi, bir yazı daha bitirdik yani. Hoş geldin Eylül, sefa geldin. Eylül iyi başladı. Palace of Grand Master bizi bekliyor sabah 9:30 gibi ordayız. Çok büyük, çok güzel. Mutlaka buradayken görülmeli, Grand Marta sıkı bir şey ortaya çıkarmış. Minik bir kahvaltıdan sonra sorunsuz demir alıp (Mandraki limanı üst üste alt alta demirlerle meşhur) ayı bacağı pupa 70-750, hedef Göcek… Harika, sorunsuz, rahat bir yelkenle açık deniz seyri. Rodos’u çabucak geride bıraktık. Son derece keyifli, güzel bir seyirden sonra Peksimet adası gözüktü ve geçiverdik. Artık Göcek koylarındayız. Çocukluk hatıralarım, ilk hikayelerimin geçtiği yerler. Hafızama kazılmış resimler, anılar. Ama burası orası mı? Tekne tekne üstüne, koylar restoran olmuş, yüzlerce tekne, insan. Cennet koylar işgal altında. Yine bile güzel, belli. Biz devam ediyoruz, hiç durmadan. Tersaneyi, hamamı, kapıyı hepsini teker teker geçiyoruz, kapağı Port Göcek’e atıyoruz, en harika marina, eşsiz bir tekne durağı. Eşsiz olduğu için olmalı çok da pahalı. Napalım duruyoruz. Türkiye’de karaya ayak basıyoruz. Toplam 190 mil civarı yol yaptık, 8 gün, 40 lt civarı mazot yaktık, 5 Yunan adasını gördük. Göcek’e girerken Blue Diamond’a tekrar rastladık, yan yana geçtik, hararetle birbirimize el salladık.Port Göcek de Cafe Port var, sahibi Orhan Taner, gece 2:30’a kadar takıldık, İdil’in eskiden tanıdığı bir arkadaş. Orhan’ın çok iyi seçilmiş bir ekibi var. Başarılı bir yer. Sabah uyanabilirsek kahvaltıya mutlaka oraya gideceğiz. Sevgili güzel, güvenli teknemize dönüyoruz., Port Göcek’in göl gibi suyunda, çam ağaçlarının altında, ağustos böceklerinin sesleri arasında kıpırdamadan bizi bekliyor, kendimizi yine uykuya teknemizin karnına bırakıyoruz.

31 Ağustos 2007 Cuma

BOZBURUN-YUNAN ADALARI-GÖCEK/2007-VII

RODOS
Costa Romantica ile Stephane-Agnieska çifti Rodos’a geldi, onlarla teknemizde ufak bir şeyler içip, seyahatlerinin nasıl geçtiğini öğrenip vedalaştık. İtalya’dan sonra İskenderiye ve Port Said’e uğrayıp Rodos’a gelmişler. Buradan Pire Atina, Lefkada üzerinden İtalya. Toplam on günlük bir yolculuk. Gemide 1200 kişi çalışıyor, 1600 de yolcu var. Bizim teknedeki bu sayılar 2 ve 2 şeklinde. Stephane bu tekneye ne zaman gelse Haldun seni kıskanıyorum mu sana gıpta mı ediyorum ne bişi söylüyor Fransızca olduğu için tam anlamıyorum tabi. Ama iyi bir şey olduğu belli onun için memnun oluyorum. Onlara Old Town hakkında kısa bilgi verip kapısına kadar eşlik ediyoruz. Sabah bir marina görevlisi gelip evraklarımızla birlikte (pasaportlar dahil) ofise gelmemizi istedi. Canımız sıkıldı, ertesi gün çıkacağız, şimdi bir de görüş mü yapacağız diye. Neyse aldık evrakları gittik bakalım ne olacak diye. 8 E ödedik ve çıktık, teknenin evrağı ve sigorta haricinde hiç birşeye bakmadılar bile. Gayet kibar ve saygılıydılar ve işleri başlarından aşkındı. Pek memnun kaldık bu sonuçtan ve araba kiralamaya gittik.35 E ya bir Atos alıp yallah Antony Quinn beach. Zupper ötesi güzel bir yer ama sıkı kalabalık. Yine de harika bir yer. Yüzüp güneşlenip 4 gibi Lindos’a yollandık. 5 de hava hala feci sıcak, yolun ortasında da bir sıra var. Durdum bakıyorum bunlar ne bekliyor diye. Meğerse eşek bekliyorlarmış. Eşek taksi olayı var, yukarıya Castroya 5 E adam başı. Biz de girdik sıraya, bu gezide sırayla uçak, tekne ve araba gibi taşıtlardan sonra eski usul eşekten geriye bakmamak lazım.Kısaca Lindos, kalesi, manzaraları ve köyüyle inanılmaz güzellikte, burada bir gece geçiremeyeceğimize üzülüp 7:45 de yola çıkıyoruz ki arabayı saat 21 de teslim edebilelim.Akşam old town da gyros olayına girip yine çok geç olmadan yatıyoruz. Derin ve huzurlu bir uyku bizi bekliyor.

30 Ağustos 2007 Perşembe

BOZBURUN-YUNAN ADALARI-GÖCEK/2007-VI

RODOS
Teknede kahvaltıdan sonra tek bir insanın olmadığı sanki bize ait olan limanda başka bir yere yanaşıp suyu dolduralım dedik. Bir tekneye aborda baştan kara. Hemen birisi geldi yardıma, ipi aldı, sigara ikram etti, biz güvenle durunca da gitti. Çok yardımsever insanlar. Suyu doldurduk, tekneyi bir yıkadık. Ayrıldık. Rüzgar iyi ayıbacağı, pupa, geniş apaz, 3 gibi meşhur Mandraki’ye yaklaşıyoruz, yolda havaalanının önünden geçtik, bir sürü çok yüksek 5 yıldızlı resortlar oteller var. Uzun kumsallar, sörf ve kite gırla gidiyor. Ak Milon’u dönünce Mandraki’nin girişi hemen gözüküyor, bir yanda da koskocaman feribotlar bağlanmış. Yelkenleri indirip limana giriyoruz, burası hiç yer bulunamamasıyla ünlü bir liman. Biz onun için erken geldik ve birkaç yer var, bir yeri gözümüze kestirip demirle kıçtan kara. Yanaştık, baktık tonoz varmış. Hay Allah derken, onu da bağlayalım bari dedik, bağladık da ama elimizde kaldı, ipi koptu. Toplayıp kimseye çapariz yaratmasın diye karaya koydum. Ak Milon Mandraki arasındaki kumsala yüzmeye gittik, iyi geldi. Sahilde duştan sonra, teknede giyinip etrafı keşfe çıktık. Old Town hakikaten inanılmaz, çok güzel, biraz fazla turistik ve pahalı ama... Kazık bir yemekten sonra tekneye atıp kendimizi çok geç olmadan günün yorgunluğuyla uyuyuverdik.

29 Ağustos 2007 Çarşamba

BOZBURUN-YUNAN ADALARI-GÖCEK/2007-V

HALKİ-RODOS
Sabah bir kahvede minik bir kahvaltıdan sonra Rodos’a doğru gideceğiz. Kahvaltı yaptığımız yerde hem servisi hem her şeyin hazırlanmasını bir kişi yapıyor. Size ancak tost yaparım dedi, OK dedik, ne diyelim? Bir televizyon var. Bayağıdır seyretmemiştik, haberler kötü, her yer yanıyor. Tüm Yunanistan yanmış diyorlar, 150 kişi ölmüş, diye duyduk, bayraklar yarıya indirilmiş. Acımız insanlık adına, acılarını paylaşıyoruz. Ormanlar yanmasın, insanlar, canlılar ölmesin. Kalkalım derken kornalar çalarak bir yolcu teknesi belirdi, içi insan kaynıyor, bir anda bir de bando çalmaya başladı teknenin içinde…Korna, bando tam yanaşacaklar, yön değiştirdiler, açıldılar. Gidiyorlar. Hoppalaa. Derken geri döndüler, turlayıp gelip yanaştılar .Biz de tekneye gittik, Blue Diamond ayrılıyor, vedalaştık.. Sonra biz de çıktık, istikamet Alimna. Biraz yüzelim. Burada da yüzülür aslında, limanın içi crystal clear. 45 dk da Alimna da ıpıssız demirledik, ama rüzgara çok açık ve esinti kuvvetlendi, yolumuz uzun, Fanari diye bir yeri gözümüze kestirdik, oraya ulaşmaya çalışacağız. Saat 13:00Geniş apaz, pupa, ayı bacağı seyir, hava 5 esiyor gibi, saat 17'de Fanari’deyiz. Kıyıya yakın olunca gözüküyor, her yer surf ve kite boardcu dolu, sığ girişi var ama 2.5 m bize fazlasıyla yetiyor, içerisi dolu, borda olmuş terkedilmiş gibi duran bir yelkenliye, buralı balıkçıların yardımıyla aborda oluveriyoruz. Türkçe konuşunca arkadaşlar şaşırıyor, ben "efaristo" diyorum o "hoş geldiniz abi" falan diyor, İdil de öbür adamla muhabeti iyicene koyultmuş Türkçe zaten. Meğerse Rodos’ta çok Türk varmış. Allah Allah ne ilginç! Bize burayla ilgili genel bilgi veriyorlar, sonra Rodos adası toprağına ayak basıyoruz. Rüzgar kuvvetli ama tekne çok güvenli ve sallantısız duruyor. Limanın çevresinde nerdeyse boş bir koy yok, terk edilmiş gibi bir yer. Surf ve kiteçılar hareket getiriyor buraya, çoğu alman. Kıyıda duşlar var, banyoya ihtiyacımız var zaten. Rahat ve güvendeyiz ama medeniyet ve güzellik falan yok, İdil sevmedi burayı, bense o kadar deniz gelip güvenli şekilde durduğumuz için pek memnunum, bir de sakinlik durağanlık bana harika geliyor. Herkes kendi halinde minik meşguliyetler içinde. Balık tutan birkaç kişi, ağlarını toplayıp tamir eden Rodoslu türk balıkçılar, suyun kenarındaki kumun içinden böcek avlamaya çalışan 5 li ördek ailesi, rüzgardan eğilmiş sazlar ve ılgın ağaçları, bira ve fonda Johnny Cash, what else can you want?…Akşam yemeği için çıktık yiyecek yer arıyoruz, ıpıssız, yürü yürü bir yer gördük, sörf ve kiteciler yemekteler, alman sahibi olan bir yer, köyde bir taverna falan var mı sorduk, adam “the town is dead” dedi. Balık yok, tavuk yokmuş biz sormadık gerçi ama, pizza ve pide varmış, bahçede çeşme var, ağaçlar falan, İdil kromaj dedi, hafif öyle haklı ama napim bence fazlasıyla idare eder. 

28 Ağustos 2007 Salı

BOZBURUN-YUNAN ADALARI-GÖCEK/2007-IV

TİLOS-HALKİ
Sabah teknede kahvaltıdan sonra 12-12:30 gibi yelkenle çıkıp adanın güneyin doğru seyretmeye başladık, ikinci plaj güzel, durduk bayağı bir. 15:30 – 16:00 gibi camadanları vurarak yallah Halki. Güzel geniş apaz-pupa seyrinden sonra Halki’nin güney burnundan girip Halki Town’da bi kıçlık yer bulup Blue Diamond Türk guletinin yardmıseverliği ile kıçtan kara yaptık. Mürettebatı bizi 2 hafta önce Bozukkale de görmüşler. Adalarda turistlerle dolaşıp duruyorlar.

27 Ağustos 2007 Pazartesi

BOZBURUN-YUNAN ADALARI-GÖCEK/2007-III

SİMİ-TİLOS
Sabah 6.30 da kalktım, 7 gibi Tilos’a bastık, tam yol motor rüzgar yok.Saat 10’da vardık, limana girmedik, yürüyen bir port police gördük. Plaja doğru demir. Saat 10:15. Salim sessiz küçük bir yer. İdil “kromaj” diyor. Sıvalı binaların üstünden demir filizleri falan çıkıyor, hepsi öyle değil tabii.Araba kiraladık (45 E) Moni Agios Panteleimon benim şimdiye kadar gördüğüm en güzel en müthiş manastır. Tilos’da mutlaka görülmeli. Büyük kumsallar bişeye benzemiyorlar.,Megalo Hora’dan da pek bişi anlamadık ama Mikro Hora görmeye değer, terkedilmiş koya bir tane bar açmışlar, bayağı enteresan. Akşam orda demirlediğimiz yerde kaldık, yemek yedik. Gece çok esti, az uyuduk, sabah kesildi.

26 Ağustos 2007 Pazar

BOZBURUN-YUNAN ADALARI-GÖCEK/2007-II

SİMİ
Her zamanki sabah sefa pezevenkliği sonucunda Simi limanından çıkmamız 14’ü falan buldu. Yuh yani! Ama keyifliydi. Sabah baktım Mytos adlı lokantanın önünde tonoza bağlanmışız. Adanın kuzeyinden dönelim dedik, değişiklik olsun diye. Nimos boğazından geçtik, derinlikler 3.5 – 4 m. Aya Emillianos’a vardık, kilisenin orda değil de daha içerde bir yerde demirleyip denize girip Tilos’a doğru devam edeceğiz hesapta. Gel gör ki saat 5 mi ne oldu, bir yuh kardeşim yani daha. Bu arada burası Simi’nin en güzel yeri bizce, o kadar güzel ki Panormittis’e bile gitmekten vazgeçip burada kalalım dedik. Deniz sakin, kumsala doğru kıçtan kara yapıp sağlam ve yavaş şekilde demirdeyiz. Fakat akşam rüzgar değişti ve bir anda büyük dalgalar gelmeye başladı, hava kararmış durumda nerdeyse ve çok sallanıyoruz. Kilisenin orda hatırlıyorum kuytu olacak birkaç kıçlık bir yer vardı, dar ve sığ bir yer gibiydi, daha çok sandallar veya sürat motorları için uygun gibiydi. Haydi gidelim dedik napalım mecburen, gece gece çok sığda demir + kıçtan ip, 1.7 m de az sallantılı durduk. İdil makarna yaptı. Dışarıda uyuduk, sonra İdil içeri girdi.

25 Ağustos 2007 Cumartesi

BOZBURUN-YUNAN ADALARI-GÖCEK/2007-I

BOZBURUN-SİMİ
İdil, Ben (HM)
Yine gecenin bir köründe Bozburun'a vardık. Sabah kahvaltı biraz alışveriş falan, bir de saçlarımı kestirdim ancak 13:30 gibi çıkabildik. Civar koylarda feci oyalanıp Simi’ye doğru yola çıkmamız 16:00’yı buldu. Hidayet kaptan anlattı, hafta içinde birkaç bot ve içinde kaçak mülteci yakalamışlar, Türk teknelerini çok dikkatli inceliyorlarmış “aman kaçak girmeyin” diye tenbih etti. Neyse biz yine kaçak girelim demişken bir baktık Tesalona’da kocaman bir savaş gemisi demirlememiş mi? Bir de peşimizden coast guard botu gelince aman abi deyip resmi girişe karar verdik. Dönüp Simi Town’a gittik hiç yer yok. Bi kıçlık yer bulamadık. Limana girişe doğru solda minik balıkçı kayıklarının orda sağlamcana bir tonozu gözümüze kestirip bağladık. Kıyıya 20-25 m mesafedeyiz, botla çıkacağız mecburen. Sinirlenip resmi girmekten yine vaz geçtik. Yarın yine coast guard kovalarsa “miktirin gardeşim” diycez artık napalım? Bir de İdil’i bikinili görünce bişi yapmıyorlar bunu tespit ettik.

21 Nisan 2007 Cumartesi

Bir Ege'li...


Çok dolaştık Ege'de..
kah o adada, kah bunda...
bazen birisini tanıdık, bizle kendi lisanımızda konuştu..
aynı bizim gibi oturdu, kalktı, aynı bizim gibi yürüdü...
bazen bir diğerini
gözlerini ve daha kötüsü kalbini öyle bir "kısarak" baktı ki...
sanki başka bir gezegendenmişiz gibi!
bilemedim doğrusunu
bilemedim sorumlusunu...
bildiğim aradığı biz değildik
bildiğim kendi bildiği "tarihin" sorumlusunu arıyordu...

Günlerden birgün...
Gökçeada, eski adla Imroz'dayız...
Güzel bir ilkbahar sabahı, Lotus limanda kuzu gibi yatıyor.
Pırıl pırıl bir su, pırıl pırıl bir hava...
Sakin bir köy, adı Kaleköy, küçük bir mendirek..
içinde balıkçı tekneleri, yeni dönmüşler avdan.

Biraz adayı dolaşalım deyip, köyden bir taksi kiralıyoruz.
Gökçeada, bilenler bilir, memleketin en büyük adası. Gezmesi de uzun, etrafında dönmesi de...
Üstümüzde montlar, kırmızı denizci montları, kah o köye gidiyor kahve içiyoruz, kah buna...
Derken yol bizi Tepeköy'e getiriyor.
Diyorlar ki burada bir Barba Yorgo var, çok güzel şarap yapar mutlaka görün, tanışın, şarabını tadın...
Soruyoruz, ediyoruz..
Sesleniyorlar, geliyor. Ben ömrüm boyunca bu kadar hayata bağlı, "yaşama doğru" bir adam daha tanımadım diyebilirim!
Önce bir uzaktan bizi süzüyor, üzerimizde kırmızılı, lacivertli montlar, köyün meydanında sanki Mars'tan gelmiş gibiyiz, kışın sonunda...
Diyor "nerden geldiniz siz?"
Diyoruz "tekneden..."
Bir anda şaşırıyor, bir feryat, bir figan kopuyor!
"Ahh!! tekneyle benim adama gelen, benim misafirimdir" diyor...
Oturun!
Oturuyoruz...
İçeri doğru sesleniyor "MİKAAİLL! HEMEN İKİ ŞİŞE ŞARAP KAP GEL..."
Yahu saat daha öğle bile olmadı dememize fırsat vermiyor...
"Tekliftir, beğenmezseniz içmeyin" diyor...
Bu misafirperverliğe Anadolu'da çok gördüm, zaten Yorgo'da bir Imroz'lu değil aslında...
Tam bir Anadolu'lu!
Hayatı önce Ege'de, sonra Istanbul'da geçmiş...
Bodrum yapımı bir Tırhandille tüm Ege'yi dolaşmış
sonra da Tüm Türkiye kıyılarını...
çok güzel Türkçe konuşuyor, hafif aksanı var...
Sanki karşımdaki koskoca, yaşlı-başlı, beyaz saçlı bir adam değil
Heybeliadalı çocukluk arkadaşlarım,
Teknelerden giriyor, denizden çıkıyoruz, balık tutuyor Ege'nin sularında, sonra beraberce yürüyoruz Istanbul'un ara sokaklarında...
O kadar akıcı konuşuyor
Şaraplarını ikram ediyor...
tadı da şeker gibi, ağzımızda eriyor
En sonunda sohbetin..
Diyor "nereye yolculuk?"
Diyoruz bilmiyoruz, belki kuzeye...
Samothraki'yi duyduk, istiyoruz gitmeyi...
Birden yerinden hışımla kalkıyor!
Eğer diyor, Semadirek'e gidecekseniz...
tekrar içeri doğru dönüp Mikhail'e bağırıyor...
"Mikhail, kuzum 3 şişe Reçine Şarabı kap da gel buraya, hemen!"
Karşımızıa oturuyor, sakinleşmiş...
"Eğer Semadirek'e gidecekseniz...
Liman'a demirleyin, hemen karşısında Balıkçı Panayot var. Adanın en iyi balıkçısıdır, kadim dostumdur, beni iyi tanır...
Bu şişe O'na...
Ertesi gün kalırsanız, mutlaka tepeye, Profitis Ilias'a çıkın.
Orada da kadim dostum Apostle var, Vrahos'tur lokantasının adı...
Bu şişeyi de O'na verin, selamımı söyleyin..."
En son üçüncü şişeyi de gösteriyor...
Bu da diyor, bu sizin... Tekne hakkı derdik eskiden, yol geçti parası gibi...
Haldun'la birbirimize bakıyoruz?
Anlıyor derhal ne düşündüğümüzü...
"Sakın merak etmeyin, gidemezseniz dert etmeyin. Deniz halidir bu! Ben anlarım"
"Siz için afiyetle, ama içerken beni anın" diye ekliyor...
Hayatımda, bu kadar kısa süre sohbet ettiğim ama bu kadar yakınlaştığım, yakın hissettiğim bir başka adam çok az olmuştur...
Yorgo hepimizde bu kadar derin izler bıraktı...
Bedeli kesinlikle 3 şişe şarap değil, yanlış anlamayın!
Düşünmesi, söylemesi, söyleyiş tarzı...
Gözündeki, belki daha önemlisi kalbindeki pırıltı.
Biz o pırıltının izlerini ancak günler sonra gördük...
Aynı pırıltıyı başkalarında da gördük...

O da başka bir yazının konusu )))